Bu Kriz Vuracak, Başka Yolu Yok YURDAKUL ER

Bunların durumu gerçekten de berbat. Yavaş yavaş "aymaya" başladılar. Avrupa da öyle. Örneğin, başta Almanya, tüm Avrupa'nın neredeyse kayıtsız şartsız AKP hükümetinin arkasında durması, son derece manidardır.

Nitekim Türkiye'nin dış âlemdeki ana irtibat merkezi bu Almanya'nın önde gelen haftalık gazetesi "Die Zeit", dün yayımlanan yeni sayısında, acar analistlerinden Thomas Fischermann'ın bir uyarısına yer verdi. Dünya piyasalarını yakından ve iyi izleyen görece genç Fischermann, yaklaşık yarım milyon satan gazetesinde, uluslararası yatırımcıları eşik ülkelerde kötü sürprizlerin beklediğini yazdı. Bu tür büyüyen piyasalar veya eşik ülkeler arasında Çin ve Brezilya var, ama daha mütevazı ölçüleriyle Türkiye de var. Sarsıyor ve sarsılıyorlar. Yani, teknoloji borsalarında yıllar önce başlayan temizliğin bir tür mirasçısı sayılabilecek konut köpüğünün ABD'de patlayıvermesini, şimdi de "eşik ülkelerdeki krizler" izleme yolunda.

Türkiye, bu krizden nasıl masun kalabilir?

Kalamaz.

Artık hepsi görmeye başladı.

Yönetici sınıflar katında açığa vurulan bir telaş var. TÜSİAD kendince yırtınıp duruyor. Zaten o telaş olmasa, Hürriyet ve takipçileri JP Morgan'ın beş para etmez siyasal analizini "AKP'yi umutlandıran senaryo" diye işler miydi?

Krizin başka yerlerle birlikte Türkiye'yi de çok kötü vuracağını cümle âlem biliyor. Ama bunun ne zaman gerçekleşeceğini bilen yok. Bilinemez de. Kriz dinamikleri, o kadar karmaşık ve karşılıklı bir etkileşim ağı içinde sonuçlar verir ki, bunları önceden tam tarihiyle görmek mümkün değildir.
Ama bizi ilgilendiren de bu değildir.

Bizi ilgilendiren, uzun süredir yaptığımız gibi, ülkede ve uluslararası arenadaki her gelişmeyi bu kriz tablosu içinde anlamlandırmaktır.

Sorabiliriz: Dünyanın sahipleri, emperyalist merkezler, krizin Türkiye'yi güçlü bir hükümetle mi yakalamasını istiyorlar? Yüzde 47'nin dünya emperyalizmi için hâlâ bir referans noktası olduğu ileri sürülebilir.

Ama içeriye döndüğümüzde, durumun yine de farklı olduğunu görmek zorundayız. Mesut Odman'ın gerçekten son derece işlevsel rumuzlarını kullanırsak, şöyle: "AkP"nin, kriz korkusu yaygınlaştıkça, "AsP" ile görünmez koalisyonunu bir biçimde sağlama almaya çalıştığını görüyoruz. Ama AsP'nin, bu koalisyonu, dipten gelecek dalgalara karşı daha ne kadar taşıyabileceği önemli bir sorudur.

O halde, Ankara'daki büyük koalisyonun ve onun MHP'si, CHP'si, DTP ve Ufuk Uras'ı ile her renkten yardakçılarının, bir kriz gündemine hazırlandığını okuyabiliriz. Tamam.
Tamam ama, dananın kuyruğu orada kopmuyor mu? Çünkü bunların elinde bir çözüm yok asıl önemlisi, bu krizin neredeyse sınırsız etkileri altında tutunacakları bir dal kalmadı. Ülke çözülüyor.
"Tutunamayanlar", Türkiye'nin ucuz ve bayağı orta sınıf düşkünlerinin el kitabı olmaktan başka, bitişin eşiğindeki Türkiye'de, yöneten sınıfların da kaderi ve adı kabul edilebilir. Tutunacak dalları kalmadı. Ama iktidarda kalmaya da mecburlar.

Üstelik bunu, haziran ayı ortasında, eski bir makalesini gözden geçirerek yeniden yayımlayan Jürgen Els&aumlsser'in vurgusuyla söyleyecek olursak, borç tuzağından kurtulmaya çalışan ve o nedenle de yeni yeni askeri maceralara teşne bir ABD'nin çaresizliğine dayanarak yapmaya çalışıyorlar.

Dünya sistemi içinde, eski dengelerin tarih olduğunu ve olacağını görüyoruz: AB, neden ABD'nin bazı zaaflarını daha da bir derinleştirerek okyanus ötesi dostluğunu pekiştirmesin?
Filler tepişince acısını otların çekeceğini sadece Afrikalılar bilmiyor.

Biz de biliyoruz.

Dünya emperyalist merkezleri arasındaki çıkar koordinasyonsuzluğu, en azından böyle bir koordinasyonun giderek zorlaşması, Ankara'nın gizli ve açık tüm koalisyonlarının elini bağlamıyor mu?

Türkiye yönetici sınıflarının, her türden bürokrasinin, devlet çarkının vs, bu büyük çöküşe karşı elinde hiçbir program yok.

Trajedileri burada.

12 Eylül'de bir program vardı.

Şimdi yok.

O nedenle, parçalanma ve sınırsız acılar, yakın bir olasılıktır.

En önemlisi ise, herhalde, şudur: Görünürde güçlü bir sol hareketin olmaması kimi çevreler için şanssızlık anlamına geliyor olabilir. Oysa tersinden düşünmekte yarar var: Bunların ülkeyi paramparça ettiği ve halkı inanılmaz acılara ittikleri bir zamanda, Türkiye'nin temel kazanımlarına sahip çıkan ve bunları geliştirmek, ülkeyi sosyalist yönelişli bir program doğrultusunda yenilemek isteyen, sol, devrimci, ilerici, sosyalist çevrelerin adı ve projeleri temiz kalıyor.

Ortam kirlendikçe, temizliğimiz daha bir öne çıkıyor. Programımız da...

Bu, sanıldığından çok daha büyük bir hareket alanıdır.

Bir kurtuluş ve yeniden kuruluş nişanıdır.