Sacayağı, Cephe ve Durum

Demek ki, kendi başlarına bırakılamayacak, bırakılırsa hepimizi paramparça edecek iki merkezkaç kuvvet var. Birbirine karşı gelişen iki enerji merkezi. Bu karşıtlığı engellemek zor. İlericilik enjekte edilmeleri halinde durum değişebilir. Dolayısıyla, solun, Türkiye’yi yeni zamanlara ancak devrimci bir rejim üzerinden taşıyabileceğini düşünen sosyalistlerin veya komünistlerin ciddiye aldığı iki merkezkaç kuvvet bu: Türkizmin ürünü sol kemalizm ve kürdizmin bir türevi sol kürdizm. Sol kemalizm bitişin eşiğindedir, ikincisiyse biraz daha diri ve görece bir ağırlığa sahip. Barzani müdahaleleri belki biraz da bundan duyulan korkunun ürünüdür.

Türk halkının ve Kürt halkının tarihsel hasssiyetlerini aşırı vurgulayarak ve hatta kullanarak siyaset yapabileceğine inanan iki mecra, dedik. Bir kitleleri var. İki eğilimin de seslendiği ve beslendiği bir kitle var. Birer kuvvettirler. Kabul.

Peki hangi ortaklıkları var? Tarihsel bir haklılığa sahip, bunu da kuzeyindeki büyük bir sosyalist devrim sayesinde edinmiş, başlangıç ilkelerinde aydınlanma yatan bir ülkeden, Türkiye Cumhuriyeti’nden kaynaklanan bazı ortak yanları var. Bağımsızlık, kamucu yönelimler, aydınlanma düşüncesine ve sosyalizme ister istemez bir açıklık, ona biçilen değer, laiklik, kadın özgürleşmesi...

Cumhuriyetin kuruluşundaki değerler ayaklar altına alındıkça, AKP Türkiyesi’nde, normal koşullarda bu iki eğilimin birbirlerine yaklaşması gerekmez mi? Ortak yanlarına bakınca, birbirleri karşısında konuşlanmış görünmelerine rağmen, yakındırlar. Piyasa gericiliği, bu yakınlaşmayı çeşitli demokratik, sivil toplumcu vs ilaçlar ve dinci-milliyetçi saldırganlıklarla engelleyebildi. Bunun için iki askeri darbe yaptığını da biliyoruz. Sonuncusu 30 yıldır etkisini sürdürüyor.

Din, milliyet gibi kategoriler üzerinden yapılan siyasete ve siyasal çözümlere itibar etmeyen sosyalistler, bu merkezkaç iki kuvveti, birbirini bitiren değil, güçlendiren enerji kaynaklarına dönüştüremez mi? Din ve milliyetçiliği tümüyle göz ardı etmek gibi bir çocukluğu ("steril siyaset") geride bıraktıkları kesindir. Geçmişteki sosyalist devrimler ortada. Demek ki, ilk adımda birbirlerine kuşkuyla baksalar da, devrimci-sosyalist göndermeler üzerinden, iki merkez de böyle bir zemin üzerinde yapıcı bir işlev üstlenebilir. Yoksa yıkıcıdırlar. Yani, sosyalizm bir katalizör olarak denkleme girmezse, bu tepkimeden sadece infilak ve ölüm çıkar.

Burada sorun galiba şu: Türk ve Kürt solculuğunun, kendi başlarına da, Türkiye denkleminde birbirini götürmek, yani sıfırlamak dışında bir anlamı bulunmuyor. Tersi, sosyalizmin, halkın aklına "sosyalist iktidar" olasılığını düşürecek siyasal bir güce ulaşması halinde gündeme girecektir. O halde, ünlü sacayağını şöyle kurabiliriz: Sağlam, kamucu, sosyalist bir ayak, sadece o, kendi başlarına kalırlarsa diğer kesimi –Türk ise Kürt, Kürt ise Türk kesimini- bitirici bir önemi haiz iki ayağa tarihsel bir şans tanıyabilir. Dikkat, sosyalizm olmazsa olmuyor. Ama sol kemalizm ve sol kürdizm olmayınca da sosyalizm ayağı etkisiz kalıyor.

Sosyalizm mücadelesi eğer bir ittifaklar mücadelesi ise, sınıfsal ittifakın böyle giysiler aracılığıyla gerçekleşeceğini herhalde eklemeye gerek yok.

Somuta dönelim: Türkçe ve Kürtçeyi birbirinin karşısına düşman unsurlar olarak yerleştirip feraha çıkabileceğini sanan iki dilin de “ulusalcıları”, çok yanılıyor. Sosyalizmden uzaklaştıkça hainleşiyor ve hatta barbarlaşıyorlar. Bilerek veya bilmeyerek, Türkiye’nin ortadan kaldırılmasını da hızlandırıyorlar.

Ulusalcı hassasiyet, sosyalizmin uzağındaysa, sadece yıkım üreten bir barbarlık ideolojisidir.

Sol kemalistler veya sol kürdizm, bunların sol değerlerden uzaklaşmaları, solla mücadele etmeleri halinde, sadece Türkiye sosyalizm mücadelesini ve onun antiemperyalist, laik, bağımsızlıkçı bir ortak zemin üzerinde, yeni, sosyalist yönelişli bir ülke kurma perspektifini bombalayabilirler. Merkezkaç enerjileri, ancak buna izin verebilir. Elbette Türkiye’yi bitirme güçleri var. Birbirlerine düşmanlıkları da var. Ama bu düşmanlığı aşabilirlerse, Türkiye yoksullarını ve aydınını harekete geçirebilen bir devrimci hareketle ittifaka girebilirlerse, tüm bölgede inanılmaz bir ortak enerji kaynağı da yaratmış olurlar. Bu zemine "tarihsel uzlaşma" da diyebiliriz.

Bu, ne demektir?

Bu, Arap dünyasındaki halk ayaklanmalarında olmayan bir şeyin, aydınlanmanın, onu –elbette tüm çarpıklıklarıyla- tanımış Anadolu topraklarında varlığını yeniden hatırlatması demektir: Nihat Behram’ın deyişiyle “devrimci cephe” ve programı...

O halde bu ülkeyi hem bitirebilecek hem de kurtarıp büyütebilecek iki enerji kaynağı, devrimci bir sol cephe üzerinden denetime alınmak zorundadır. "Aydın" ve "sokak" gibi iki başlık altında gerçekleştirilebilecek bu çıkışın, aydın kısmı büyük ölçüde tamamlandı. Bugün artık, aydın mücadelesinde ağırlık komünistlerdedir. Rüzgarı bizden yana çevirmiş bulunuyoruz. Medya veya "kültür endüstrisinde" bizlerin olumlamadığı hiçbir mecranın aydın katında bir şansı bulunmuyor. Orada deniz bitti. Ama bu liberal zehirin halk üzerindeki uyuşturucu etkisinin dini ve milliyetçi renklerle devam ettiği açık.

Eksiklik, muhtemelen, sokaktadır: İşte orada, sol kemalizm ve sol kürdizmin bir temas kurmasını sağlamak zorundayız. Bu, kuşkusuz, kemalizm (türkizm) veya kürdizmi övmekle, Türklüğü ve Kürtlüğü göklere çıkarmakla olmaz. Ama onlara hakaret etmekle de olmaz. Sosyalizmi bir zemin ve asıl önemlisi bir katalizör olarak sahneye yerleştirmekle olur. Sosyalist bir iktidar talebini, "ilerici hükümet" sloganını siyaset sahnesine yerleştirmekle olur. Aslında bu, 60’lardan sonra 70’lerin ortasına kadar hiç olmamış değildi biliyoruz. 12 Mart’ta bile gencecik devrimcilerin imhasında, etkili olan şey bu korkuydu. Oligarşinin korkusu, sosyalizm ile sol kemalizm ve sol kürdizmin bir temas sağlamasında, bu sacayağının oturtulmasında yatıyor hâlâ. Fakat kriz derinleştikçe de, bu iki "milliyetçi hassasiyeti yüksek" kamp arasındaki düşmanlık, yerini ittifak sorularına bırakıyor. Türk ve Kürt egemenlerinin dudakları bunun için uçuktur.

Artık açıkça, sosyalizmle, antiemperyalizmle ve coğrafi bir ortak kader ısrarıyla ilişkilendirilmemiş kemalizmlerin ve kürdizmlerin, sonuçta Türkiye’yle birlikte bir kan banyosunda yok olacağını söyleyebiliriz.

Devrimci programımızı, yeni düzenlemelerle geliştirmek için tartışmak amacıyla cümle âleme ilan etmek zorundayız. Başlar başlamaz bitişe mahkûm edilen Arap kalkışmasına Türkiye’den destek, sosyalizm üzerinden birbirine el uzatmış "Türkî" ve "Kürdî" solun verdiği resimle sağlanabilir.

Sermaye güçlerinin, kanlı Türk faşizminin, Arap halkını sırtından vuran Barzanici hainlerin böyle bir tabloyu doğrudan engelleme gücü yok. Sol kemalizm ile sol kürdizmin, pek sosyalist gerekçelerle buluşturulmaması, yegane yolları olacaktır. Devrimci bir sosyalizmin, bu noktada görevi büyük. Dedik ya, aydın işini büyük ölçüde çözmüş görünüyoruz. Örneğin, artık Murat Belge’den Ahmet Altan’a veya Eyüp Can’ın "radikal" paspaslarına kadar her alanda yüzlerce isim, aydın katında silinmiş, hatta gömülmüş bulunuyor. Cesettirler, kokuyor ve mikrop yayıyorlar. Varlıklarını böyle hatırlatabiliyorlar. Orada kaybettiler.

İş, sokakta gerçekten de. Çelik ve çevik bir çekirdekte.

Örnek mi? Boyun eğmeyen 500 bin Arap komünist olsaydı Tahrir Meydanı’nda, çaresiz Mısır’ın tüm kaderi değişirdi. Bizde de öyle. Birkaç ay sonra seçim sandıklarından yarım milyon komünist oy çıkarsa, sadece Türkiye değil, tüm bölge sallanmaya başlar. CHP’yi de üç hafta içinde tanıyamaz hale gelirsiniz.

Buna yeniden değineceğiz.

Sol türkizmle sol kürdizmin nasıl ve sadece sosyalizm üzerinden somut bir güce dönüşebileceğini, anlaşılan, daha epey bir tartışacağız.