Dink davasının gerekçeli kararı: Örgüt var ama delil yok!

Dink davasının gerekçeli kararında, sanıkların belirli bir ideolojik görüş doğrultusunda cinayeti işledikleri kabul edilirken, devlet görevlilerinin açık yönlendirmesine rağmen örgüt suçunun oluşmadığı söylendi. Kararda Ergenekon iması da bulunuyor. Dava Ergenekon’a bağlanırsa ne olacağı belli değil.

Hrant Dink cinayeti davasının gerekçeli kararı açıklandı. Kararda, “Öncelikle belirtilmesi gereken husus, soruşturmanın tamamında şüphelilerin iştirak ettikleri eylemler karşılığında maddi bir çıkar temin ettiklerine ilişkin olarak herhangi bir delilin bulunmadığı, aksine tüm anlatımlar ve eylem nitelikleri incelendiğinde tüm şüphelilerin ortak siyasal ve sosyal görüşleri doğrultusunda ideolojik amaçla hareket ettikleri anlaşılmaktadır.” denildi.

Açıklanan karar, terör örgütü tanımlarına dair ayrıntılı bir açıklama da yapıyor. 3713 sayılı Kanunun 1. maddesinde yer alan suçların Türk Ceza Kanunu'nun 314. maddesine göre de cezalandırılabileceğine vurgu yapan kararda şunlar söyleniyor:

“Yukarıda sırası ile izah ettiğimiz eylemlerin niteliklerine bakıldığında tüm eylemlerin ideolojik amaçlar doğrultusunda, kendi sosyal ve siyasal dünya görüşleri dışında kalan görüşleri toptan reddederek cebir ve şiddet ile tepki göstermek suretiyle bu tür görüş sahiplerini cezalandırmak ve görüş taraftarları üzerinde korku ve kaygı yaratmak amacını taşıyan bir grup şüphelinin zamana yayılan biçimde bir araya gelerek gerçekleştirdikleri eylemler oldukları anlaşılmaktadır. Her bir eylemin ortaya çıkışı sonrasında gerek Trabzon’da ve gerekse suikast eylemi sonrasında tüm Türkiye ve dünya kamuoyunda ortaya çıkan tepkiler, Devlete yönelik ihmal ve kasta ilişkin iddialar, uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin imajı ve karşı karşıya bırakıldığı sorunlar dikkate alındığında eylemler sonrası kamu düzeninin ciddi biçimde bozulduğu ve bir iç güvenlik tehdidinin ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.”

Örgüt var, delil yok!
Kararda, işlenilen suçun açıkça terör örgütü kapsamında değerlendirilebileceği belirtilirken, inanılması güç bir şekilde, sanıkların örgüt olduklarını dair yeterli delilin bulunmadığı söyleniyor:

“Mahkememiz bu azmettiriciler var ise bunlara ulaşma kapısını açık tutmak için, genellikle örgüt suçundan verilen beraat kararında uygulanan CMK 223/2-b maddesi ile değil CMK 223/2-e maddesi gereğince aşağıda anlatılacağı üzere örgüt suçundan, örgütün delillerine ulaşılamadığından, şüphe nedeniyle beraat kararı vermiştir.”

Mahkeme, örgütün bugün de devamlılığının olması gerektiği halde böyle bir durumun bulunmadığı gerekçesiyle cinayetin “örgütlü” bir biçimde işlenmediğine hükmediyor. Özellikle Erhan Tuncel hakkındaki karar dikkat çekiyor:

“Ancak sanık Erhan'ın süreci bu şekilde yönlendirdiğinin deliline dosyamızda ulaşılamadığından artık cinayetten sanık Erhan'ın sorumlu tutulması ceza hukuku ilkelerine uygun düşmez. Zira ceza hukukunda 'faal nedamet gösterip suçtan dönen failin ayağına altın köprü döşenir' ilkesi gereği icra ettiği hazırlık hareketleri ne kadar suç oluşturuyorsa yalnız o fiilden sorumlu tutulur. Başkalarının kendi iradesi dışında tamamladığı suçtan ceza verilemez. Yani özetle sanık Erhan Tuncel'in 2006 yılı yaz aylarından sonra atılı cinayet suçunun azmettiriciliğini yaptığını gösterir delil yoktur.”

Oysa aynı gerekçeli kararda, Erhan Tuncel ile Yasin Hayal’in Hrant Dink’i öldürmek için ne şekilde plan yaptıkları, Tuncel’in yönlendirmesi, Emniyet ve Jandarma’ya yapılan ihbarlar uzun uzadıya anlatılıyor. Örneğin Yasin Hayal, yaklaşık 1 yıl boyunca Hrant Dink’i öldüreceğini etrafındaki birçok kişiye söylüyor, bu bilgiler Emniyet ve Jandarma istihbaratına gidiyor, Tuncel’in muhbirlik yaptığı polis memuru Muhittin Zenit, Dink’in öldürülmesinden sonra Tuncel’i arayarak olayı soruyor, ancak mahkeme ortada bir örgüt bulamıyor!

Üstelik, konu hakkında sorumluluğu bulunan Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek gibi polis şefleri hakkında soruşturma izni verilmemiş, hatta taltif edilmişlerdi.

Ergenekon iması
Davadaki Ergenekon iması ise, tanık Erhan Özen’in 2010 yılında verdiği beyanlara dayanıyor. Özen, gizli tanık olarak dinleneceğini beklerken normal tanık olarak ifade vereceğini öğrenince önce mahkemeye gitmekten vazgeçiyor, sonra tüm izleyiciler salondan çıkartıldıktan sonra ifadesini veriyor.

Özen’in iddialarına göre, kendisi 1997-2005 yılları arasında Muzaffer Tekin, Veli Küçük ve Levent Ersöz ile birlikte JİTEM için çalışıyordu. Yasin Hayal’i tanıdığını belirten Özen, Hayal ve Tuncel’in Karadeniz bölgesinde hem JİTEM hem de Emniyet için muhbirlik yaptığını iddia ediyor.

Özen, konuyla ilgisi olmayan bir şekilde, adı geçen kişilerin o dönem Başbakan Erdoğan ve Fethullah Gülen’e yönelik suikast hazırlığı içinde olduklarını savlıyor.

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan Devlet Denetleme Kurulu (DDK) raporundan da hareketle, Dink davasının Ergenekon’a bağlanma olasılığı bulunuyor. Her ne kadar gerekçeli kararda Zirve Yayınevi katliamından yola çıkılarak Ergenekon davasına bağlanma hususunda sorunlar olduğu belirtilse de, bu ihtimal hayli kuvvetli.

Yukarıda da denildiği gibi, Dink cinayetinin Ergenekon’a bağlanmasının önünde pürüzler bulunuyor. Özellikle Emniyet’in süreçteki rolü, cemaatçi polislerin ifşa olan tavırları, hükümetin devlet görevlilerini korumadaki istekliliği, Dışişleri Bakanlığı’nın AİHM’de yaptığı savunma bu engellerden bazıları. Cinayetin Ergenekon’a bağlanması durumunda, hükümetin, cemaatin ve polis teşkilatının cinayetten önceki ve sonraki sorumluluklarının üzeri örtülmüş olacak.

İkinci olarak, yıllardır devam eden Ergenekon davası, neredeyse dipsiz bir kuyu. Davanın ne zaman sonuçlanacağına dair kimsenin bir fikri bulunmuyor. Aynı durum Oda Tv davasında da yaşanmış, başı ve sonu görece daha belli olan, kamuoyunda meşruiyeti daha düşük olan bir davanın Ergenekon’a bağlanarak “sulandırılması” ihtimali belirmişti. Aynı hamle Dink davasında da yapılırsa, 5 yılda ancak “örgüt yok” sonucuna varan bir adalet sisteminin Ergenekon’a dahil edilen bir dava için kaç yılda hüküm vereceği meçhul.

TKP'den açıklama: "Kocamandı bulamadık amirim"
Günlük yayını TKP'nin Sesi'nde konuya yer veren Türkiye Komünist Partisi de "Kocamandı bulamadık amirim" başlıklı bir açıklama yayımladı. TKP'nin Sesi'nde şunlar söylendi:

Hrant Dink’in öldürülmesiyle ilgili davada verilen karar kamuoyunda büyük tepki çekmiş, mahkemenin hakimi bile “vicdanının tatmin olmadığı”nı söylemişti. Şimdi mahkeme gerekçeli kararı açıkladı. Kararda “örgüt var” dendikten sonra itiraf geliyor: Kanıt bulamadık!

Mahkeme arkada delil bırakılmamasının muhtemelen “örgütün tahmin edilenden daha büyük” olmasından kaynaklandığını da ileri sürüyor.

Böylece ülkeyi, hatta bütün dünyayı sarsan alçak bir cinayetle ilgili yargılamada devletin ulaşamadığı bir örgütün varlığı itiraf ediliyor. Örgütü ortaya çıkarmakla yükümlü mekanizmalar son tahlilde İçişleri Bakanlığı’na bağlı. Demek ki, mahkeme dolaylı yoldan İçişleri Bakanlığı’nı örgütü bulamamakla suçluyor!

Herkesi Ergenekoncu diye içeri tıkabilen bir iktidarın bulamadığı bu örgüt ne ola ki!

Sakın mahkeme kediden kuyruğunu yakalamasını istiyor olmasın?

(soL - Haber Merkezi)