Demokratik Yanılsama Yoksa Eğer...

Dünya gericiliğinin, marifetlerini her yerde aynen yinelemediğini elbette biliyoruz. Ama bazı özelliklerinin fazlasıyla ortak olduğunu ve bunun sadece yeryüzüne yaygınlıkları değil, tarihsellikleri açısından da paralellikler anlamına geldiğini söyleyebiliriz.

Ne demek istiyoruz?

Belki şunu: Yeni solumuz, uzun bir süredir artık Türkiye'nin soludur, yerleşiklik kazanmıştır, ama bu çabasını Türkiye'yi dünyanın başka halklarına ve ülkelerine benzemez, "nev-i şahsına münhasır", daha doğrusu resmen "mostralık" bir siyasal birim olduğu iddiasını kanıtlamak için göstermemiştir. Başkalarına benzediğimizi de kanıtlamak içindi bu çaba.

Açıkça: Bugün Türkiye'de olanlar, aşağı yukarı andıran ölçüleriyle, örneğin Avrupa'da da yaşanıyor. Paralellikler var. Bunlar, varlıkları ve hatta yokluklarıyla bile, birebir izdüşümler olarak değil, ana eğilimler olarak yorumlanabilir.

Renkler farklılaşabilir, dedik: Bu nedenle, Batı demokrasisi ile Türk demokrasisi arasında uçurumlar bulunmuyor.

Bir çimento yok mu arada?

Var.

Hepsinin ortak paydası dizginlerinden boşanmış bir antikomünizmdir. Yönetenlerin çimentosu da diyebiliriz. Barbarlığa çıkan yolu bu çimento "sağlama alıyor".

Eğer yönetenler birbirlerini bu ortak zeminde bu kadar iyi anlıyorlarsa, Türkiye ile Almanya veya Fransa ya da İtalya arasında nasıl büyük uçurumlar keşfedebiliriz?

Farklılıklar elbette vardır, tamam, ama bunlar nitel değil, nicel farklılıklardır. Piyasanın benzeştirici gücünü inkar edecek halimiz yok ya?

Gelmek istediğimiz noktayı, Franz von Papen denilen Alman gericiliğinin Türkiye'ye de bulaşmış, ama öncelikle Nazi Almanyası'na nadide hizmetlerde bulunmuş bir simasından örnekle daha iyi anlatabiliriz. 1917 ve 1918'de Filistin cephesinde genelkurmay subayı sıfatıyla "savaşmış", Osmanlı ordusunda da binbaşılığa falan yükselmiş, Hitler'i iktidara itip 1939'dan sonra da özellikle savaş içinde Alman İmparatorluğu'nun Ankara Büyükelçisi olarak önemli görevler üstlenmiş bir sağcı politikacıydı. Uzun yaşadı. 1879'da doğdu ve 1969'da gericiliğine yakışır bir ülkede, Federal Almanya'da "huzur içinde" öldü.

Uğursuz hikayesi ilginç ve uzundur. Ona değil de, sözde pek anlamlı bir formülasyonuna dikkat çekmekle yetinelim bu antikomünist toprak sahibinin. Sosyal güvenlikle ilgili bir açıklamasında, bu zat, tüm dünya gericilerinin yüzyıllardır çiğnediği bir sakızı ortaya bırakmış: "Gelecekteki sosyal güvenlik politikasının hedefi işçilere destek garantisi vermek olamaz, onu kendi kendisine yardım edecek duruma getirmek olabilir." Böyle. Bugün her cins yönetici açısından farklı düşünen var mı bu konuda acaba? Amerikalı, Alman, Fransız, Türk ve hatta Kürt?..

Bu zihniyet, Hitler'in uşaklarından çağdaş demokrasiye toz kondurmayanlara kadar geniş bir çerçevede, yönetenlerin nasıl uluslar ötesi bir hırsla anlaşabileceklerine de örnektir.

Nazi Almanyası'nı mümkün kılan "Türk dostu" bir insanlık düşmanını, Franz von Papen'i, geçmişte ve şimdiki sözde yönetici Türk uşaklarından farklı kılan ne olabilirdi?

O zaman da aralarında nitel bir fark yoktu, şimdi de yok.

Gelmek istediğimiz yer orası: Dünya gericiliğinin ortak paydası, antikomünizmdir.

Antikomünizmin şuya da bu versiyonunda uzlaşabilenlerin, birbirlerinden köklü farkları olacağını düşünmek doğru değildir.

Britanya demokrasisi, Weimar Cumhuriyeti, çağdaş Batı demokrasileri veya Türk demokrasisi, bunların tarihi, sanki birbirinden çok mu farklı?

Antikomünizm, dünya gericiliği için bir turnusol kağıdıdır.

Bunu, tarihleri birbirine paralel olarak incelenmesi gereken, öyle de yaptığımız, iki ülkenin, efendilerle uşakların varlıklarından çıkarabiliriz.

Demokrasi, efendilerle uşakların, ikincilerin sırtından finanse edilen bir siyaset oyunudur. Mülk sahiplerinin bir yönetim rejimi. Ona sol adına başka değerler atfedenlerin 21'inci yüzyılda farklı düşünme zamanı gelmiş değil midir? Öyledir.

Antikomünizm güçlü bir çimentodur madem, bu gerici cephenin içine kırıcı, tarafları birbirine düşürücü darbeler indirmek, fakat bunu onlardan sol bir duyarlılık beklemeden yapmak, yani sol bir iktidar için ittifak sanatını uygulamak da kaçınılmazdır.

Burjuvazinin siyasal temsilcilerinin arasına nifak sokmak ve bazılarının antikomünizmini etkisizleştirmek siyasal bir hırsa karşılık gelir ve siz, eğer yönetenlerin bünyesine yönelik demokratik yanılsamalardan kurtulmuşsanız, bu alanda etkisiz kalamazsınız. O, mümkün olmaz. Mutlaka sonuç alırsınız.

Yeni solumuz, epeydir bu alanda da hazır olduğunun sinyallerini veriyor.