Boğazlaşma öncesindeki Türkiye?

Komşularımızın sayısı çok. Dertleri de çok. Oralarda pişenlerden bizim payımıza da epey bir şey düşeceği, malumumuz. Eh, komşuda pişer, bize de düşer. Ama bu düşenler veya düşecek olanlar, hiç öyle iç açıcı şeyler değil.

Yunanistan'daki halkın direnişi, komünistlerin artan ağırlığı, elbette sevindiricidir. Avrupa'daki demokrat basın, hain ve "liberal" despotizm yani, utanmazca saklıyor gerçi, ama bazen birileri ağızlarından kaçırıveriyor tansiyon yükselince: Yunanistan'da "sadece komünistler" direnç göstermektedir ve halk bu direnci olumlu karşılamıştır. Egemenleri korkutan bu. Umarız Türkiye'deki emekçi halkımızın ve solumuzun payına da böyle dirençli bir çıkış düşer. Yunanistan'daki kapışmanın Avrupa'yı çok fena yaralayacağı, onu bir vahşi hayvan tepkisi göstermeye iteceği kesindir. Berlin, Paris'le el ele, senaryo üzerine senaryo hazırlıyor zaten. İleride değiniriz.
Batımızda böyle peki, ya güneyimizde? Irak'ta?

Bizi çok daha fazla etkileyecek bir bölgeden söz ediyoruz. Özellikle Kürt halkımız nedeniyle "birebir ilgilendiriyor" da diyebiliriz. Bir korkunç işgalin altında inleyen ülkede, Bağdat başta olmak üzere, hafta başından bu yana yine oluk gibi kan dökülüyor. İşgalciler, yıllardır hiçbir sorunu çözmeyi başaramadıklarını kendileri söylüyorlar. Direnişin de çeşitli etiketler altında yayıldığı görülüyor. Merkezi hükümetin, Talabani denilen satılık hainle onun Arap dostlarının Irak halkına reva gördükleri acının tanımı bulunmuyor. Ama, soru bakidir: ABD, birliklerini çekince ne olacak? Çekebilecek mi? Ne kadarını çekecek? Bunlar yoksa Barzanistan'a mı yerleşecekler? Sakın Amerikan birlikleri Barzanistan'daki o ünlü Erbil üssünde konuşlanacak olmasın? Arap halkı buna ne kadar tahammül gösterecek? Bu hançerin hesabı sorulmayacak mı? İkinci İsrail, Barzanistan, şimdiden ilan edelim, doğrudan Amerikan askerlerinin güvencesinde kurulmuş bir devlettir. Ama bunun, uzun yıllardır yazıp duruyoruz, ağır sonuçları olur.

Örneğin, Irak halkı, özellikle de çoğunluğu oluşturan Arap halkı, Talabani, Barzani ve benzerlerinden hesap sormazsa, bırkın Irak'ı, Araplığın bile tarihe karışacağını düşünüyor. Böyle bir bilinç hızla yayılıyor. Biraz da bu nedenle, bölgede yaşanan felaketin gerçek boyutlarından kimsenin haberi yok. Batı basını da haberden çok habersizleştirmeye ağırlık verdiği için, doğru dürüst bir kamuoyu yaratılamıyor. Peki, Washington'ın veya Berlin-Paris ekseninin, "ikinci bir İsrail"e karşı çıkma şansları var mı? Özellikle Kürt halkı üzerine korkunç zarlar atıldığına tanık oluyoruz.

Obama'lı Washington'un, verdiği sözleri tutamayacağı anlaşılıyor. Bush, Obama'nın karşı çıkmasına rağmen, Irak'taki işgalci asker sayısını 150 bine kadar çıkarmıştı. Şu sıralarda 92 bin Amerikan askeri bulunuyor komşu topraklarda. Hesaplar, bu yılın ağustos ayı sonuna kadar tüm muharip birliklerin, 2011 sonunda da tüm birliklerin Irak'tan çekilmesi içindi. Çok zor. Çekilmenin bozguna dönüşmesinden korkuluyor.
Her şey olabilir. Barzanistan'ı korumak üzere yoğun bir Amerikan askeri varlığının bölgede kalacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Bu, Türkiye'nin de kısmen işgali anlamına geliyor. Daha doğrusu, güneydeki işgalin hızla Türkiye'nin iç sorunu olmaya başladığını görüyoruz.

Tamam. Böyle düşünüyoruz. Tabii, tepkiler de alıyoruz.

Hepsini kayda geçiriyoruz. Dünyada dağıttığı rüşvelerle namlı bir Alman teknoloji tekelinin uzun yıllar Türkiye acentalığıyla dünyalığını yaptıktan sonra Kürtlüğünü hatırlayıvermiş bir zenginin tuttuğu bazı tetikçilerin, nasıl Türkiye devrimci solunu hedef gösterdiğini de gözlüyoruz ve hiç şaşırmıyoruz. Bu ithalatçının, servetinin kaynağı belirsiz bu tuhaf Kürt zengini ve yol arkadaşlarının, Türkiye'nin acılı halkını nerelere itmek istediğini de görüyoruz... Susamayız.

Bu korkunç fırtınadan uzak durmanın ve Türkiye'yi sosyalist yönelişli bir hükümetle feraha çıkarmanın tek yolu var biz, burada, Dr. İlker Belek'in son yazısından el alarak yinelemiş olalım: Kapitalist sistemin örgütlenme biçimi, etnik aidiyetlerin, dillerin, kültürlerin, hatta cinslerin, sınıf mücadelesi ve sosyalizm bağlamı dışında kurulması için çaba harcıyor. Yeni karşıdevrim budur: "Parçacıklar siyaseti". Her türlü dinci ve etnikçi, bölgeci tutumun, emperyalizmin tetikçisi olduğunu söylemek, üzerimize yıkılmaya başlayan felakete direnmek için ilk adımı atmak anlamına geliyor.

Türk ve Kürt zenginleri, tıpkı Irak'taki akraba ve dostlarının yaptıkları gibi, Anadolu toprakları üzerinde de bir senaryoyu gerçekleştirme peşindedir. Her türlü Türkçülük bir kapitalist darbedir. Türkçülük her yüzüyle kanlıdır ve kanla beslenir. Şimdi ikizini de besliyor. ABD ve AB kaynaklı Kürtçülük, hele hele bazı Avrupalı şirketlerin Türkiye'deki "yemlenmiş" ithalat acentalarının zehirli Kürtçülüğü, demokrat soslu, ama çok kanlı bir kapitalist balyozdur. Türkçülüğü ve Kürtçülüğü, ortak dincilikleriyle birlikte, inlerine sokmak, etkisizleştirmek, boynumuzun insanlık borcu olsun.

Yakınımızdaki gelişmelerin bizi ilgilendiren yanı şudur: Türkiye, komşularındaki her gelişmenin artık bire bir hedefindedir. Sokağa çıkan halk ve komünistlerin direnci sayesinde, Yunanistan'dan özgürlük rüzgarı geliyor. Ama ABD, bilhassa AB ile el ele, acılı Kürt halkını da alet ederek, yani Barzani-Talabani ihaneti ve içimizdeki işbirlikçileri üzerinden, Türkiye'ye korkunç bir oyun oynamakla meşgul.

Eğer Dr. İlker Beleklerin, yani bir eğilim olarak bu gazetedeki yazarların ve kuşkusuz dışımızdaki devrimci dostların da kardeşlik eli itilirse, Türkiye'nin felaketi, burada açıkça söyleyelim, Yugoslavya'yı, Irak'ı falan da aratır. Bu ülkede taş üstünde taş kalmaz. Açılan yaralar bir daha binlerce yıl kapanmaz. Bu yaralar, belki Türk ve Kürt egemenleri için ekmek kapısı olabilir emekçi halkımız için değildir.

Kurtuluşçu ve yeniden kurucu bir cumhuriyetin kadroları, isteyen unutulmaz Deniz Gezmiş'in idam sehpasında söylediklerini de hatırlayabilir, ısrarcı olmak zorunda. Devrimcilerimiz, cumhuriyetimizin iki büyük kurucu unsurunun, Türk ve Kürt emekçi halklarının ortak sosyalist bağımsızlık mücadelesini öne çıkardılar hep. Boşuna değildi. Bu el tutulmalıdır.
Baştaki vurguya dönelim. Biraz abartarak: Komşularımızda pişen her türlü "melanet", ülkemize ve emekçi halkımıza katlanarak yansıyacaktır. Sosyalizm dışındaki hiçbir arayışın, bu ülkenin bitişini hızlandırmaktan başka bir işlevi yoktur. Türk ve Kürt zenginlerinin ittifakını, Türk ve Kürt emekçilerinin ortak ilerici, devrimci, sosyalizme açılan ittifak mücadelesi göğüsleyebilir ancak. Komşuda pişen bize de düşer ve bizi bitirir.

Kanlı Türk zindanlarında yaşadığı işkenceleri, Brütüs'ün bıçağını yemiş talihsiz bir Sezar mantığıyla, "Bitsin ulan bu ülke, batsın ulan bu cumhuriyet" kolaycılığıyla solculuk diye tercüme etmeye kalkanların, yazılanları anlayacak bir entelektüel kapasitesi kalmamış, anladık, ama bizim de bu toprakları milliyetçilere, dincilere kaptırmaya niyetimiz yok. Susamayız. Çözüm bulmak zorundayız. Kürt halkına işkence edenlerden elbette hesap soracağız. Ama o işkenceleri ve işkencecileri bahane sayıp bu ülkeden halkların birbirini kırdığı bir kan gölü çıkarmaşa heveslileri, hele hele bunu solculuk sayanları etkisizleştireceğimiz de kesindir. Sosyalizmin başka tanımı yok.

Bir şey istiyoruz.
Türkiyemizi kurtarmak ve yeniden kurmak üzere iki büyük halkın devrimci temsilcilerinin bir cumhuriyetçi kurtuluş kongresi düzenlemesini istiyoruz.

Çok mu şey istiyoruz?
Görmüyor musunuz? Irak'tan beter yapacaklar bizi. Bitiyoruz.