Bugünü geçmişle neden açıklayamayız?

Yeni bir nokta var.

Değişim ve dönüşüm çok hızlı. Bunu sadece dünya sağının veya piyasa güçlerinin son 30 yıldaki dev başarılarına bağlamayalım. Bu haliyle gündemi ve somut gerçekliği açıklamak mümkün değil. Çünkü bu muzaffer gericiliğin karşısındaki yenik güçler ve güç dengeleri de değişiyor.

Ne demek mi istiyoruz?

Bir örnek yardımıyla, tabii o yeni noktaya bağlamak üzere, açıklayabiliriz. Malum, soL, birçok fikir jeneratöründen oluşuyor. Bu, yeni değil. Yeni olan, bu somut durumun, eski deyimle "keyfiyetin", artık geniş kesimlerce kabul edilmesidir. İtiraf edilmemesi bir şeyi değiştirmez. Bu mekanizmayı oluşturan jeneratörlerden Aydemir Güler'in gerçekten parlak son analizine ("Denizde kan ya karada?") gelen bir yorumda, çok doğru bir noktaya parmak basılıyor: "Son olaylar vesilesiyle Medyayı ulaşabildiğimiz kadarı ile izliyoruz. Sevinçle görüyoruz ki Komünistler artık ülkemizin entellektüel dünyasının merkezindeler (Umarım yakında dünyada da). Sığlıkları ve şaşkınlıkları artık sadece sıkıntı veren 'bağımsız aydınlar' ahlaki zaafları bir tarafa gelişmelerden bir şey anlamıyor ve anlatamıyorlar." Bu doğru saptamadan hareketle söyleceklerimiz olacak.

İki husus var.

Bir: Türkiye Cumhuriyeti, 87 yıllık tarihinde, ilk kez ve nihai bir biçimde yok olmanın eşiğindedir. Bu yolun dönüşü yok. Yönetenler ve hatta yönetilen yığınlar, Pompei'nin yıkımını zevk odalarında veya ahırlarda bekleyen gafilleri andırıyor... Cumhuriyetin tasfiye edileceğini ve küçülerek geriye doğru nitelik değiştireceğini daha önce soL'da çok yazdık. Bunu, yakın iki örneğe, Yugoslavya ve Irak'a bakarak görmek çok kolay. Türkiye'nin egemen sınıfları ve siyasi kadroları bu yıkımın önüne geçmek için değil, böyle bir güçleri olmadığını içgüdüsel olarak biliyorlar çünkü, yıkımdan koparabileceklerini maksimize etmek için çırpınıyorlar. Kâr maksimizasyonunun böyle yansımaları olur siyasete. Hele hele kâr oranlarının hızla gerilediği bir zaman ve dünyada. Türkiye'nin egemenleri bu cumhuriyetin devamından umudunu kesmiştir, dedik. Bunun, aynen bu sözlerle itiraf edilmesi gerekmiyor, fakat biz gelişmelerden ve kullanılan dilden, elbette bu "halet-i ruhiyeyi" çıkarabilecek durumdayız. Bu, ezenler kampındaki durum olsun.

İki: Sanıldığının tersine, herkesin inandığının tersine, Türkiye'nin derin sol damarı, tarihsel bir görev ve güç birikimiyle tanımlanmış olduğunu yavaş yavaş fark ediyor. Yıkımın ve küçülmenin üstesinden, ileriye doğru bir huruç harekatıyla, yani sol bir hükümetle ve bir emek cumhuriyeti halinde büyüyerek çıkılabileceğini düşünen bir sol damar, gelişmelere ağırlığını koyuyor. Hadi, bu sayfalarda da gelen tepkilere yönelik hatırlatmalarda yer aldığı gibi, bir üyelik bağı olmadan, şunu eklemiş olalım: Genç TKP, Türkiye'nin makus talihinin kırılabileceğini gösteren ve hızla gücünü kabul ettiren bir yeni direnç kaynağı olduğunu özellikle en son 1 Mayıs'tan sonra kanıtlamıştır. Neden mi? Çünkü bugün, Türkiye'de, genç TKP'nin açıkça "Hayır!" dediği hiçbir şeyin, hiçbir densizliğin, hiçbir politikanın kendisini kamuoyuna sol olarak kabul ettirmesi mümkün değildir. Artık neredeyse Türk faşistlerini ve beyinsiz şeriatçılarını bile aratmayacak bir çarpıtma hırsıyla, sola yabancı bir manipülatif hınçla, söylenmemiş ve yazılmamış şeyleri bile yazılmış ve söylenmiş gibi ortaya atan her türden milliyetçi densizlerin sinirliliği buradan kaynaklanıyor. Ezilenler kampındaki durum da böyle.

Biraz övgü gibi mi kaçtı?

Öyle sayılmasın. Övgüye değil, sorumluluğa davet çıkarıyor karşımızdaki tablo. Realitenin derinlerinde nelerin aktığını anlatmaya çalışıyoruz. Rehavet için değil, yeni durumun ve yeni görevlerin altından nasıl kalkabileceğimizi düşünerek.

Ama biz bir adım daha atmak istiyoruz: Eğer genç TKP, Türkiye soluna bu düzeyde, yani bazılarının canını çok sıkacak kadar etkili bir pusula hizmeti veriyorsa, bunu sadece parti düzeyinde mi ele almamız gerekiyor? Ondan çok daha önemlisi, bu oluşumu yaratan genel sahneyi yeniden gözden geçirmek ve yeni müdahale olanaklarını aramak olmaz mı? İktidar için ittifaktan söz ediyoruz.

Mesele şu: Avrupa her hücresiyle sarsılıyor. Sanki 100 yıl öncesindeyiz. ABD ise kuyruğunu gerçekten tramvay çiğnemiş bir "arslandır". Kafasını kaldıracak hali yok. Sadece yeni felaketler üretilmesine katkıda bulunabilir. O nedenle kan döküyor. Ortada bir iktidar boşluğu var. Ortada, Sovyetler Birliği gibi bir sosyalist merkezin muhalefeti de bulunmamasına rağmen, ciddi bir boşluk var. Bu krizin, Türkiye ve benzerlerinin sırtından finanse edilmeyeceğini artık sadece satılık piyasa çerileri düşünebilir: Uşak tesellisi...

Bu krizin altından kalktıklarında, Türkiye gibi bir sorunları olmasını istemiyor dünya egemenleri bunun mümkün olduğuna da Türkiye siyasetine bakarak inanıyorlar. Ancak bunlar, her zaman görüntüyle esası karıştırmışlardır. Hep böyle dar görüşlüdürler. O nedenle gereğinden fazla kan dökerler. İsrailli katillerin yaptığı gibi. Geçen yüzyılın başında, örneğin Ekim Devrimi gelirken ve hatta geldikten sonra bile, 1918 ve 19'da, zamanın emperyalist güçleri "maksimalistlerle" ilgili haberleri iç sayfalardan verirdi. Olan bitenin farkında değildiler.

Türkiye'de muhalefet sahnesi, eskiyle karşılaştırılamayacak kadar değişmiştir. Onun için saldırılar "soldan" geliyor. Eski soldan. Hep böyle olur. Genç TKP, bundan böyle bu ülkenin kaderine geçmişle karşılaştırılamayacak bir enerjiyle el koymak zorundadır. Bu, TKP dışındaki Türkiye solunun aleyhine değil, lehine bir gelişmedir.

Bu tepkiyi özetleyen bir tutumu anlatarak bitirelim. Geçtiğimiz günlerde Sanat Cephesi'nin konu edildiği bir tartışmada, sol sanat aktivisti ve habercisi bir "cevval kaplumbağa", bu derginin ve Kaan Arslanoğlu'nun neden solcu olmadığını, "solcu saymadığını", anlatmaya çalışıyordu. Oysa Kaan Arslanoğlu ve kavgacı arkadaşları çok haklıdır. Bugün "sol" gazetelerin kültür sayfalarıyla Zaman, Radikal, Habertürk, Vatan ve Taraf'ın kültür sayfaları arasında nitel bir fark saptamak mümkün mü? Yoktur. O halde, genç TKP'nin simgelediği değerlere küfür eden -"eleştiren" demiyoruz, dikkat- herkesin ve her hareketin yeri artık "Taraf" çöplüğüdür. "Taraf", çürüyen Türkiye'nin bir çatı örgütü ve simgesidir. Son derece etkilidir. Trajedi, bu zihniyetin sol yayınların bile her köşesine bir biçimde sinebilmiş olmasıdır. Ama TKP enerjisinin işte bu "tuzu kuru" aktivistleri tedirgin ettiğini anlıyoruz. Medya ile sendika dünyası arasındaki farkların silindiğini de geçerken vurgulamış olalım. İyi.

Demek ki, sendikalardan sanat pratiklerinin çöplük kuşlarına kadar çok geniş bir arenada solun tanımı değişiyor ve bu, elbette önce sol adına ("eski sol"), tepkiler üretiyor. Yineleyelim: Genç TKP'nin olumlamadığı hiçbir şeyin, Türkiye siyaset arenasında şansı yoktur. Tabii, Türkiye'nin yıkımını hazırlayanlar dışında...

Bu, bir kazanım değil midir?

Bu, yeni bir durum değil midir?

Bu, üzerimize yıkılan karanlıkta bir avuç gökyüzü değil midir?