Demokratik Çöplük YURDAKUL ER

Kriz, Barack Obama'ya bir seçim hediyesi olmuştu. Artık ABD'nin ilk siyah cumhurbaşkanıdır. Krizin böyle cilveleri, "iyi yanları" oluyor işte. Bu arada Avrupa kamuoyunun arzusu da gerçekleşmiş bulunuyor. Bush'tan sonra, sadece Amerikan halkının değil, dünya halklarının da rahat bir nefes alacağına inanılıyor.

Olmayacak tabii. Rahat bir nefes alınamayacak. Türkiye de alamayacak.

"Şeytan azapta gerek de ondan" değil.

ABD, kendi arzusuyla girdiği bir bölgeden çekilemez, hele hele Avrasya'yı hiç bırakamaz da ondan. Ancak, kovulabilir. Kovulursa, Türkiye'nin de içinde bulunduğu bölge halklarının yakasını bırakabilir. Obama'nın Irak'tan çekilme iradesinin fazla derin olmadığı, kovulmayı da kolayca sineye çekemeyeceği söylenebilir.

Tabii, o zaman, 1, Obama'nın neden Irak'tan asker çekip Afganistan'a ağırlık vereceğini ve kuvvet kaydıracağını, hatta gerekirse Pakistan'ı bile bombalayacağını, 2, en etkili danışmanları arasında Brzezinski sülalesinin ne aradığını sorabiliriz.

Yanıt vermeyelim, ama yinelemiş olalım. Bugünkü Irak topraklarından (Barzanistan dahil) Amerikan kuvvetlerinin kısa veya orta vadede çekilmesi, kimseyi ikna edemeyecek kadar ucuz bir niyet bildirimidir. Yeni İsrail Barzanistan'ın herhalde başıboş bırakılacağı düşünülmüyordur. Modern ortaçağın feodal üstyapısı ve neoliberal altyapısıyla bu "Kürt devleti", hiçbir biçimde korunmasız bırakılacak değildir. Bugünkü koşullarda Amerikan birliklerinin Irak ve içindeki Barzanistan'ı tümüyle terk etmesi demek, Büyük Ortadoğu Projesi'nin bitmesi ve bölgedeki Amerikan gölgesinin tarihe karışması demektir. Amerikan rüyası, son askerin çekilmesiyle birlikte biter. O nedenle, gitmezler, ama kovulabilirler. Bu da, bölge halkını sırtından hançerlemiş Barzani-Talabani çetesinden hesap sorulursa gerçekleşebilir ancak.

Peki, Obama'nın açıklamaları ve başkanlığa yerleşmesinden sonra, artık Irak'taki direnişin başarısız olduğunu kim ileri sürebilir?

Obama'ya finansal krizin reel ekonomiyi vurmaya başladığı bu yıldan önceki en önemli seçim hediyesi, Irak'taki işgalin çıkmaza sokulması değil miydi?

Öyledir.
Arap kimliğinin antiemperyalist bir direniş doğrultusunda değiştiğine tanık oluyoruz demiştik. Irak'taki direnişin ABD'yi değiştirdiğine de tanık oluyoruz. Ama bu, şu aşamada çok önemli değil.

Önemli olan, çok tehlikeli bir emperyalist planın gündemdeki yerini korumaya devam etmesidir. ABD ne Ortadoğu'yu ne de Ortaasya'yı bırakabilecek durumdadır. Ama buralarda zorla kalacak bir hali de yok. Askeri imha gücü dışında, ekonomisiyle, siyasal yapılarıyla ve içerideki değişken halk desteğiyle adeta sefilleri oynadığı gözleniyor. Bir şey kesin: Milliyet ve kısmen de dinsel ayrımları "demokrasi" başlığı altında ve sonuna kadar kullanmakta kararlı bir Amerikan eliti karşısındayız. Bu alanda AB eliti ile ABD hegemonları arasında köklü bir görüş ayrılığı bulunmuyor. Onun için olabilir, Obama Avrupa'ya çok güveniyor.

Özellikle de Almanya'ya...

Tabii, Avrupa ve Almanya da ona...

Seçim kampanyasının orta yerinde Berlin'de 200 bin insanın karşısına çıkıp konuşmasını başka nasıl yorumlayabiliriz?

Belki, şimdilik şunları ileri sürebiliriz:

Bir: Obama, Rusya ve Çin'in kesiştiği, Hindistan'ın eşikte bulunduğu bir bölgede, bir askeri unsur olarak Batı adına kalmaya kararlıdır. Buna mecburdur. Tersi bir durumda, Portekiz-Vladivostok hattında "esamisi" bile okunmaz hale gelecektir bunu biliyor.

İki: Elbette Obama Irak'tan kuvet çekmek ister. Ama bunu, Barzanistan eğer bir bütün olarak üs haline getirilirse yapabilir. Bu yolda gereken adımlar atılmış, zemin hazırlanmıştır. Amerikan askerleri olmasa "Kürt devletinin" Türk ve Arap halk kitleleri, hatta mevcut devletleri tarafından yutulacağı kesindir. İstenen olmuş, halklar arasında öldürücü zehir ve kan sıçratılmıştır. Brzezinski de aynı politikada ısrarlıdır zaten: Her vadide bir neoliberal "faşizan demokrat" devlet, ABD hegemonyasının gerek şartıdır. Bunlar varsa, ABD silahlı kuvvetleri bölgede olur, ABD güçleri bölgede oldukça, bu küçümen devletçikler de varlığını sürdürür...

Üç: İyi de, küçülen Irak'ta Amerikan güçlerinin çekilerek bırakacağı boşluğa AB'nin gireceğini, fakat bunu askeri şiddetten ziyade ekonomi ve siyasetle yapacağını düşünemez miyiz? Düşünebiliriz. Zaten AB'nin, bu yoğunlukta askeri gücü neden olsun? Ricardo'nun karşılaştırmalı üstünlükler kuramına bile yaslanabiliriz: Barzanistan baştan başa ve çevredeki her birime müdahale edebilecek bir üs ise eğer, AB, bu üsteki askeri güce güvenerek faaliyetlerini sürdürebilir. Derinleştirebilir. Yani bu Amerikan üssü, AB için de güvenlik hizmeti üretecek, Avrupa'nın "silahsız" bir barış gücü olarak algılanmasını sağlayacaktır.

Dört: Obama, bir süre önce, destekçisi -hatta dışişlerinde rol alacağı ileri sürülen- ünlü antikomünist Brzezinski ile İran doğrultusunda bir mesaj vermişti: Milliyetler kışkırtılarak neoliberal bir çözülüş sağlanabilir. O nedenle İran'ın belli başlı enerji merkezlerini vurmak, sonuçta bu ülkeyi kalıcı bir biçimde işgal etmek değil, ekonomiyi işlemez hale getirerek demokratik bir biçimde milliyetler-dinler başkaldırısı sanhnelemek anlamına geliyor. Halklar birbirini boğazlamazsa, emperyalizmin askeri varlığına da ihtiyaç kalmaz. Demek, boğazlaşmaları gerekiyor.

Amerikan sermayesinin veya siyasi elitinin Obama'ya el verdiğini görmezlikten gelemeyiz, dolayısıyla siyah başkan Beyaz Saray'a yerleşince Amerikan sermayesinin orta ve uzun vadeli stratejileri çöpe atılmaz.

Demokratik çöplüğün sınırları içindeyiz.

Siyah başkan, solun başkanı değildir.

Fakat Irak'taki direnişin bir sonucu olduğu kesindir.