“Eşitlik olmadan özgürlük olur mu?”

Hükümetin “Kürt açılımı” ile ilgili sorularımızı son olarak Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) İkinci Başkanı şair Mustafa Köz'e yönelttik.

AKP hükumetinin şu ana kadarki icraatları, niteliği göz önünde bulundurularak nasıl bir Kürt açılımı öngörülebilir? Açılım hakkındaki genel görüşleriniz nelerdir?
Açılımın iki yönü olduğu düşünülmekle birlikte, asıl olan demokratik açılımdır. Diğer yönüyse Kürtlerin dil-kültür özgürlükleridir. Bunun için yapılan çalışmalar yeni değildir aslında. İnönü’nün SHP’sinden bugüne biraz biraz verilen haklar, gündemdeki haklarla çoğalacak gibi görünüyor. “Gibi görünüyor”diyorum, çünkü AKP’nin ete kemiğe bürünmüş bir “açılım paketi” yok henüz. Bu nedenle de bir türlü açılamıyor. Beşir Atalay’ın son açıklamalarında da görüldü bu. Kürt sözcüğünü kullanmadan Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri üzerine konuşmayı başardı Atalay. Bu durum da gösteriyor ki AKP’nin “Kürt önyargısı” henüz kırılmış değil. Belki de Kürtlere verilecek özgürlüklerin herkesi etkileyeceğinin bilincinde AKP: Türkiye solunun da daha fazla özgürlük isteyeceğinin ayırdında. Bunun için de oyaladıkça oyalıyor kamuoyunu.

Sonunda dağ fare doğurabilir. Daha önce olduğu gibi paket açılmadan dağılabilir. AKP biliyor ki açılımın ilk yönü, yani herkes için demokrasi sağlanırsa hükümet halkı kontrol etmekte zorlanacaktır. Bizler içinse gerekli olan demokratik standardın yükseltilmesidir. Ancak ufukta böyle bir olasılık görünmüyor. AKP’nin siyasal İslama yatırımı düşünüldüğünde demokrasinin onlar için bir öncelik yaratmadığı anlaşılıyor.

Açılımın ABD tarafından planlandığı iddiası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sadece ABD mi? AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn’in “somut eylem beklentisi”nde olduklarını gösteren sözleri de Avrupa Birliği’nin de Türkiye’ye yakın ilgisini gösteriyor. Ne var ki Rehn’in sözlerinde de demokratik-siyasal isteklere ilişkin tek cümle yok. Bay Rehn de Türk parlamentosundan bir “sosyal paket” bekliyor. Ancak ABD’nin de AB’nin de gerçek yüzü bu değil. ABD’nin ve diğer işgalci güçlerin Irak’tan çekilmeye başlamasıyla Ortadoğu’ya yeni bir vasi atanması gerekecektir. Özellikle ABD, bu görevi Türkiye’nin üstlenmesini istiyor. Ülkenin iç işlerine sürekli karışarak da kendisinin bir gölge yönetim olduğunu duyurmak istiyor. Sözün kısası, dediğiniz gibi bu işte de yine ABD’nin parmağı var. Bu dış baskı, açılımı “biz bize tartışma”nın önüne bir duvar örüyor.

Daha içeriği açıklanmayan bir açılıma bazı sanatçı ve aydınlar sizce neden destek verdiklerini açıklıyorlar?
Türk aydınının iflah olmaz romantizmi diyebilirsiniz bu duruma ya da otuz yıldır süren iç savaş karşısındaki doğal refleksi. Savaşın bitmesini istiyor aydınlar. Değişik zamanlarda oluşturulan barış inisiyatifleriyle söylediler bunu. Ancak savaş bitmiyor, bitecek gibi de değil. Savaşın bölgenin dışında başka bir yönü var çünkü. “Tek millet, tek dil, tek devlet, tek bayrak” ülküsüyle beyinleri başka bir savaş alanına çevrilen ırkçı bir halk ve goygoycu bir basın da katılıyor bu savaşa. Linç girişimlerini anımsayın. Savaş bitse de bu insanların kafalarına doldurulan “ulusal kin” silinmeyecektir. Aydınlar bunun da bilincinde. Bu öfkenin nasıl eritileceğini şimdilik bilemiyoruz. Kolay dineceğe de benzemiyor. Aydınlar bu linç algısının yok edilmesini de istiyorlar. Bunun için fazlaca iyimserler. Açılımın “hemen ve kayıtsız” desteklenmesinin altında da bu psikolojik etken yatıyor sanırım. Açılımın kendilerinin de düşünme ve yaratma özgürlüklerini genişletebileceğini düşünüyor olabilirler.

"Kürt sorunu" gerçekte hangi temel ilkeler etrafında çözülebilir? Çözüm için nasıl bir inisiyatif geliştirilmelidir?
“Sorun”, bu sözcüğü telaffuz edenler için vardır. Yaşayanların ise böyle bir derdi yoktur. Kürtlerin derdiyse egemen devletin kendilerini bir sorun olarak görmeleridir. İki taraf “öteki” olmadan eşit, özgür ve önyargısız birbirlerine yaklaşabilirlerse “sorun” da kalmayacaktır. “Sorun”un çözülmesi için tarafların eşit olduklarına inanmaları gereklidir öncelikle. Ancak karşınızdakine özgürlüğü bir bağış gibi sunarsanız onun özgürlüklerinden söz edemezsiniz. Hükümet, kararlar alıyor, açılım paketleri hazırlıyor ve sunuyor. Bu durumda özgürlükleri konuşabilir miyiz? Eşitlik olmadan özgürlük olur mu? Peki, “sorun” nasıl çözülecektir? Gerçek ve kalıcı bir açılım, Türk halkının ve Türk solunun meclisleriyle meseleye katılmasıyla, kendileri için istedikleri özgürlükleri, Kürtler için de istemeleriyle gerçekleşebilir ancak. Ötesi ise oyalamadan başka bir şey değildir.

Şair Mustafa Köz'ün "Kürt açılımı" üzerine görüşleriyle birlikte, bir süredir soL'da aydın ve sanatçıların görüşlerine yer verdiğimiz dizimiz sona erdi. Dizide önceki görüşlere aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz.