‘68 Kuşağı’ Denilen Gerici Kavram

1968'in böyle yükseltilmesi çok anlamlıdır. Baştan sona bir karşıdevrim silahı olmasına rağmen, sol içinde de böylesine açık bir hüsn-ü kabulle karşılanması üzerinde, 40 yıl sonra, "Prag Baharı" denilen karşı devrimci kalkışmanın 40'ıncı yılında yani, bir kez daha düşünmekte yarar var.

Şimdi çok farklı düşünsel iklimlerde kendi kendisini avutan eski bir hocamız, Haluk Gerger, galiba ilk kitabında, belki de genç ve saf olduğu için, çok güzel bir değerlendirme yapmış ve "Soğuk Savaş'tan Yumuşamaya" geçerken, 1968'de, Çekoslovakya'daki Varşova Paktı müdahalesini sosyalist sistemin karşıdevrimci bir dalgaya bünyesel refleksi olarak değerlendirmişti. Haklıydı. Ama şimdilerde sadece etnik duyarlılıkları ve kapitalizmin ahir zaman dini demokrasiyi siyasal gündemin ilk sırasına yerleştirerek, küçük haklılıklar yaratmaya çalışıyor. Herhalde geçmişteki bu cüretli saptamalarını artık savunmuyordur. Reel sosyalizmin insanlığın en büyük kazanımı, "Prag Baharı"nın bir karşıdevrimci kalkışma, Dubçek'in erken kalkmış bir kapitalist restoratör olduğunu söyleyebilir mi?

Sanmıyoruz.

Açık ve çok azgın bir karşıdevrimci olarak Baskın Oran ile Haluk Gerger arasında büyük farklar bulunduğunu kim iddia edebilir?

Reel sosyalizm düşmanlığında anlaşmasalar, bazı yerlerdeki bazı kapılar bazı adamlara açılmaz. O kadar da saf değiliz.

Haluk Gerger ile asistanlık yıllarından arkadaşı Baskın Oran arasındaki mesafenin kapanmaması, bu satırların yazarı için sürpriz olur.

Acı.

Neyse..

Sonuçta, kavramlar üzerinden de yürütülen bir kavganın içindeyiz. Yani geçmişte birlikte olduğumuz veya karşı karşıya geldiğimiz, sonunda bir biçimde sosyalizm nedeniyle cepheleşeceğimiz insanlar ve belgileri, elbette tartışma konumuzdur.

Kabul etmeyiz.

Kabul edemeyiz.

Bize sunulan ve sınıflar mücadelesinde sosyalizmin aleyhine çalıştıkları ayan beyan ortada olan çevrelerin kavramlarını, kabullenemeyiz.

68 veya "68 Kuşağı", bunlardan biri ve galiba birincisidir.

Türk siyasetinin solu tasfiyeyle görevli en gerici ve en ahlaksız unsurları, karıştırdıkları haltların üzerine Che ve 68, hatta Deniz ve Mahir gibi cilalar çekmeyi biliyorlar. Sadece Ufuk Uras veya Oral Çalışlar değil, haklarını yemeyelim, bunlar bu işi severler ve sadece pişkin oldukları için değildir bu. O var ama bir de, bizim bazı kavramlar için sıkı bir kavga vermekte geciktiğimiz gerçeği var.

Sonuçta, bizim çocuklar da haklı: Her şeye yetişmemiz zor. Kaldı ki göç yolda toplanırmış. Devrimci yol da böyledir, bir göç bu, yeni bir hayata yürüyoruz, hayatı yeniden örgütlüyoruz. Demek ki, ilk büyük adımı atarken, yani sosyalist bir siyasal iktidar için kavga ederken, birçok kavramı kurtarmamız, birçok kavramdan kurtulmamız gerekiyor. Yani, o kavga yolda verilecek. Göç, yolda toplanacak.

Gericiliğin temel şiarının cazibesine kapılmayalım: Sosyalizm kavgasının şu veya bu hatalı adımını, şu veya bu tökezlemeyi, insanlığın bu son özgürleşme mücadelesinden intikam alıp kariyer yapmak için kullananları biliyoruz. Bunları ciddiye alacak halimiz yok. Ama kavga zorlu. Elbette hatalarımız oldu, daha da olur. Ortada bir gerçek var: Geçmişte, bu hataların ölümcül yaralara (kapitalist restorasyona) dönüşmesi, açık sağın veya faşistlerin değil, kendisini sol diye satanların başarısıdır.

Tarih, örnekle dolu. Berlin'de 1953 haziranındaki olaylarda faşist komplonun ve nazi kasaplarının eli çok açıktı. 1956 Macaristanı'nda da faşistler, Batı, açık kapitalist restoratörler görev başındaydı. Bastırıldılar.

Ama 1968, büyük bir dönüşüme kaynaklık etti. Sosyalist deneyimin ezilmesi, ancak solun içine girebilmiş, entelektüel bir üstünlük sağlamış ve kendisini de sol olarak satabilmiş demokratlar eliyle olacaktı. Başardılar.

İşte 1968, daha doğrusu "68 Kuşağı", o ünlü yılın ağustos ayında Çekoslovakya'ya giren ve erken bir kapitalist restorasyonu hiç değilse 20 yıl geciktiren Varşova Paktı ile birlikte anılmalıdır. 68 Kuşağı, kapitalizmin bir simgesi ve zaferidir, bir restorasyon, bir karşıdevrim başarısıdır. Bunun solla ne ilgisi olabilir?

68 mayısındaki Paris grevlerinin falan bir önemi yok. Avrupa'daki hareketlenmeler hep 68'in öncesinde ve sonrasındadır. 68, Çekoslovakya nedeniyle kapitalist barbarlığın simgesidir.
Türkiye'de ise ancak "47'liler"den veya "71 isyancıları"ndan söz edilebilir.

Bu "68 Kuşağı" ve benzeri yapıştırma bıyıkları, kapitalizmin hayranlarına iade etmek zorunyadız. Bunların devrimci kalkışmada hiçbir yeri olamaz.

Ağustos 1968'den 40 yıl sonra böyle bir inat için elimizde yeterince bilgi var. Bakan, görür: Ortada Çekoslovakya diye bir ülke yok.

Dünya sosyalist sistemi de yok.

"68", karşıdevrimci sürünün kazandığı en büyük muharebenin kod adıdır

Sol düşmanıdır.