Krizin Tetiklediği Sol

Büyük krizin kapıda olduğunu, bu gazeteden daha fazla kanıtlarıyla tartışan var mıydı? Yerleşik medya bir yana, solda bile propagandif ve sığ heyecanların ötesinde analitik bir ısrar göremedik. Eski solun böyle bir gücü yoktu.

Ama, başta Korkut Hocamız ve Ergun Çağlayan'ın iktisadi analizleri olmak üzere, soL yazarlarının ortak endişesi, hep, uluslararası krizin Türkiye'yi yakın bir gelecekte vurmasıydı. Şimdi olan, odur. Demek, felaketin eşiğinden içeriye doğru geçiş yapıyoruz.

Yine de havada bir şey var. Burjuvazi ve tetikçileri, bu havadan rahatsız. Sinirliler. Nitekim medyanın birbirinden cahil iki Fatih'inin -biri Çekirge diğeri Altaylı- bayağı didişmelerini başka türlü anlamlandıramıyoruz. Zıplayıp duran Çekirge'nin bu işlerde zaten konuşacak bir lafı yok. Onun derdi patron yalakalığında sınır tanımamak ve ağır bir sol düşmanlığıyla, dolar karşılığı her şeyi yapmak. Diğeri, bazen başka sinyaller verecek kadar uyanık. Ama..

Neyse...

Bunlar, bu "Fatih"ler, Türkiye'nin tek temiz parçasına, solumuza, henüz çok gençken havaya kapılıp bulaşmış, ama hızla da "titreyip kendine dönmüş maaşlı tetikçiler" idi.

Düzeysizlikleriyle ters orantılı yükselişleri, Türkiye rejiminin bir aynası kabul edilmelidir.

Ne anlar bunlar krizden, ekonomiden, siyasetten falan?

Cehaletleri oranında bir yerlere getirilir ve paraya boğulurlar.

Olan, odur.

Ama cahil doktor hastayı mutlaka öldürür.

İşte Türkiye, artık her hücresiyle bu "doktorların" elindedir ve sonu hiç sürpriz olmayacaktır. Bunlar Türkiye'yi öldürmeye yeminli bir kadro.

İyi.

İyi ve aslında bizi pek de fazla ilgilendirmiyor bu cahil güruh. Sadece içimiz bulanıyor. Biliyoruz ki, artık eşiğinden içeri adım atmaya başladığımız son felaketin vuracağı kesim arasında değiller. Bunların, bu astronomik maaşlı tetikçilerin tuzu hep kurudur. Şurada burada istifledikleri milyon dolarlarıyla kendilerini bir biçimde zor zamanlar için garantiye aldıklarını düşünürler. Büyük "exodus"da, Berlin, Londra, Paris ve hatta Roma yakınlarında bekleşecek bir köşe bulurlar nasıl olsa... Hazırlar.

Peki, ne oluyor?

Çok mu gafil avlandık?

Hiç değil: Diğer tüm yazar arkadaşlarımız bir yana, hepsi kendi açılarından kaosu doğru yakaladı ve aklımızı zenginleştirdi. Ama galiba Aydemir Güler'in müdahalesi semptomatik bir özellik taşıyor. Yaklaşık on yıl önce Türkiye siyasetine girmiş iddialı yapıtının başlığını hatırlayalım? "Son Kriz..." gibi bir çalışma ve öngörüye, sağı zaten saymayız, acaba Türk solunda cüret edebilmiş bir siyasi önder vardı da biz mi duymamıştık?

Bu satırlardan bir siyasi iradeyi veya gerçekten has bir yazı adamını "övmek" sonucu çıkarılmasın. Söylemek istediğimiz mesele çok başkadır: Türkiye, 1989 tarihli büyük ve küresel karşı devrim dalgasından bu yana, bu topraklarda, artan bir hızla bambaşka bir aydın ve sosyal devrimci tipi de yaratmış bulunuyor. Yaygın olmaması kimseyi şaşırtmasın. Bir başka "akıl" var artık gündemde. Solun da görmek istemediği bir şey bu.

Oysa sağ, burjuvazi, güdüleri her zaman işçi sınıfından daha güçlü olduğu için, böyle bir yeniliği -teşhis edemese bile- hissetmiş görünüyor. Erdoğan-Koç-Doğan arasındaki sürtüşmelerin, Fatih'ler arası sinirliklerin görünmez bir nedeni mi?

Olabilir.

Kabul edelim: Şimdilerde birbirinden ucuz internet sitelerinde, birbirinden cahil, Türkçe ve fikir yoksunu, boğazına kadar dolara boğulmuş üç-beş "Fatih"in, bu kendi dışlarındaki insan tipinin rahatsızlığını bir biçimde ifade ettiklerini düşünmek yanlış değildir. Bir şeyin dışavurumu bu. Teşhis edemezler dedik, ama havayı koklayıp bir farklılığın yayılmakta olduğunu duyumsayabiliyorlar. Büyük yenilgimizin ardından kendi yağlarıyla kavrulan yepyeni ve aşkın bir devrimci kuşağın adeta kokusunu alıyorlar.

O insanlar, kendilerinden sonraki kuşağı da yetiştirdiler: "98'liler" gündemdedir.

İşte, bizim "son felaket" de dediğimiz "son kriz", halkımızı vururken, bu beyinsiz yazıcılar güruhu, asıl zenginliğin ne boyutlarda olduğunu teşhis edemediği, ama bu görünmez değişimden rahatsız olduğu için, birbirine giriyor.

Tıpkı ateşi hissederek birbirlerine saldırmaya başlayan vahşi hayvanlar gibi..

Buna mecburlar. Birbirlerini yemek zorundalar.

Emperyalizmin uşağı Türk ve Kürt egemenlerinin üç paralık aklı kalmamıştır. Bunların zekasıyla sıradan bir celebin entelektüel kapasitesi arasında hiçbir fark bulunmuyor.

Gelmek istediğimiz nokta da orası zaten: soL'u düzenli izleyenler, krizin nasıl adım adım yaklaştığını görmüş sayılmalıdır. Ama ondan çok daha önemlisi, yeni bir aydın kuşağını simgeleyecek kadar gelişkin bir akla da tanık oldular. Olduk.

Bu akıl, sanıldığından çok daha yaygındır.

Söylediklerimiz çıkıyor.

Türkiye'nin bu kaostan tasfiye edilerek çıkması, sistemin gereği bir felakettir. Ama önemli olan o değildir.

Önemli olan, bu topraklarda, bir devrimci aklın da sol bir iktidar arayışının gerektirdiği düzey ve aşkınlıkla yetişmiş olmasıdır. Bu aklın, soL'un sınırları dışında da yayıldığını kabul etmeliyiz. Dostlarımızdırlar.

İktidar isteyenler, Türkiye'yi toplumsal bir kurtuluşla yenilemek isteyenler, birlikte davranmanın yollarını da bulmak zorundadır. Küresel krizin hepimizi vurduğu bir noktada, bu, çok da zor değildir.

Eski sol ve onun dar kafalı insan malzemesi hızla tasfiye ediliyor. Sahneye yaratıcı ve aşkın bir sol çıkıyor.

Felaketimizin tek olumlu yanı odur.

Böyle bir ışıktan kurtuluş çıkabilir.