Kapitalizmsiz Emperyalizm?

Savaşta, düşmanlarınızın birbirlerinin ayağına basması, sizin şansınız olabilir. Ama bu şansı bizzat yaratmak zorundasınız. Hele sınıflar mücadelesinde, bu, daha da doğrudur. Yani düşmanlarınızın birbirlerini imha etmeye yöneldiği ortamı, çevre koşullarını, sizin hazırlamanız çok önemlidir. Bu, güçsüzleşerek ve önemsizleşerek herhalde olmaz. Tam tersine...

"Eski sol", ki bu eski sözcüğü birçok Batı dilinde yaşlı anlamında kullanılır, malûm ("old", "alt"), o halde "yaşlı sol", belki de tüm samimiyetiyle, iki düşmanının birbirini boğazlayabileceğine inandı. Kendine inanmadığı için, düşmanlarının birbirlerini boğazlayabileceği rüyasına yatabiliyordu: Darbeciler ve diğer sağ. 30-35 yıllık bir ölümcül rüyaydı bu. Bir tür batıl inanç. Olmayacak duaya amin ısrarı. AkP ile AsP’nin hesaplaşacağına, bu arada demokratik bir ortam kurulabileceğine inananlar vardı. Bu saflıklarının bedelini bazıları pahalıya ödedi, biliyoruz.

Eski veya yaşlı sol’un bu kolaycılığı doğaldı aslında. 12 Eylül’den önce de MHP veya MSP ile CHP’yi ya da "ordu"yu karşı karşıya koyabiliyordu bu eski-yaşlı sol. Sınıfsal bakamadığı için, böyle şeyleri mümkün sayabiliyordu. Elbette sınıfsal bakmak istiyordu, "heves eder idi", ama bakamıyordu.

MHP’nin gücünü abartan ve ona karşı CHP’den, hatta ordudan falan destek bulacağını sanan eski sol. Sendikacılar, her kesimden solcular, Nabi Yağcılar, Halil Berktaylar, Murat Belgeler... O etkiyi kıramadık.

Tabii burnumuzun üzerine düştük...

Aslına bakılırsa, düşmanların birbirine düşmesi eski bir rüyadır. Eski sol, öyle bir noktadaydı ki, sonraki felaketini hazırlayan fikir adamlarından Max Horkheimer’in bazı tarihsel sözlerini bile unutmuş görünüyordu. Horkheimer, galiba 1939’da, ünlü "Kapitalizmden söz etmek istemeyenin, faşizm hakkında da konuşmaması gerekir" saptamasında bulunmuştu. Bu çizginin ("Frankfurt Okulu") solcu olduğuna inananlar bulunabilir, bu satırların yazarı, onlardan değildir. Ama Adornoların, Horkheimerlerin, Marcuselerin birer entelektüel enerji küpü olduğuna da gözümüzü kapayacak değiliz. Bu adamların gerçekten önemli şeyler yazdıklarını, entelektüel dinamizmi yüksek bir üretimle Avrupa solunu dağıtmayı başardıklarını kabul etmek zorundayız. Nitekim Horkheimer’in yukarıdaki belirlemesi de çok doğruydu onu bugüne ve Türkiye’ye taşıyabiliriz. Türkiye’de dinci faşizmden söz etmek, kapitalizmden ve bir içsel unsura dönüşen emperyalizmden söz etmeksizin mümkün değildir. Kapitalizme karşı çıkan, bunu emperyalist demokrasinin kurumlarıyla yapamaz ve tersi, emperyalizmle mücadele çağrısında bulunanlar da içerideki kapitalizme karşı çıkmadan böyle bir hedef gösteremez. Ama yapıyorlar.

Sadece kendilerini aldatıyorlar.

Batı demokrasisinin, emperyalist demokrasinin kurumlarıyla Türkiye’de herhangi bir onurlu yere ulaşmak mümkün değildir. Ama içerideki kurumlara dayanarak da dışarıdan gelecek yıkıcı emperyal şiddete falan kafa tutulamaz. Türk gericiliği, emperyalizmi bir öcüye benzetmiş durumda, hatta bazıları onunla mücadele etmek adına içerideki kapitalizmi aklıyor.

Gerçekten de boyun eğmeyen 500 bin insan peşindeki genç TKP, kapitalizmle ve emperyalizmle ikirciksiz bir mücadele çağrısında bulunan, bunun da ütopya değil realist ve mümkün olduğunu savunan etkili bir sol yaratmak, bazı sol çizgileri de hak ettikleri düzeye çıkarmak gibi bir görevle karşı karşıya.

Türkiye’nin büyük felaketi, bir Batı ürünüdür. Türkiye’nin büyük felaketini hazırlayanlardan çare ummak, Türkiye gericiliğinin körlüğünü paylaşmaktan başka bir anlama gelmiyor.

Bütün bunlar var. Hatta artık egemen ülke falan tanımayan bir emperyalist demokrasi ve vurucu güçleri de var. Ama herhangi bir sorun çözdükleri yok. Dünya kamuoyuyla Türkiye kamuoyu arasında bir fark bulunmuyor. Libya’nın bombalanması, Usame bin Ladin’in ortadan kaldırılması (?) ve Angela Merkel gibi "devlet kadınlarının", bu yargısız infazı, adıyla sanıyla ve bir başbakan olarak selamlaması, durumun nezaketini gösteriyor. ’Böyle gelmiş, böyle gider’ zihniyeti sadece sağın değil, galiba solun da önemli bir kesimini avucuna almış görünüyor. "Böyle Gelmiş Böyle Gitmez" diyebilen Aziz Nesinlerin bir daha sahneye çıkmayacağına inanıyorlar.

İşte tam da ölü açının kırılıp aşılabileceği noktadayız.

Parlamentonun hiçbir anlamının olmadığı, seçimlerin de anlamsızlığın eşiğinde can çekiştiği bir zamanda yaşıyoruz. Böyle bir zamanda çözüm arayanlar, sorumlu olarak kapitalizm ile emperyalizmi işaretlemek, bunların tüm kurumlarını temsilcileriyle birlikte reddetmek zorundadır.

500 bin öfkeli adam ve kadın, boyun eğmeyenler, böyle bir kırılma noktasındaki sağlıklı hücrelerdir. Toplumun çökmesine karşı tedavide kullanılacak kök hücreler...