Delirium? Her zaman sosyalizm!

Sadece Mesut Odman Hocamızın, Türkiye devrimindeki siyasal düşünce uğraklarını genç kuşaklara taşıyan analitik kitabının başlığı değildir. Genişletilmiş bir yeni baskısı yapılarak, yakın dönem devrim tarihimizdeki siyaset düşüncesinin genç kuşaklar nezdinde yeniden tartışmaya açılması gereken "Her Zaman Sosyalizm", bir deyim olarak aslında tam bir özettir... Gerçekten de başka bir yolumuz yok.

Belki her türden sosyalizm düşmanı demokrat (dincisi, liberali, milliyetçisi, yeşili, feministi vs) yine biraz "buğz edecek" ama, kestirmeden söyleyelim: Bu acılarımızın dinmesi, acil sorunlarımızın çözümü, sadece sosyalizmden geçiyor. Sosyalizmi hedefleyen bir siyasal iktidar ile birlikte feraha çıkmanın yolu bulunabilir. Önce hiçbir şey olmaz. O iktidar yoksa, çözüm de yok. Sosyalizm yoksa, olmayacaksa, Türkiye de olmayacak sosyalizm olmayacaksa Türkiye halkı da olmayacak. Neden mi? Çünkü bu topraklardaki 70 milyonu aşkın emekçinin çeşitli gerekçelerle, öncelikle de etnik ve dinsel gerekçelerle, birlikte yaşamamaları için 1980'den bu yana döşenmiş tüm mayınlar art arda patlatılıyor. "Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan" bu toprak, belki yüz yıl etkisini sürdürecek bir cehenneme dönüştürülüyor. Nâzım'ın bu cennet ve cehenneminden en az iki etnik, mutlaka dinci, her durumda liberal mafya ekonomisi çıkarmak için iki koldan Türkçüler ve Kürtçüler harekete geçtiler. Anadolu'yu kana boğacaklar. Burada ilk ve asıl suçlunun yine de Türkçü caniler olduğunun altını çizelim. Emperyalizmin Türkiye'ye sokuşturduğu ve yeniden ürettiği Barzanicileri eğer bu kadar kolay mevzi kazanıyorsa, bunun müsebbibi önce Türkçülerdir... Peki...

Bu saldırıyı ancak acil sosyalizmle, yani "hemen, şimdi ve mutlaka sosyalizm" ile göğüsleyebiliriz. Mevcut ve derinleşen "delirium", toplumların derin bir hezeyanla, sabuklayarak birbirinin üzerine çökmesi, yeni bir süreç olarak gündemimizdedir.

Ne oluyor?

Bu soruya artık eskimiş ve hatta gereksiz gözüyle bakabiliriz. "Ne oluyor?" veya "Neden oluyor?" gibi soruların hiçbir anlamı kalmadı.

Tek anlamlı soru var: Nasıl önleyebiliriz?

Türkiye'nin parçalanarak, etnik-dinci delilikle liberalizmin çiftleşmesinden doğan en az iki mafya tüccar devletçiğine ayrılmasına nasıl engel olabiliriz? Artık tek soru budur ve yanıtında sosyalizm yoksa, başarı şansı da yoktur.

Acil demokrasi türünden sloganlar, bu parçalanmayı hızlandırıcı ilaçlar kabul edilebilir. Yani yüksek tansiyon sorunu olan bir adama, düşük tansiyon sorunu olan insanların ilaçlarını verirseniz, herhalde ölüme mahkum edersiniz. Ya da tersi.. Her demokratik ilaç, parçalanmayı hızlandırıcı, bünyeyi bitirici birer müdahaledir. Demokrasi, bir büyük çöküşün ve yeni baskı rejiminin adıdır.

Bize gösterilen tepkilerin ruhu da burada aranabilir.

Bütün alışılmış tanımları iptal ediyoruz. Etnikçidirler, yani faşisttirler, dincidirler, liberaldirler ve kendilerini solcu olarak satmaya devam etmektedirler. Bunların hepsini birleştirirsek, aslında fena halde demokrattırlar. O nedenle sosyalizm düşmanıdırlar, o nedenle Türkiye düşmanıdırlar ve artık her yerde gerçek düşüncelerini pervasızca bağırabilmektedirler. Meydanın kendilerine kaldığını düşünüyorlar. İktidardaki tüccar imamların böyle solculara ihtiyacı vardı, bu ihtiyacın karşılandığı anlaşılıyor. Emperyalizmin açık desteğini almış islamofaşist projenin hızla yayılması, çanların Türkiye için çaldığını gösteriyor.

Bu büyük saldırıya ancak "her zaman sosyalizm" veya "acil sosyalizm" iradesiyle karşı çıkabiliriz. Türkiye siyasetine acil sosyalizm iradesinin damga vurması gerekiyor. Bunu da sosyalist hareketin yalnız başına gerçekleştiremeyeceğini, bir ittifak politikası izlemesi gerektiğini iyi biliyoruz. İşçi sınıfının devrimci sosyalistleri, Türkiyeci sol, ülkedeki iki yerli ilerici akımı, sol kemalizm ile sol kürdizmi bir masa etrafında birleştirebilir.

Kemalizmle kürdizmin birbirlerini gerekçe göstererek ülkemizi parçalama ve sosyalizmi imkansızlaştırma projelerinin önüne, bu iki akım içindeki ilericileri açığa çıkarıp masaya davet etmek, böylece iki gerici ideolojiyi birbiri içinde boğmak şart. Bunun için bir kongre şart.

Yayılan "delirium"u etkisizleştirmenin başka yolu bulunmuyor.

Yapamazsak bunlar bizi boğacak.

Yüz değil, bin yıllık yalnızlığımız veya yeni ortaçağımız da işte asıl o zaman başlayacak.