Orta Sınıflarda da İç Savaş

Kapitalizmin, bizim de rüzgara kapılıp kullanmak zorunda kaldığımız moda bir deyimle,"neoliberal" versiyonu, orta sınıfları törpülemeyi sürdürüyor. Sadece bağımlı ve görece daha az gelişmiş Türkiye gibi ülkelerde değil, emperyalist metropollerde de böyle bu. Orta sınıflar, hızla küçülüyor. Dünya sisteminin son dönemde sayısı artan kriz göstergeleri arasındaki yeri, malum.

Peki, orta sınıflar, dünya ölçeğinde çözülüyor madem, bunun sonuçları olmak gerekmez mi?
Öyledir. Var.

Neoliberal mantığın doğal bir sonucudur sahnedeki, aslında. Geçen yüzyılın üçüncü çeyreğine, yani özellikle İkinci Büyük Savaş sonrası yıllara damgasını vurmuş bir eğilim, orta sınıfların gücü, 80'lerden bu yana kesildi. Emperyalist merkezlerle bizim gibi ülkeler arasında bu açıdan pek bir fark yok: Çalışan sınıfların gelirleri düşüyor, çünkü üretim maliyetlerinin sürekli geriletilmesi gerekiyor. Bu, tabii, orta sınıfların darbe üzerine darbe almasının dışında, böyle bir kurmaca sınıfa yönelik siyasal hesap ve hayallerin de kırılması demek. Orta sınıf kategorisine giren toplumsal katmanların somut gerçeklikteki erime süreci, siyasete de ister istemez gölgesini bırakıyor.

Orta sınıf hayalleri ya dönüşüyor ya da tuzla buz oluyor.

İşte bu, sadece egemen siyasette değil, sol siyasette de ağır sonuçlar doğuracak bir gelişmedir.

Orta sınıf yanılsamaları, günlük ekonomiden parlamenter didişmeye, sanat pratiklerinden sendikal hayallere kadar değişen çok geniş bir alanda, aslında da hayatın her alanında, paramparça oluyor.

Devrimciler için fark etmez aslında kimsenin bu gidişe üzülecek hali yok. Orta sınıfların kaderine ağlayacak değiliz. Koruyacak halimizse hiç yok. Kaldı ki, o kategorinin arkası zaten kuvvetlidir. Örneğin, bizim piyasadaki tüm partiler, AKP, CHP, MHP, DTP, kaldıysa eğer ÖDP, hatta AsParti, "misal yani", hep bu sınıfa refah taşımak için çırpınmıyor mu? Bunların seslendiği asıl kitle, bu kurmaca kategoriye dayanıyor, Sermaye, emirlerinin toplumun aşağı katmanlarına belli hayaller eşliğinde iletilmesi için siyasete oynar. İşte o hayaller, orta sınıf hayalleri, sapır sapır dükülüyor şimdi.

Ne olacak?

Bir kere, şunu söyleyelim: Orta sınıfların çözülme süreci, bizim için, sadece halkçı ve sosyalist bir iktidarın mevcut toplumun hangi kırılma noktalarından güç alacağı sorusunu yanıtlarken önem taşıyor.

Yoksa, artık egemen sınıfların üzerine oynayacakları bir orta sınıf kurgusu bulmak da zorlaşıyor. İnanılmaz bir hızla eriyen bu toplumsal katman, birçok işi ister istemez karıştırıyor. Daraldığı için, bir siyasal model oluşturma şansı da azalıyor. Ayrıca, özellikle Türkiye'de, sadece büyük sermaye içinde dindar ("İslami Calvinistler") ve pek o kadar dindar olmayan sermaye kesimleri ayrışmasının etkilerini hissetmekle kalmıyoruz. Küçülen orta sınıflar içinde de benzer bir mücadelenin sürdüğünü görüyoruz. Oldukça dindar ve eski "laik" refah zamanlarının birçok şansına sahip olmayan yeni bir orta sınıf peydahlanıyor. Dinin bütün şifrelerini taşıyan, eskilerden çok daha az maddi olanağa sahip, ama bol bol din yiyip içen bir orta sınıf bu.
Demek ki, hem büyük sermaye içinde hem de hızla daralan orta sınıflar içinde bir kardeş kavgasına, hatta iç savaşa tanıklık etmeye başlıyoruz.

Bu daralmayı tek başına olumlu sayacak değiliz.

Ama orta sınıflara daha fazla hak talep edecek hiç değiliz.

Önemli olan bir büyük kargaşının içinde olduğumuzu kabul etmek ve bunu, tablonun en karanlık bir köşesine bakarak da görebilmektir.

Orta sınıf diye bir cazibe merkezi yok artık.

Başka şeyler var.

Örneğin, kirli ellerini devrimci mücadelenin üzerinden çekmeye hiç niyeti olmayanlar, tek amaçları her devrimci yükselişi boğmak olan, her zaman uşak, her zaman gerici, tembel ve yeni-yenilik-sol düşmanı "sol"unsurlar var. İsteyen listeyi Murat Belge'den alır, Ufuk Uras'a, oradan da yeni ve çok dar Kürt orta sınıflarının sözcüsü belediye başkanlarına ve partilerine kadar uzatabilir. Biz bunlara, İslami Calvinistlerin sol yardakçıları da diyebiliriz.

Etkisiz olduklarını söyleyemeyiz.

Solun içine buradan gelen müdahalelerin böyle bir orta sınıf mantığı da var. Gözlerimizi ve kulaklarımızı tıkayarak bu tuzakları boşa çıkaramayız. Bunları doğrudan hedef alarak, kepaze ederek ve ilericiliğin görece sağlam taşlarıyla da yeni ittifak olanakları yaratarak etkisizleştirebiliriz.

Üçüncü Dünya Savaşı'nın bir parçası olarak sahnelenen ve Türkiye'yi bitirmeye yeminli nihai iç savaş senaryolarının böyle cihetleri de var işte.

Belki bir örnekle bitirebiliriz. Almancada, son 43 yılın en az bir 30 yılında -maalesef- solun da temel gıdası olmuş bir dergi, şu sıralarda sessiz sedasız kapandı. Antikomünizmde Murat Belge'yi hiç aratmayacak Hans Magnus Enzensberger'in kurduğu "Kursbuch" bundan böyle yok. Tıpkı "Birikim" gibi, ama Türkiye'deki derin marksist damar ve ilerici inat nedeniyle bu mikrobun daha uzun süre sahnede kalacağını düşünebiliriz. Kursbuch'u son yıllarda da zaten pek okuyan kalmamıştı. Fakat 60'ların sonundaki etkisini biliyoruz ve bu gücünü epey bir sürdürdü, hatta 80'lere kadar taşıyabildi. Şimdi görevini yerine getirmenin iç huzuruyla çekiliyor. Kapandığını haberleştiren etkili ve sağcı gazete Frankfurter Allgemeine Zeitung, "ağıt" niteliğindeki bir yazıda, "Yani sol kaybolmadı, sadece sürpriz yapma yeteneği kayboldu" denildi.

Bizdekinin tersi...

Orta sınıflardaki iç savaşa baktığımızda ve Türkiye solunun devrimci inadını temel aldığımızda, başka türlü düşünmemiz gerekiyor: Solumuz sürpriz yapma yeteneğiyle sürekli gelişiyor. Bu nedenle "İslami Calvinistlerin" orta sınıflardaki temsilciliğine soyunan tüm akımlar ve adamlar, yukarıda birkaç tanesinin adını verdik, sahnede kalmak zorunda.

Bunları yerle bir etmek, entelektüel bir önemleri bulunmadığını. Basit birer acenta harabesi olduklarını kanıtlamak, sermayeyle girişilen iktidar savaşımının en önemli bir parçasıdır. Orta sınıfların bu düşüklerini yere sermek, sürpriz yaratma gücümüzün de kanıtı olacaktır.

Yeri geldikçe değiniriz.