Gizli Anlaşmalar? YURDAKUL ER

Artık geri dönülmez noktanın çok ötelerindeyiz. Her gelişme, felaketimizi bize biraz daha yaklaştırıyor. İçimizde ve dışımızda atılan her adımın büyük ve gürültülü çözülmeye daha da acımasız boyutlar kazandırdığını düşünmek, abartma olmayacaktır.

Neden?

Türkiye ve ardından da İran, eğer çözülmezse, bu iki ülke parçalarına ayrılmazsa, dünya sistemi, daha doğru bir ifadeyle dünya emperyalist sistemi büyük bir tıkanma yaşayacaktır da ondan. Klasik bir bakış açısıyla, "Ne yani, koşullar, reel sosyalizmin bir dünya gücü olduğu 1989 öncesinden daha mı uygun bir hal alacak?" diye sorulabilir. Dünya sistemi, Türkiye merkezli bir direnişin ete kemiğe bürünmesi, daha açığı, bir sol iktidar koşullarında, çok ağır darbeler alacaktır.

Gerçekten de, sistemin her krizi, dünyanın emekçileri için, ortada bir dünya sosyalist sistemi olmasa bile, 1989'dan daha uygun koşullar yaratabilir. Bu, içinde bulunacağımız çözülme koşullarıyla yakından bağlantılıdır. Ama bunu tartışmayalım şimdilik bir kenara bırakalım.
Son yıllarda, özellikle 11 Eylül'den bu yana açık bir biçimde gündemi tek başına işgal eden "komplo" kuramlarına bakalım. Ama yeni bir gözle bakalım: Art arda yeni komplolar hazırlandığı iddia edilen bir dünyada, acaba hiç gizli anlaşmalar yapılmamış olabilir mi? Böyle bir ihmal, yani emperyalizmin her renkten ajanının ülkelerini peşkeş çekerken efendilerin temsilcileriyle, yazılı veya yazısız, bazı anlaşmalara bulaşmamış olması mümkün müdür?

Mümkün değildir. Bu tür anlaşmaların yokluğu, eşyanın tabiatına aykırı bir şey olur. O zaman, elimizde henüz somut bir kanıt bulunmamasına rağmen, ileriye dönük şöyle bir iddiada bulunabiliriz: Türkiye'nin, belki İran ile birlikte gürültülü bir biçimde çözüleceği öngörüsünün, mutlaka kamuoyuna sızdırılmamış, ama bir yerlerde bekletilen sözlü veya protokola geçirilmiş gizli anlaşmaları da vardır.

Açıkçası, içinden geçtiğimiz kanlı komplolar ve çözülen devletlerin geride bıraktığı toz duman içinde, sanıldığından çok daha fazla gizli anlaşma yatmaktadır. Bu anlaşmalar, sadece çözülme sürecini değil, çözülmenin hemen ertesindeki yeniden düzenlemeleri de içermektedir.

Öyle mi?

Kesin mi?

Biliyor muyuz?

Tahmin ediyoruz ve şunu düşünüyoruz: Bu anlaşmalarla ilgili belgeler çözülmenin tozu dumanı içinde bir biçimde ortalığa saçılacaktır. O halde şimdiden bu doğrultuda bazı tahminlerde bulunmak, yararlı olur. En azından emekçi halkımız, yarın hep birlikte sosyalist bir düzen kuracağı temsilcilerinin ne denli açık ve geleceği önceden okuyabilen fikirlere sahip olduğunu test etme olanağı bulur.

Ne demek istediğimizi, çalışmalarını bir Avrupa üniversitesinde sürdüren ve bu arada Alman solunun ele avuca sığmaz çocuğu, soL yazarı Jürgen Els&aumlsser'in en önemli kitabını da Türkçeye kazandıran genç bir arkadaşımızın bulgusunda hareketle açıklamaya çalışalım. Geçmişe bir göz atalım.

Malum: Atatürk'ün yüzüncü doğum yıldönümü faşist 12 Eylül'ün toplumu ve aydın adaylarını daha da manyaklaştırma operasyonlarına sahne olmuştu Türkiye'de, ama sosyalist bir ülkede, aynı dönemde iki "Demokratik Alman" tarihçi, Mustafa Kemal gibi bir tarihsel kişilikle ilgili çok sevimli bir kitapçık da yayımlamıştı. Bazı kitap ve makaleleri Türkçeye de bir biçimde kazandırılmış Johannes Glasneck ve Ernst Werner, bu iki komünist profesör, Türkiye'nin kuruluşuyla ortadoğudaki ulusal kurtuluş savaşlarının kaderi ve Mustafa Kemal'in leninizmle ilişkilerini irdelemişlerdi. Genç akademisyen arkadaşımızın 1983 baskısı bu kitapçığı genişleterek Türkçeye kazandırma çalışmaları sürüyor. Daha sonra tartışmaya açılabilir ve biz de katılabiliriz.
Ama bu kitapçıktaki bazı vurgulardan hareketle söyleyebileceğimiz bir şey var. "Das Verh&aumlltnis Mustafa Kemals zur Sowjetmacht und zu den Ideen des Leninismus (1918-1923)" başlıklı makalesinde, komünist profesör Ernst Werner, Mustafa Kemal'in Sovyetler iktidarı ve leninizm düşüncesiyle ilişkisine, dünyanın ilk işçi sınıfı iktidarının emperyalizme vurduğu bir darbeyle giriyor ve Türk resmi tarihinin haince bir ısrarla unutturduğu o acılı "âlicenaplıktan" söz ediyor. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Çarlığın diğer İtilaf Devletleri ile yaptığı ve Kerensky'nin de aynen devraldığı "gizli anlaşmalar"dan... Ekim Devrimi gerçekleşir gerçekleşmez, genç Sovyet iktidarı 26 Ekim 1917'de bu anlaşmaları kamuoyuna duyuruyor ve hemen de Türkçeye çevirtiyor. Bu anlaşmalar, sadece İstanbul'un değil, Boğaz'ın, Marmara Denizi'nin, Çanakkale'nin batı kıyısının, Güney Trakya'nın ve bazı adaların, Anadolu kıyılarının da bir bölümünün Rusya'ya bırakılmasını içeriyordu. Yani İstanbul bir ortodoks Rus şehri ("Çargrad") olacaktı, eğer Ekim Devrimi gerçekleşmeseydi.

Türkiye halkının hayatı üzerine atılmış bu kanlı zarları boşa çıkartan, Mustafa Kemal ve arkadaşlarını kayıtsız şartsız ve eylemli olarak destekleyen tek dış güç, genç Sovyet iktidarı oldu. Bu gizli anlaşmaların Türkiye'deki kurtuluş hareketine bildirilmesi de, Anadolu ihtilalcilerinin elini sağlamlaştırdı.

Ne yazık ki, Amerikan uşakları, kuruluşumuzdaki bu tarihi gerçekleri geçen zaman içinde bütünüyle unutturmayı başardı.

Bu kadar.

Bugüne geliyoruz: Büyük kargaşa ve çözülme dönemlerinde, vatan satıcılığını demokrasi olarak yutturmayı iyi bilen sermayenin, Türkiye burjuvazisinin, çeşitli temsilcileri eliyle emperyalizmin şu veya bu kesimiyle gizli anlaşmalara imza attığını iddia etmek zorundayız. Ayrıca, bu muhtemel gizli anlaşmaların sadece bizim halkımızı değil, komşu halkları da ilgilendirdiğini düşünmek durumundayız. Irak ve tezkere hikayesini bir de bu gözle hatırlayabiliriz.

Özetle, daha şimdiden, halkçı-devrimci, sosyalist yönelişli bir iktidar öncesinde ve büyük kaos henüz tam anlamıyla patlak vermeden, bütün o gizli anlaşmaların peşinde olduğumuzu belirtmekte yarar var.

Geçen yüzyılın başında, İran, Afganistan ve Türkiye'nin kader birliğine dikkat çeken bu gerçekten büyük Alman tarihçilerin izinde, 21'inci yüzyılın başında da yine aynı ülkelerin benzer bir kader birliği içinde olduğunu görmüyor muyuz?

Gizli anlaşmalar yapılmamış olması mümkün değildir.

Hepsini yırtacağımızı ve komşu halkların kanı üzerine Türkiye halkı adına verilmiş tüm "gizli" sözlerin hesabını soracağımızı, kapalı kapılar ardındaki o planların hepsini dünya halklarına ilan ve paramparça edeceğimizi şimdiden duyuralım.

Sadece âlicenaplık olsun diye değil. Emperyalizmin burnunu sürtecek bir ittifak sorununu da kolayca çözebileceğimiz için.

Türkiye'nin başına çökmüş bu vahşi hayvanları dağıtmanın yollarından biri de herhalde budur.
Nihai bir iç savaşa itilen "acılı, güzel ve yalnız ülkemizde", şu AkP-AsP koalisyonunun elinde, epey bir gizli anlaşma biriktiğini düşünmemek için ortada neden bulunmuyor.