Cemaatleşen solun öldürdüğü Türkiye

Sınıflar mücadelesinin, yani sol mücadele tarihinin, tarihimizin, sonuçta etkisiz kaldığını kim söyleyebilir? Er ya da geç bir etkide bulunuyor. Ancak biz, bunu, iki yüzüyle görmek zorundayız. Dışarıdan aldığımız etkiler var etkileniyoruz. Elbette etkilendiğimiz kadar o "dışarıyı" da etkiliyoruz. Bu, sol içi olduğu kadar, sol ile sağ arasında da geçerli bir ilkedir: Örneğin, dinsel örgütlenmeler bizi etkiliyor, biz de dinsel örgütlenmeleri ve zihniyeti etkiliyoruz. Eğer kuramsal ve açık seçik yürütülen bir mücadele içinde değilsek, bu etkileşimin sonuçları ağır olacaktır. Sınır koyamazsak ağır olacaktır.

Ağır olmuştur.

Sağ cemaatler ile "sol cemaatler" (eski sol) arasında bir etkileşim vardı ve sonuç, ne yazık ki, ağır olmuştur: Asker destekli bir cemaatler koalisyonu ("Büyük Koalisyon" veya Mesut Odman’ın güzel formülasyonuyla "AkP-AsP Koalisyonu") tarafından ele geçirilmiş Türkiye’nin bugünkü manzarası, biraz da bunun ve ne yazık ki o eski solun eseridir. Türkiye solu, en güçlü olduğu zamandan itibaren, hızla cemaatleşmeye yönelmiştir. "40 fraksiyona bölünmüş sol", tümüyle temelsiz bir masal değildi. Sol, dinsel gerekçelerle olmasa da, onu andıran bir ısrarla, küçük ve iç etkileşimler üzerinde yükselen bir sürü parçaya bölünmüştür. Biz bunlara "fraksiyonlar" falan derdik, zaman içinde "dergi çevresi" söylemi de gelip yerleşti. Açıkça söyleyemediğimiz şuydu: Bu, en nihayetinde, tam bir cemaatleşmeydi. Koalisyonu imkansızlaştıran bir cemaatleşme. En doğrumuz bile, böyle bir tehdidi, cemaatleşmeyi, büyütüyordu. Belki ara geçişler için uygun bir niteleme, hareketin tümünü adlandırabilecek bir yerleşiklik kazandı.

Cemaatleşme kalıcı oldu.

Yenilgimiz de kalıcılaştı.

Demek ki, gerçek cemaatlerin, dinci örgütlenmenin Türkiye’yi ele geçirmesi, soldaki bu cemaatleşmeyle paralel yürüyen bir süreç oldu. Çeşitli gerekçelerle meşrulaştırılan bu bin parçalı hal, gerçek cemaatlerin, dincilerin, ülkeyi tasfiye etmesini kolaylaştırdı. Misal: Dinciler, sadece diyelim Filistin’de İsrail saldırganlığına direnirken Vietnam’dan öğrendikleri yöntemleri ("tüneller sistemi") kullanmakla kalmadılar, hatta onların bir önemi yoktu, asıl önemlisi solun bu zaafını kullandılar ve kendi içlerinde bir cemaatler koalisyonunu sağlarken, solun direncini benzer bir cemaatleşmeyle kırabildiklerini gördüler: Sol bin parça oluyor ve bir araya gelemiyordu. Laik cemaatleşme, acı sonuçlar doğurdu.

Entelektüel şiddetimizin yokluğu, 70’lere yayılan "kültür karşıdevrimi" örneğin, bu kırılmayı mümkün kılmıştı. "Belge’li Birikim gericiliğini" mümkün kılmıştı.

Ama durum son 10 yılda önemli ölçüde değişmiştir. Her geçen gün daha da değişmektedir.

Böyle bir çıkmaz sokak, 13 Haziran’dan sonra, sol için bir tehdit olmaktan çıkacaktır ve bu saçma seçimin bize belki de tek önemli armağanı budur: Solda cemaatleşmenin ne büyük bir rezalet olduğunu, pazartesi gününden itibaren anlatmamız çok kolaylaşacaktır. Genç TKP, anlamsız sandıklardan hangi sonuç çıkarsa çıksın, bu "tarih öncemizi" bitiren yükselişin adıdır ve uzunca bir süredir egemenliğini ilan etmiş bir entelektüel şiddetin ürünüdür. Buna ileride tekrar döneriz.

Şimdilik, geçmişe bakarak, açıkça itiraf edelim: 70’lere damgasını vuran ve bugüne kadar etkisini bir biçimde sürdüren eski Türkiye solu, uzun süre tüm kollarıyla bir cemaatleşme projesi olarak kaldı. Her birkaç kitap okuyanın, kendi dükkanını açma hakkına sahip olduğu bir entelektüel düzeysizlik, sadece "Belge’li Birikim gericiliği"nin ülkeyi islamofaşistlerin, şeriatçı liberallerin (ya da liberal şeriatçıların, demokratların vs) eline teslimini kolaylaştırmakla kalmamış, ayrıca sol için ve sol içi cemaatleşmeyi de kolaylaştırmıştır. Yukarıdaki vurgumuzu yineleyerek, bu hattın 2000’lerde kırılabildiğini söyleyelim: Böyle bir kaderin tümüyle dışında olduğunu kanıtlayan tek oluşum, genç TKP, Türkçedeki sosyalizm tartışmalarını böyle bayağılıkların kolayca açığa çıkmasını sağlayacak bir düzeye çıkarmayı başarmıştır ve ondan önce, başta Yalçın Küçük olmak üzere bazı -belki kendi gölgesine bile âşık ama- gerçekten yetenekli isimlerin katkıları olduğunu da eklemek durumdayız. Son dönem ÖDP’nin de kısmen bu "katkı" çizgisinde anılabileceğini hatırlatmış olalım.

Ne demek mi istiyoruz?

Şunu: Eski Türkiye solu, bugün en stalinistinden en antistalinistine kadar çok geniş bir çerçevede, cemaatleşmenin zirvesindedir ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kolay tasfiyesinde, bu arada solun da tamamen ezilmesinde, bilerek veya bilmeyerek, birinci derecede rol oynamıştır.

Zaten seçimlere şöyle bir bakan, her köşe başında "kendi milletvekili adayını" koymuş, ama kapsamlı bir büyük sol projeyi, toplumsal ve sosyalist bir kurtuluş ve kuruluş planını şiddetle yeren girişimleri rahatça görebilir. Bugün İslamcı ve Türkçü zihniyetin baskın olduğu siyasal etkinliklerle, kendisini solcu sanan cemaatler arasında, herhangi bir köklü zihniyet farkı saptanabilir mi?

Neyse...

Türkiye solu, 60’lardaki büyük çıkışına maalesef inanılmaz şımarıklıklar sıkıştırabilmiştir. Bunu engellemek mümkün değildi. TİP’in olumsuzluğu da buradadır. Hani TİP, parlamentonun gücünü gösteren bir örnek olarak durmadan öne çıkarılır ya... Oysa öyle görerek hepimiz kendimizi aldatıyorduk. TİP, bir sonuçtu. Uzun sürmüş bir iç ve dış sınıflar mücadelesinin ürünüydü, hatta dönemin entelektüel şiddetinin özgün renklerinden doğmuştu. Aydının, sokağın ve emekçi halkın taleplerinin bir sonucuydu. TİP, bir neden, bir başlangıç değildi. Etkisi, bu enerjiyi dönüştürme gücüyle ilgili bir yanılsama yaratmasından kaynaklanıyordu. Parlamento, 15 milletvekili masalı falan, sola karşı bir silah oldu.

Türkiye solunun ve etki alanındaki hareketlerin hâlâ süren parlamento takıntısı, biraz da TİP deneyiminin yanlış anlaşılmasından kaynaklanıyor.

TİP ve Dev-Genç , parlamentoyla doğrudan ilişkili olmayan, daha doğrusu onun üzerinde etkili olabilmiş bir solun, entelektüel ağırlığını kabul ettirmiş sokaktaki solun ürünüdür. Bu olanak, "durarak gerileyen" eski solun entelektüel zavallılaşmasıyla birleşti. Ecevit’in büyük çabası da unutulmamalıdır tabii.. Komünizmin etki alanından çekilip alınarak bitişin eşiğine getirilmiş bir Türkiye bu sayede yaratılabildi.

Cemaatler, dedik. Dinsel cemaatler, bu deneyimi gerçekten iyi inceledi. Türkiye solunun 60’ların sonundan itibaren girdiği yol, bugünkü cemaatler iktidarını da tetiklemiş sayılabilir.

Trajedimiz buradadır.

Boyun eğmeyenler, yüksek yoğunluklu bir nihai hesaplaşmanın başlangıç tarihi de sayılabilecek 13 Haziran itibariyle, bu trajediye son vermiş olacaktır.

"Büyük Proje" düşmanı "Küçük Proje" meraklılarının, sol ve devrim açısından artık hiçbir anlamı bulunmuyor.