Macaristan İşçi Partisi: Hayal görmüyoruz ama...

Ülkesinde Avrupa Parlamentosu üyelikleri için halkın önüne konacak oy pusulasında yer alan dokuz partiden biri olma hakkını elde eden Macaristan İşçi Partisi "Hayal görmüyoruz, %5 barajını geçmemiz olanaksız, ama mücadeyi büyütmek için önemli" diyor.

soL - Dış Haberler

Avrupa seçimlere hazırlanıyor. AB üyesi ülkelerde Avrupa Parlamentosu üyelikleri için seçim sandıkları kurulacak. soL olarak, AP seçimleri öncesinde, Avrupa siyasetini, farklı ülkelerdeki siyasal tabloyu anlama çabasında olacağız.

Değerlendirme ve haber yazılarının yanısıra farklı ülkelerden siyasetçilerle yapılmış söyleşilerin yer aldığı dizinin bugün yayımladığımız üçüncü bölümünde Macaristan İşçi Partisi'nin Avrupa'daki seçimlerle ilgili sorularımıza verdiği yanıtlar yer alıyor.

Hazırlayanlar: Burçak Özoğlu, Ali Somel,  Nükhet A. Bordignon, Aynur Gümüş, Erdal Akmaz, Tevfik Taş

 

Yazı dizimize Avrupa Birliği'ne on beş yıl önce üye olmuş Macaristan ile devam ediyoruz. Muhafazakâr Orban hükümetinin iktidarda olduğu ülke son yıllarda en çok Birlik içindeki çelişkileri derinleştiren, göçmenler konusundaki sert politikalarıyla dikkat çekti.
Avrupa Parlamentosu seçimlerine katılacak komünist partilerden birisi de Macaristan İşçi Partisi. Partilerin komünist adını almasının sosyalizmin çözülüşünden sonra yasaklandığı Macaristan'da on yıllardır mücadele veren parti, tutarlı bir çizgi izlemenin işçiler nezdindeki önemini vurguluyor. Seçimlerde halkın önüne konacak pusulada yer alan dokuz partiden biri olma hakkını elde eden Macaristan İşçi Partisi "Hayal görmüyoruz, %5 barajını geçmemiz olanaksız, ama mücadeyi büyütmek için önemli" diyor.

Birkaç hafta içinde Avrupa Parlamentosu Seçimleri olacak. Avrupa’da yaşayanlar için politik gündemi nasıl görüyorsunuz? Daha özel sorarsak AB’nin Alman-Fransız ağırlıklı yapısını göz önüne alırsak, Doğu Avrupalıların eğilimlerinin ne yönde olacağını düşünüyorsunuz? 

Macarların da içinde olduğu Doğu Avrupa insanlarının pek çok kaygısı var. AB’ye üye olarak on beş yıl geçirmemize rağmen hayat standardımız Almanya ya da Avusturya’daki standarda yaklaşamadı. Fiyatlar Batıdakine çok yakın ama maaşlar istediğimiz hızda artmıyor.  
İnsanlar, Alman-Fransız ağırlığı altındaki AB’de ülkelerimizin ulusal egemenliklerini tamamen kaybetmelerinden korkuyor. AB düzenli olarak iç işlerimize karışıyor. 
Aynı zamanda insanlar AB’nin militarizasyonu ve Rusya’ya karşı olan saldırgan tutumundan da kaygı duyuyorlar. Doğu sınırlarına gün geçtikçe daha fazla sayıda ABD ve NATO askeri gönderiliyor. Ufukta savaş var gibi.  
AB işçilerin çıkarlarına hizmet etmediği gibi işçiler de derdini AP’de anlatamıyor. İnsanlar bunu anlamaya ve değişiklik talep etmeye başladı. AB reformlarla değiştirilemez. 

Son günlerde Macaristan İşçi Partisi başarılı bir kampanya düzenleyerek Macar halkından büyük destek aldı. Böylece Avrupa Parlamentosu seçimlerine adaylarıyla katılma hakkı kazandı. Bu süreç hakkında bize neler söylemek istersiniz?

İki haftada 20 bin imzaya ihtiyacımız vardı. Kampanya sonunda 26 bin imza toplamıştık. Bu başarı üç şeyi gösteriyor. İlk olarak partinin örgütsel yapısını güçlendirme kararımızın doğru olduğunu gösteriyor. İkincisi, pek çok yoldaşımız kimi zaman kahramanlığa varan büyük işler başardı.  Üçüncüsü de insanların partiye bakışı olumlu anlamda değişiyor. İşçiler için sürdürdüğümüz tutarlı mücadeleyi takdir ediyorlar. 

Peki AP seçimlerinde Macaristan İşçi Partisi nasıl bir yol izleyecek? 

Bazı temel sloganlarımıza bakalım: Avrupa bizim olmalı! Yaptırımlar ve savaş yerine Rusya’yla barış ve işbirliği istiyoruz. Avrupa birleşik devletleri yerine Avrupa halklarının demokratik işbirliğini istiyoruz. AB’nin göç politikasına da karşıyız. 
Hayal görmüyoruz. AP’ye girmek için gerekli olan %5 oyu elde etmek neredeyse olanaksız. Ama yeni bir Avrupa için olan mücadelemize güçlü bir ses katabiliriz. 

Türkiye’ye yaptığınız son ziyaretinizde Macaristan’da şu an iktidarda olan muhafazakâr partinin geçen yılki parlamento seçimlerinde, sizin kullandıklarınıza benzer sloganlarla insanları kandırdığından bahsetmiştiniz. Fidesz, yine oyların büyük kısmını yüksek ihtimalle alacak gibi görünüyor. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu sefer insanlar nasıl tepki verecek?   

Fidesz aynı araçları kullanmaya devam ediyor. Bir yandan yedi puanlı aile koruma eylem planını içeren pek çok sosyal önlemi devreye sokuyorlar. Örneğin kırk yaşın altında ilk defa evlenen her kadın, yeni hayatına başlaması için 10 milyon forint değerinde imtiyazlı kredi almaya hak kazanacak. Hükümet, üç çocuk yetiştiren ve en az yedi koltuklu araba satın almak isteyen ailelere karşılıksız 2,5 milyon forint kredi verecek. Sonunda her şeyi insanların ödeyeceğini biliyoruz ama bu tür popüler önlemlerin etkisini de azımsamamak gerekiyor.      
Diğer yandan Fidesz, eğer yasadışı göçten kurtulmak istiyorlarsa insanların kendilerine oy vermeleri gerektiğinin de altını çiziyor.  
Farklı kamuoyu araştırmalarına göre, seçmenlerin %36-40’I seçimde oy kullanacak ve Fidesz de büyük çoğunlukla kazanacak.  

Yakınlarda AP içinde, Orban’ın Fidesz’inin uzaklaştırılmasıyla, sayıca en büyük grup olan EPP (Avrupa Halkları Partisi) grubunda ayrılıklar yaşandı. Orban şimdi İtalya’daki Lega Partisi ile yakın ilişki içinde. Sağ siyasetteki bu değişikliklerin Avrupa’daki genel politik atmosferi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?  

Avrupa krizde ve sermaye bu krizi yönetmek için yeni politik kombinasyonlar arayışında. Komünist ve diğer anti-kapitalist güçlerin güçlenmesini engellemek istiyorlar. Krizi yönetmek için komünist bir platformun ütopya olmadığını onlar da görüyor. Ve bundan korkuyorlar.  
Sosyal demokrasi ve liberaller insanlarla canlı bir ilişkiyi kaybettiler. Göçmenlere sıcak bakan politikaları ateşe odun taşıdı. Yeşiller ise ayrıntıda boğularak resmin tamamını göremiyorlar. 
Muhafazakarların duruşu net: Ekonomide devletin tekelci yöntemlerini kullanmak, milliyetçi ve dini duyguları okşamak. Bazı muhafazakârlar ise sağ güçlerle birleşerek ek bir güç elde edebileceklerini düşünüyor. Bu model Avusturya’da zaten hayata geçmiş durumdadır. Başında Kurz’un olduğu muhafazakâr ÖVP, Strache’nin yönetimindeki FPÖ partisiyle koalisyon halinde ülkeyi yönetiyor. 
Bu gelişmeler Avrupa’daki komünist ve işçi partilerine, kapitalist krizin yıkıcı sonuçlarından insanları kurtaracak güçlü ve ikna edici bir sol programla çıkmaktan ve yeni Avrupa’yı kurmaktan başka bir yol bırakmıyor.