Samir Amin ve Afrika’nın yağmalanması

Yavuz Alogan'ın “Samir Amin ve Afrika’nın yağmalanması” başlıklı yazısı 19 Şubat 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

“Üçüncü Dünya”nın savunucusu Marksist Samir Amin, Mali’de İslamcılarla savaşan Fransız ordusuna başarılar dileyince, başta eski Maocular olmak üzere herkes şaşırdı. Aslında, Batılı hükümetlerin yeni Oryantalizm’i olan “İslam fobisi”ne her zaman karşı çıkmış, fakat siyasi İslam’ı gerici bir güç olarak tanımlamıştı. Samir Amin, ortaya çıkışından beri siyasi İslam’ın “Triad” dediği üçlü emperyalist güç (ABD, Avrupa ve Japonya) tarafından kullanıldığını öne sürdü.

Son yazısında (türkçesi için bk. avrupaGün, sy.16) siyasi İslam’ın “halkların düşmanı ve emperyalistlerin işbirlikçisi” olduğunu söylüyor. Amin’e göre siyasi İslam, halkları ve insanı “her anlamda gerileterek kurban eden” ve karşılaştıkları sorunları çözmekten alıkoyan bir engeldir. Siyasi İslam, hakim olduğu ülke ve bölgelerde yoksullaşma ve zayıflama sürecini hızlandırmaktadır.

Üçlü emperyalist gücün bu nedenle siyasi İslam’ı desteklediğini, İslam’ın ılımlısı ile ılımsızı (“Selefi” kesimler) arasında fark olmadığını belirten Amin, bu ikisi arasında bir “görev paylaşımı” olduğunu söylüyor. Samir Amin’e göre, siyasi İslam’ın demokrasiyle bağdaşabileceğine inanmak için “yüksek dozda saflık” gerekir. Siyasi İslam’ın ılımlısının da ılımsızının da “toplumsal projeleri ortaktır” ve bu proje “asgari bir demokrasinin bile karşıt kutbunda” yer almaktadır.

Doğru söze ne denir? Reformdan geçirilmemiş bir 7. asır ideolojisi olarak İslam, dini inançlar ve ritüeller sistemi olmaktan çıkarılıp siyasileştirilerek 21. yüzyılın hayat tarzı ve yönetim biçimi haline getirilirse, işbirlikçi bir hakim sınıf ideolojisi olarak işlev görür. Emperyalizmin “ulus/millet” yerine “ümmet”i tercih etmesinin sebebi de budur.

Mali’ye gelince Samir Amin, de Gaulle’ün “Büyük Fransız Sahrası” rüyasından Cezayir direnişiyle uyandığını (1962), Hollande’ın böyle bir rüya görmeyecek kadar “ortalama zeka”ya sahip olduğunu söylüyor. Amin’e göre, bu “Sahilistan” projesi Fransa’ya ait değil. ABD’nin, İngiltere ve Almanya’nın desteğiyle Afrika’da siyasal İslam temelinde oluşturmak istediği “bulanık ve karmakarışık bir yumak”. “İslami Sahilistan” devleti aracılığıyla emperyalizm uranyum, petrol ve doğalgaz zengini Mali, Moritanya, Nijer ve Cezayir’in Sahra bölgelerini kapsayan alanda büyük bir devlet kurmaya çalışıyor. Samir Amin, Fransa’nın silahlı İslamcılara saldırarak bu planı bozduğunu iddia ediyor. Fakat Fransa’nın NATO’ya “mesafeli” olmadığı sürece girişimini tamamlayamayacağını da söylüyor.

“İslami Sahilistan” doğal olarak ulusal/milli bir devlet değil, İslam ümmetinin şeriat devleti olacak. Biz bu projenin bir benzerinin Ortadoğu’da “Arap baharı” denilerek nasıl uygulanmaya çalışıldığını, AKP’nin Osmanlı’yı diriltme niyetiyle bu projeye nasıl sahip çıktığını ve “ulus-devlet”i çözmeye çalıştığını gayet iyi biliyoruz. Türkiye’de İslamcı yazarların Ortadoğu ülkelerinin “cetvelle çizilmiş sınırlar”ını özellikle öne çıkarmaları dikkat çekicidir. Samir Amin, projenin esas sahibinin kim olduğunu Afrika bağlamında anlatıyor.

Emperyalist-kapitalizmin küreselleşmesi “Üçüncü Dünya” terminolojisini çoktan yok etti. Samir Amin de doğunun ezilen halklarından, işbirlikçi siyasi İslam nedeniyle umudunu kesmiş görünüyor. Fransa’nın Libya olayında fazla öne çıktığı için Afrika’nın yağmalanmasından dışlandığını, Mali’ye bu yüzden saldırdığını düşünmek istemiyor anlaşılan.

Herkesin derdi kendine. Gene de Amin’in siyasi İslam’la ilgili görüşlerini gözden kaçırmamak gerekir. Batılı olup da siyasi İslam’ı ve bölgeyi en iyi bilen Marksistlerden biridir.

Bize gelince… Bizim sorumuz şudur: Müslüman ülkelerdeki sosyalistler, bu ülkelerdeki bütün aydınlanmacı kesimlerle geniş bir ittifaklar sistemi içinde, emperyalizm ile siyasi İslam arasındaki örtülü ittifakı, din afyonuyla uyuşturularak ezilen ve sömürülen işçi kitleleri, emekçiler ve orta sınıflar nezdinde açığa çıkarabilecekler mi?