Normal hayata dönüş

Bir an için bütün dışsal faktörleri unutalım ve her türlü komplo teorisinden uzak duralım. Yaklaşan bölgesel savaşı AKP hükümetinin savaşta rol üstlenme karşılığında PKK’nın etkisiz hale getirilmesi için ABD-Barzani-İsrail’le yaptığı pazarlığı Rus donanmasının Karadeniz’de yaptığı denizden karaya “çıkarma (!) tatbikatı”nı Kuzey Kore başlatmış gibi görünen nükleer gerilimin ABD ve İngiliz askeri unsurlarının küresel mevzilenmesini değiştirdiğini Silivri’de verilen aşırı cezaların TSK’yı bu süreçte geri tutma girişimi ya da bir şey yapacaksa hemen şimdi, tam bir kuşatma altında tutulduğu şu sırada yapması için bir tür kışkırtma olabileceğini ve daha pek çok şeyi unutalım. Başka deyişle, hükümetin aceleciliğini, kendi asgari ve azami programlarını aynı anda uygulama girişimini bu türden gelişmelere atfetmeyelim.

Alıntı yapmadan, lafı uzatmadan “AKP ne yapmak istiyor?” sorusunu yanıtlayalım. Ne yapmak istiyor? “Normal hayata dönüş”ten anladığı nedir?

Başbakan’ın söylemini incelediğimizde üç süreci birlikte götürmeye çalıştığını anlıyoruz. Barış sürecinin yarattığı tamamen duygusal kargaşayı Anayasa çalışmalarını hızlandırmak için kullanıyor, bu arada ülkenin kamu yönetimini değiştirmenin altyapısını hazırlıyor. Başkanlık konusundaki cüretkâr ifadelerine baktığımızda, ABD’nin tam desteğini arkasında hissettiğini söyleyebiliyoruz.

AKP, halkımızın algı düzeyine uygun, mükemmel bir siyaset tarzını gerçekten de ustaca yürütüyor. Çok garip bir fikir (eyaletlere dayalı başkanlık sistemi) ortaya atarak hamle yapıyor ardından tepkilerin kıymeti harbiyesini dikkatle değerlendiriyor “şimdilik bizim böyle bir niyetimiz yok sadece tartışılmasını istiyoruz” dedikten sonra, ortaya çıkan bütün argümanları ve tartışmanın seyrini, medya sahasına yaydığı askerleriyle yönetip yönlendirmeye başlıyor. AKP, ne birlikte çalıştığı acınacak haldeki zavallı liberalleri ne de kamuoyunu bilgilendiriyor. Sadece yönlendiriyor küçük ve orta büyüklükte krizler çıkarıyor ve çıkardığı krizleri yöneterek adım adım hedefine yaklaşıyor. Gündeminin her maddesini gizli tutuyor. Ser vermeye hazır, lakin sır vermiyor asla açık etmiyor. Diktatörlüğünü bu şekilde kuruyor.

Peki AKP’nin toplam hedefi nedir? AKP’nin toplam hedefi, Türk’ü de Kürd’ü de Sünni ümmetine katmak, yurttaş değil müşteriye dönüştürmek ülkeyi cemaatler ve tarikatlardan oluşan hâkim menfaat grupları arasında idari bir taksimata göre paylaştırmak ülke içinde ideolojik ve polisiye bir baskı rejimi kurarak NATO’nun en büyük ikinci ordusunu ABD’nin hizmetinde paralı asker olarak bölgesel savaşlara sokmak bunlara itiraz eden bütün siyasetleri etkisiz hale getirmek isyan edenleri önce tecrit, gerekirse imha etmektir. Anayasal, ideolojik ve kültürel bir karşıdevrim gerçekleşmektedir. İşbirlikçi ve gerici iktidar, bu toplam hedefi “gerçek demokrasi” diye yutturmak için sürekli demagoji, propaganda ve siyasi manevra yapmakta ve süreci “normal hayata dönüş” olarak pazarlamaktadır.

Onların “normal hayat” dedikleri, kendileri dışında herkes için anormal olan hayattır. AKP’nin yarattığı gerici dalga, ülkeyi Cumhuriyet öncesinin normal hayatına taşımaktadır. Ancak demagojiyle oy toplamanın da bir sınırı vardır. Bu süreçler AKP’li olmayan kitlelerin maddi ve manevi hayatını etkilemeye başladığında, işbirlikçi diktatörlüğün başında patlayacak öfkenin karşısında hiçbir güç duramayacaktır.

Bu çerçevede “akil adamlar” önemsiz bir ayrıntıdan ibarettir. Oradaki en bilinçli, yani ne yaptığını bilen ve bile bile yapan unsurun Oral Çalışlar olduğunu biliyorum. Yıllar önce, kalabalık bir toplantıda, o zamanki Lider’i şu sözleri haykırmıştı: “Oral Çalışlar, her konuda fikirsizdir!” Fikirsizliğin her zaman bilinçsizlik anlamına gelmediği görülüyor. Orhan Gencebay, Hülya Koçyiğit ve Kadir İnanır ise baskı altındalar ve “Analar ağlamasın” diye orada olduklarını sanıyorlar.

İnsanın aklına ister istemez “son kızgın adam”, Yılmaz Güney geliyor. Hayatta olsaydı ne yapardı bilinmez. Silivri’de Ergenekon davası tutuklusu da olabilirdi başında puşi, ayağında mekap, elinde kaleşnikovla dağlarda da… Çok şey olabilirdi, lakin AKP’nin akil adamlar şaklabanlığına, delikanlıyı böylesine bozacak şekilde katılmazdı. İnsan hayatında öyle anlar vardır ki sınıf bilinci, yurtseverlik ya da ulusalcılık gibi şeyler bir yana tek başına delikanlılık şuuru bile, insana ne yapmaması gerektiğini gösterebilir. Bu bir zekâ ve kişilik meselesidir.