Haklılık tuzağı

İsteyen erken sosyalizm de diyebilir, haklılığından hiçbir şey yitirmez, düşmanların kavramlaştırmasıyla "Doğu Bloku", yalanın kovulduğu, dobralığın egemen kılındığı bir siyasal merkezdi. Cennet değildi, birçok eksiği ve hatası vardı, ama yalanı siyasetten sürmeyi başarmıştı ve tutarlılığı sınıf düşmanlarını bile zaman içinde esir alacak kadar sağlamdı. Şimdi böyle deyince, yarım akıllı ve eski sola bulaşıp orada da kalmış kıt zekaları, Soğuk Savaş baltası yemiş ve yolu Radikal-Taraf’a kadar düşmüş veya o zihniyeti başka yerlerde temsil etmeyi sürdüren kafaları ("NATO kafa, NATO sol") , hıçkırık tutmuş olabilir. Ama maalesef öyledir.

Örnekler vereceğiz de, bir şeye dikkat çekmeden geçmeyelim: Bu gazetede, kendine özgü bir enerji ve onun tetiklediği diliyle Kıvılcım Çağla, analizlerinde, çok doğru bir iş yapıyor. Rusçayı rahat izleyebildiği için, pek zorlanmadığını tahmin etmek kolay, ama bugüne kadar hakkı verilmemiş bir işi üstlenmiş olduğu ortada. İnanılmaz bir rezaleti her satırıyla açığa çıkarıyor. Söylediği veya bizim anladığımız, algımızdaki hata payını da içeren bir özetle, herhalde şudur: Reel sosyalizm, tüm hesaplaşmalarıyla doğru bir temel üzerinde kurulmuştur, bir eğilim olarak yalanı dışlamış ve gerçekten katılımcı olmayı başarmıştır. Bunu sağa karşı yapmıştır.

Bu satırların yazarı, tarihte bir "sol sapma" olmadığını düşünenlerdendir. "Sol sapma" diye bir şey olmaz. Saygı duyduğumuz kurucu babalar bir dönem böyle şeyler yazmış bile olsalar, buna bizim aklımız yatmaz. Tüm sosyalizm kaçkınlıkları ve düşmanlıkları sağdadır. İşte Çağla, ilginç bakışıyla, devrimci mücadele tarihindeki tüm hesaplaşmaların, son tahlilde, doğru olduğunu savunuyor. Haklıdır ve her yazısıyla yeni solumuza enerji taşıyor. Birçok şeyi altüst ediyor. "Her dürüst devrimcinin kolayca bulabileceği ve söyleyebileceği şeyler" demeye getirdik ama, bunları on yıllarca değil söylemek düşünmek bile zordu. Emperyalizmin büyük başarısını itiraf etmeliyiz. Burjuvazinin entelektüel şiddeti karşısında uzun süre çaresiz kalmak, dünya solunun sağa çeken ivmesinden hareketle açıklanabilir. Sonuçta Kıvılcım Çağla, sadece SSCB’nin tarihini ve tarihsel haklılığını değil, onun yanı sıra, dolaylı olarak sürekli, ama bazen de doğrudan Türkiye’yi anlatmış oluyor. Türkiye’nin kaderiyle SSCB’nin kaderi biribirine çok sıkı bağlıydı. Hâlâ da öyledir. Tekrar döneriz...

Söylemek istediğimiz şey biraz daha ileride: Reel sosyalizm, "kurucu babaları" da diyebiliriz, sakalı zamanla ne kadar çürümüş kadrolara kaptırırsa kaptırsın, ne kadar Putin-Medvedev çamuruna dönüşmüş olursa olsun, sahneden çekilmesine rağmen tarihsel haklılığını sürdürüyor.

Olacak şey midir?

Olmayacak şey midir?

Sosyalizmin kuruluş sürecinde yaşananlar, kapitalist restoratörlerle sosyalizmde ısrarlı kurucu babalar arasında yaşanan şiddetli çatışmalar, bazı hukuki haksızlıklar içermiş de olsa, genelde o kurucu babaların haklı, gizli-açık restoratörlerin de haksız (veya tam anlamıyla birer "kapitalist restoratör") olduğunu ifade ediyor. Reel sosyalizm çok sağlam bir mekanizma ve tarih bilinci üzerinde yükseliyordu. Tüm olumsuzluklara rağmen o kadar uzun süre yaşatılmasını bu tutarlılığına borçludur. Tüm söylenenler doğruydu.

Tüm iddialar doğruydu. Dünya kapitalizminin sosyalist ülkelere nasıl yollarla hangi canavarlıklarla saldırılar düzenledikleri, 70’lik emeklilerden bebeklere kadar her insanı bir ajan olarak kullanmayı ihmal etmedikleri, şimdi açığa çıkıyor. Bu arada Doğu Bloku’nun sosyalizmde ısrarcı, ama yeteneksiz kadrolarının, kişisel zenginlik aramadığı, "harama" tenezzül etmedikleri, bu insanların kapitalist barbarlığın normal yollarına hiç yönelmediği de ortaya çıkalı çok oluyor. Sosyalizmin cehennem falan olmadığı, örneğin yöneticilerin (kapitalizmde refaha kavuşan uşaklar-hırsızlar hariç) zenginleşmek için sırdaş hesap türü yollar denemedikleri artık herkesin bildiği bir sır. Jivkovlar, Çavuşeskular, Honeckerler, yeni bir sosyalist kuşak yetiştiremediler. Fakat haklıydılar ve kendi yenilgilerini kendileri hazırladılar. Batı demokrasileri hakkında tüm söyledikleri doğruydu. Şimdi emperyalizm, o doğruları, tehlike geçtiği için, kendi adamları üzerinden itiraf ediyor.

Misal: Soğuk Savaş’taki emperyalist siyasetin nasıl Nazi Almanyası’nın bir devamı, hem de kadroları o barbarlıktan aynen devşirilen bir halef olduğu ortaya çıkmış ve itiraf edilmiş durumdadır. Türk yönetenlerinin hain rolü de. Nazizmin SSCB’yi yıkmak için Müslüman ve Türkî halkları kullanarak açmaya çalıştığı yolu, ABD ve onun en önemli cephe ülkesi Federal Almanya’nın nasıl izlediği, yeni yeni kitaplara konu oluyor. Burada Soğuk Savaş’taki Türkiye yönetiminin rolü çok iğrençtir. Ayrıca, entelektüel dünyaya "Encounter", "der Monat" gibi demokratik kültür-sanat dergileri üzerinden Amerikan istihbaratının nasıl müdahale ettiği, eski solu nasıl kullandığı, bu kültür endüstrisi üzerinden yaratılan insan malzemesine bakınca kolay anlaşılabilir.

Erken sosyalizm, her saptamasında haklıydı, galiba da bu haklılığının altında kaldı. Şimdi onun tüm söylediklerini, liberal uşaklar, pervasızca art arda bastıkları kitaplarıyla yineliyorlar. Demek ki siyaset, haklılıktan çok daha ileride bir şey ve kabul edelim ki, bu haklılıktan bize ekmek çıkmaz. Yeni solun, eski haklılıkları da gözden geçirmesi, kullanılır hale getirmesi ve yeniden entelektüel arenaya sürmesi gerekiyor. Eski halleriyle yürümüyor.

Adamlar artık her türlü rezaleti açıkça itiraf ediyorlar.

Başka bir şey de şudur: Eğer Türkiye’nin kaderiyle SSCB ve Doğu Bloku’nun kaderi bu kadar yakınsa, antisovyetizmin kaderi de Soğuk Savaş’taki Türk gericiliğinin kaderiyle birebir bağlantılı olmuştur. Dünya karşıdevriminin en önemli operasyonlarında, Gladio dahil, Nazi eskilerine kol kanat geren NATO’cu Türklerin büyük paylarının olması, eşyanın tabiatına uygundur.

Reel sosyalizm düşmanlığının Türkiye düşmanlığı, Türkiye düşmanlığının da reel sosyalizm düşmanlığı olduğu, Amerikan, İngiliz ve Alman gericiliğiyle Türk gericiliğinin Soğuk Savaş’ta nasıl el ele çalıştıklarına bakınca, çok daha rahat anlaşılıyor.

Somut örneklerle bu konuyu yeniden masaya getireceğiz. Göreceğiz ki, bu büyük rezalet içinde, seçimlerde sosyalist umuda destek verecek 500 bin öfkeli adam ve kadın, yepyeni kapılar açan bir anahtara dönüşebilir.