8 Mart öncesi kadın işçiler anlatıyor: Gericilik arttıkça zorluklar da artıyor

8 Mart öncesi kadın emekçiler soL'a konuşmaya devam ediyor. PDR alanında çalışan kadın eğitim emekçisiyle hem alanında yaşananları hem de bir kadın olarak iş hayatında neler yaşadığını konuştuk.

Haber Merkezi

Eğitimde gericileşme hız kesmeden sürüyor, çocuklar zorunlu din dersi zorbalığına maruz bırakılıyor. Okullarda gerici vakıflar, dernekler cirit atıyor. Toplumda yaşanan bu gericileşme taciz, tecavüz vakalarıyla her gün yeniden ayyuka çıkıyor.

Gericilik dört koldan saldırmaya devam ederken, şimdi de psikolojik danışmanlık mesleğinin tanımına ve kapsamına yapılan saldırıyla karşılaşmaya başlıyoruz. Öğrencilere yönelik yürüttüğü gerici faaliyetleriyle kamuoyunun tepkisini çeken Diyanet’in yeni dönemde okullarda yürüteceği çalışmalar da yönergeyle düzenlendi.

İmam hatip mezunlarının okullara “manevi danışman” olarak alınmasının önü açılıyor. Adana’da bir okulda Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik (PDR) alanında çalışan eğitim emekçisi bir kadınla, iş hayatında yaşadığı zorlukları ve AKP iktidarı boyunca gericiliğin nasıl boyut değiştirdiğini konuştuk.

Biraz kendinizden, işinizden söz eder misiniz?

Psikolojik danışman olarak, yaklaşık 15 yıldır farklı okullarda görev yapmaktayım. Psikolojik danışmanlık her eğitim kurumunda olmazsa olmaz bir alan. Yaşadığımız toplumda ekonomik farklılıklar, akran zorbalığı, eğitimde bilimsellikten uzaklaşma, gericilik gibi başlıklar çocukların psikolojileri ve eğitim öğretim yaşantılarını etkiliyor. Bu etkileri kontrol altında tutmak, toplumda sağlıklı bireyler yetiştirmek için psikolojik danışmanlık alanına önem vermek gerekiyor.

PDR’nin ne kadar önemli olduğundan söz ettik ama sanıyoruz bu alana dair ciddi bir müdahale var. Biraz bundan söz eder misiniz?

Rehberlik ve psikolojik danışmanlıkla ilgili yeni bir yönetmelik çıktı. Biz eski yönetmeliği problemli buluyorduk, özellikle Psikolojik Danışma kısmını ikinci plana iten tabirler, terimler vardı. Buna karşı sendikal düzeyde ve Türk PDR Derneği olarak çalışma yürütüldü. Yeni yönetmelikle bu aksaklıklara müdahale beklerken çok daha kötüsüyle karşı karşıya kaldık. Yönetmeliği incelediğimizde Psikolojik Danışma ve Psikolojik Danışman kavramlarının hiç yer almadığını gördük. Yönetmelikte sadece "Rehberlik Öğretmeni" tanımı var. Meslek tanımıyla ilgili olarak biz ısrarla Psikolojik Danışman kimliği üzerinde dururken, onlar psikolojik danışmadan hiç söz etmeyip rehberlik öğretmeni kavramı üzerinde durmuşlar.

Yönetmelik; alanla ilgili diğer meslek gruplarını tanımlarken üniversitelerin 4 yıllık lisans programlarından mezun olma şartı ararken Rehberlik Öğretmeni tanımına hiçbir lisans programını koymadığı gibi, herhangi bir yeterlilikten dahi bahsetmemişler. Sadece okulun rehberlik işlerini yürüten “personel” olarak tanımlamışlar. Başka herhangi bir yetkinlik beklentisi yok. Bu durumun nelere yol açabileceğini düşünmek bile çok korkutucu. Yani herkes “Rehberlik Öğretmeni” olabilir.

Aslında bu düzenleme daha kötü şeylerin de habercisi. Şu an yurtlarda uygulanmaya başlayan "Manevi Rehberlik" sistemi yaygınlaşacak. Manevi Rehberlik kavramı altında herhangi bir lisans mezunu olmayan, alanında yetkinlik beklentisi aranmayan kişiler atanabilir durumda.

Bu düzenlemeyle amaçlanan nedir sizce?

Mevcut eğitim sistemi, yeni müfredat zaten problemli. AKP kendi iktidarı sürecinde sürekli kendi icat ettiği dönüşümleri eleştirip yeni düzenlemeler yaptı, tekrar tekrar yapılan bütün bu yüzeysel değişiklikler eğitim sistemindeki hiçbir sorunu çözmediği gibi yeni sorunlar yarattı. Bilimsellikten uzak, gerici eğitim sisteminde bu yapbozun parçası çocuklar bir sürü kaygı yaşıyor.

Bir taraftan içinde bulundukları aile yaşantısında baş etmeye çalıştıkları ekonomik problemler var. Toplumdaki gericiliğin bakiyesi çürümeyle yaşanan taciz, tecavüz, ensest, intihar vakaları var. Sınav kaygısı var. Tüm bunları alt alta yazdığımızda aslında bir öğrenci için okuldaki en önemli aktörlerden biri PDR öğretmeni. Böylesine önemli, ciddi bir yetkinlik gerektiren bir alana yeni düzenleme ile kimlerin getirileceğini bilmiyoruz. Aslında biliyoruz ama düşünmek istemiyoruz. AKP ısrarla İmam Hatip okulları açıyor. Bir sürü İmam Hatip lisesine kayıtlar çok düşük ama AKP yeni TEOG düzenlemesiyle özellikle yoksul semtlerde insanları seçeneksiz bırakarak İmam Hatip’e zorluyor. Bu okullarda akademik başarı da çok düşük. İmam Hatip Lisesi mezunlarını Manevi Rehberlik alanında istihdam fikri sadece bizim aklımıza gelmiyordur sanırım.

Kadın eğitim emekçisi olarak iş hayatında olmanın özel zorlukları neler size göre?

Elbette kadın olmaktan kaynaklı yaşanan zorluklar daha belirgin. Gericilik toplumun belirleyen faktörü olduğundan bunu çok daha fazla hissediyorsunuz. Ben kadın olmanın iş hayatındaki zorluğunu en çok hamilelik sürecinde hissettim. 4 ay doğum iznimiz var bunun 1 ayı doğum öncesi, 3-3,5 ayı doğum sonrasında. İşe başladığımda çocuğumu anneme bırakmak zorunda kaldım. Böyle bir şansım olmayabilirdi, bakıcı kreş masraflarını karşılayamayabilirdim. Bu durum çalışan tüm kadınlar için ciddi bir problem. Ve ben annemden yardım aldığımda devlet annemin iş gücünden kâr elde etmiş de oluyor. Benim çalışma koşullarım fabrikada çalışan işçi arkadaşlar kadar zorlayıcı değil. Onlar açısından düşününce çocuk sahibi olmak çok ciddi zorluklar içeriyor. Devletin bu anlamdaki sorumluluğu üzerine almayışı ciddi bir problem aslında. Kadının evdeki emeği göz ardı ediliyor.

Peki sizce yaşanan bütün bu problemlerle başa çıkmanın yolu nedir?

Mesela sendikalar, bu anlamda mücadele için bir araçmış gibi gelebilir birçok meslektaşımıza ama ne yazık ki değil. PDR ile ilgili çıkan yönetmelik hakkında sendikalar çeşitli eylem birlikleri yaptılar. Mesela bize getirilen bir de nöbet zorunluluğu var ki oldukça yanlış bir karar. Çünkü çocuklar zaten bize daha çok teneffüste ulaşabiliyor, bir kere bunun önünü kesmiş oluyoruz, bir de konumuz gereği çocuklarla iletişimimizi zedeleyici herhangi bir ortamda bulunmamalıyız ama kural koyucu ve otorite olarak nöbet tutuyoruz. Bu da çocukla iletişimi zedeliyor, çocuğun bize ulaşmasını da engelliyor.

Sendikanın nöbet tutmama kararı var. Ama düzenlemenin belki de en basit yanı nöbet meselesi. Tüm sendikalar tavır alma konusunda aynı noktada durmuyor. Eğitim alanında esas problem gericilik ve bilimsellikten uzaklaşma. Asıl güçlü duruşu buralarda göstermek gerekiyor.

Ben de sendikalı bir eğitimci olarak mücadelenin bir parçasıyım ama görüyorum ki yeterli değil. Sözünü ettiğimiz sorunlarla belki de en çok işyerlerimizde boğuşuyoruz ve ilk önce oralarda örgütlenmeliyiz ve her yere taşımalıyız. Bir süredir iş arkadaşım aracılığıyla yayınlarını okuduğum, "Halkın Seçeneği Güçleniyor" toplantılarıyla pekiştirdiğim, örgütlü mücadelenin gerekliliği fikrinin bir parçası olmak istiyorum artık. Bir anne, bir kadın ama daha çok bir emekçi olarak her alanda sosyalizm mücadelesinin bir parçası olmak gerektiğini düşünüyorum.