Biz halka bakınca "terleniriz", ya halk?

Bir ülke çözülürken, bu ülke çözülürken, devrimcilerin tarihsel sorusu ortada duruyor: Halkın baktığı yerde mi olacağız, yoksa halkın bize, daha doğrusu kurtuluş ve yeniden kuruluş programımıza bakmasını mı sağlayacağız?

Tabii başka türlü de söyleyebiliriz: Sol, eğer halkın kendisine bakmasını sağlayamamış, dikkatini çekememiş ise, yorganını halkın baktığı yere mi sermelidir?

Soruları bu şekilde formüle etmek bile eğilimimizin nerede ve nasıl olduğunu gösteriyor aslında. Sonuçta jakoben tavrı doğrudan ilgilendiren bir yol ağzındayız. Biliyoruz ki, jakoben kimlik, halkın, yüzünü devrimcilere döndürme inadı ve ısrarıdır. Bir türev. Bir "harekat" da denebilir: Gerçekten de, jakobenizm, gericileştirilmiş halkların devrimcileştirilmesi harekatına modern devrimler çağında verilen addır. Jakoben öfke yoksa, devrim de yoktur. O öfke yoksa, halkı kazanma şansı diye bir şey bulunamaz.

Peki, neden? Yani, neden jakoben tutum, bugün, geçmiş zamanlardan çok daha önemlidir?

Çünkü halkın baktığı yerde bugün artık din var, etnik çılgınlıklar var ve biz biliyoruz ki, dinsel veya etnik kılıklar insanı solcu yapmıyor. Tersine, solculuğunu kazıyor. Bu, Türkiye'de her zamankinden daha önemli ve ortada. Türkiye'de dinle ve "etnik kurtuluşla" sol arasındaki tüm bağlar, ülkeyi artık bir felaketin içine getirip bırakacak kadar koparılmış bulunuyor. Dincilerin ve her türden etnikçilerin, elbette en başta da islamcı Türkçülerin, halk dalkavukluğu, karşıdevrimci bir hırsa karşılık geliyor.

O halde, halkın her baktığını olumlayarak ve her baktığı yeri de kutsayarak solcu falan olunmuyor böyle bir tutumla sadece sol düşmanı veya karşıdevrimci olunuyor.

Devrimci, herhalde çok başka bir şeydir. "Halk sana bakmıyorsa, sen de git halkın baktığı yerde dur" diyen bir zihniyet, devrimci kampta, kapitalizmin çağdaş kurtuluş reçetelerini satmaya çalışanların temsilcisidir ve bu kamptan atılmazsa, o kampı yerle bir edecek gücü vardır.

Bugün Türkiye, kurtuluşu ve yeniden kuruluşu için, halkı değiştirme ve devrimcileştirme inadına kıskançlıkla sahip çıkabilecek gençlerin eline bakıyor. Gözleri halkta ve halkın durduğu yerde olanların, yani halkla bağlantı kurmayı onun baktığı yerde "konu mankenliği" yapma, o bakış alanında halka görünme olarak anlayanların, devrimcilikle, solculukla hiçbir ilişkisi kalmadığını ilan etmek gerekir. Halkı zorlamayanların, örneğin CHP tel tel dökülürken, gözünü ondan alamayan geniş yığınların bu alışkanlığını parçalamayanların, CHP'nin bu haliyle sadece solun yeşertebileceği umutları gömeceğini itiraf etmeyenlerin, devrimcilikle herhangi bir ilişkisi kalabilir mi?

Sonuçta, gerçekten de bir mücadele ile yüz yüzeyiz. Halkın yüzünü bize dönmesini sağlama işlemi, uzun ve yorucu bir mücadelenin diğer adıdır. İşin kolayına kaçıp halkın gözünü diktiği yerde sıraya girenlerin aramızda yeri bulunmuyor. Daha doğrusu bizim o sırada bir yerimiz hiç bulunmuyor.

Emekçi halk, sadece emekçiliğiyle hiçbir şeyin garantisi ve odağı olamaz.