Türk Cinciçlerin başarısı, kimin başarısızlığı?

Türkiye halkının önemli bir bölümü, adıyla sanıyla Kürt toplumu, haksızlığa uğradığını düşünüyor. Doğrudur. Fakat, onun yaşadığı tarihsel haksızlığı, Türk egemenlerinin bir halkın üzerini betonla örtme çabalarını reddeden ve böyle bir cinayete seyirci kalmayacağını duyuran, önce Türkiye solu oldu. Türkiye’nin ilerici insanları...

Bunlar, üstelik çok ağır bedeller ödeyerek bu haksızlığın önüne set çekmeye çalıştılar. Genç yaşlarında kıstırıldıkları köşelerde, idam sehpalarında, çok ileri yaşlarında işkencelerden geçerken on yıllarca hapislerde kalacaklarını, oradan cenazelerinin çıkacağını bile bile hatta, bu ülkede bir halkın, Kürt halkının iki katlı bir sömürü yaşadığını bağırdılar. O halkın acısını dünyaya duyurdular. Bedelini ödediler.

Ödemediler mi?

Görevlerini yapmadılar mı?

Belki isimler versek daha etkili olur, ama vermeyelim. Şunu söyleyelim: Başarısız olduklarını kimse söyleyemez. Kürt halkının Türkiye’deki kaderi eğer bugün biraz değiştiyse, bunda Türkiye devrimcilerinin, Türkiye komünist hareketinin büyük payı vardır.

Bu payı kim inkar edebilir?

Uzun süre de edilmedi zaten.

Ama bunu söylemek değil, derdimiz.

Burada üzerinde durulması gereken başka bir şey var. Korkunç bir el var. Oligarşinin kaba ölüm ve işkence timleri değil, onlardan çok daha etkili bir şey bu. Entel bir cinayet de diyebiliriz. Birikim, Taraf, Radikal gibi yayın organlarıyla yayılan ve yerleşiklik kazanan bir cinayetin sonuçlarıyla yüz yüzeyiz. Türkiye’yi kan gölüne bulayacak olan, o beyinsiz faşist çetelerden çok, işte bu "akil" cinayet şebekeleridir.

Türkiye’nin Cinciçleri... O Cinciçleri yetiştiren bataklık...

Ne demek istediğimizi belki şöyle daha iyi anlatabiliriz: Malum, Kürt halkı, Türkiye’de kendisine yönelik neredeyse tarih dışı, ağır bir haksızlığın hüküm sürdüğüne inanıyor. Bu duygusunda yerden göğe kadar haklıdır. Ortada ağır bir haksızlık ve onun sonuçları duruyor. Kim inkar edebilir?

Sorun, bu haksızlık duygusunun, Murat Belgelerin, Ahmet İnsellerin, Ahmet Altanların, Nuray Mertlerin, Ruşen Çakırların falan eliyle -beyinleriyle demek güç geliyor doğrusu- korkunç bir mecraya akıtıldığına, Türkiye devrimci soluna karşı kullanıldığına tanık olmaktır.

Kürt halkının en akil çocukları bile, yaşadıkları dramın sorumluları arasında Türkiye solunu görebiliyor. Buradaki "Türk eli", sıradan kiralık katillerden çok daha etkilidir. Kürt halkının aklına, yaşadığı haksızlıktan artık neredeyse Türkiye ilericiliğini sorumlu tutması gerektiğini sokanlar, bu sürüdür. Örneğin Altan Tan, bu elin bir başarısıdır.

"Belge’li Birikim gericiliğinin" sızdığı her yer ve her şey, Kürt ve Türk boğazlaşmasında birinci derecede rol sahibidir. Kürt halkının, belki de tek gerçek dostunu, Türkiye ilericiliğini, Türkiye solunu, Türkiye komünist hareketini, adıyla sanıyla, tarihsel TKP-TİP çizgisinin veya Dev-Genç hareketinin bugünkü mirasçılarını kendisine yakın hissetmemesi için bu cinayet şebekeleri canla başla çalışmıştır ve sonucunu aldıklarını görüyoruz.

Fakat, bizim burada gelmek istediğimiz yer başka. Yani, bu neredeyse alışılmış saptamaları yapmak değil amacımız. Başka bir şey.. Bir başka başarısızlığımız... Entelektüel başarısızlığımız..

Türkiye bugün eğer tam bir boğazlaşma moduna girmişse, bu cumhuriyet bitiyor ve geride sol adına hiçbir şey bırakmamacasına Anadolu yerle yeksan olmaya hazırlanıyorsa, bunda asıl büyük pay, Türkiye solunun içine sızdırılmış Birikim mikrobunundur. Bugün tüm Türk medyasını, katil medyanın en önemli yerlerini, bu okulun yetiştirdikleri, etkiledikleri işgal etmektedir. Ortak özellikleri, reel sosyalizme, Türkiye aydınlanmasına ve Türkiye soluna olan düşmanlıktır.

Dolayısıyla, Türkiye gericiliğinin asıl etkisi, "Yeni Osmanlıcı" dışişleri bakanlarından tutun cumhurbaşkanlarına, oradan medya başta olmak üzere, aklınıza gelen her yere, hep bu gerici okul üzerinden sızdı. Yerleşti.

Biz işte bunu engelleyemedik.

Bu entelektüel bayağılığı, ki tam bir meydan okumaydı, eski solun tuhaf kabalıkları içinde ciddiye almadık ve bugün ülkemizin kaderini ele alabilecek bir yayın grubu bile oluşturamadık.

Entelektüel şiddetimizin gereklerini yerine getiremedik.

Biz, orada yenildik.

Bugün artık Türkiye’de ne yapılırsa yapılsın, her şey, atılan her adım, genç Kürtlerde bir haksızlık duygusu yaratıyor ve bu duyguda da Türkiye’nin devrimcileri, sosyalistleri, komünistleri hedef alınıyorsa, bunda asıl etken, yarım akıllı ve kanlı Türk sağı değildir. Bugün Kürt hareketini maalesef en çok etkileyenlerin yukarıda sözünü ettiğimiz "entel" cenahın yetiştirmeleri olduğunu görmek zorundayız.

Yaşanan her tıkanmadan, kurulmuş kuklalar gibi, sadece kavgacı, sosyalizme ve bağımsızlığa düşkün, emperyalizmin ne demek olduğunu iyi bilen, demokrasi denilen gerici dine de kafayı fazla takmayan devrimci solumuzu sorumlu tutmak, öyle bir başarının veya bizim başarısızlığımızın bir sonucudur.

Önümüzdeki dönemde yapılması gereken en acil iş, yıllardır bizim de bu köşede temcit pilavı gibi ortaya sürüp durduğumuz şey, Türkiye’nin haberlerini bir ağ olarak almak, işlemek ve yaymaktır. Bir yayın grubu kurmaktır. Cemaat darlığını kırıp parçalamaktır.

Eski solun tüm bayağılıklarından sıyrılmak, genç TKP’nin simgelediği entelektüel şiddete yakışır bir derinlik ve incelikte, yeni bir anlayışla, yeni yayın olanaklarıyla sokağa seslenebilmektir.

Bunu yapamadık.

Eski solun yayın alışkanlıklarından, bülten yavanlıklarından kurtulamazsak, bu felaketin sonuçları çok daha etkili olacak.

Görünen o ki, ilk büyük adım, bu yayın grubu için karar almak ve sol ittifaka buradan başlamaktır. Geleneksel solun veya devrimci demokrasinin bu alanda en etkili iki partisinin, parti olma ısrarının, TKP ve ÖDP, çok önemli bir olanak olduğunun altını çizerek, bu konuyu daha yeni cepheleriyle ortaya getireceğimizi söylemiş olalım.

Sonuçta biz, bir geleneğin devamcısıyız, ama onu aşan bir devamcısıyız. O gelenek içinde, bugün de Kürt halkına ve onun simge isimlerinden Hatip Dicle’ye kayıtsız şartsız sahip çıkmak var. Bu, bizi tanımlayan bir şey. Ama bugün onu bile anlatmakta güçlük çekiyoruz.

Cemaat bülteni anlayışı ve gücüyle hiçbir yere gidilemeyeceği artık ayan beyan ortadadır.