Ne görüşüyorlar?

Yavuz Alogan'ın “Ne görüşüyorlar?” başlıklı yazısı 8 Ocak 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Devletin istihbarat şefi ile yirmi yıldır tecritte yaşayan “önderlik” arasında yapılan ve ancak ülkenin başbakanı kendi hesaplarına uygun görürse anlamlı olabilecek bir müzakereye geleceğini emanet etmiş bir halkın kendi kaderini tayin hakkından söz edilebilir mi?
Kaderi kim tayin ediyor?

Sorunun cevabını Beşir Atalay’ın şu sözlerinde buluyoruz:

“Biz entegre bir strateji izliyoruz… Bu entegre stratejinin hedefi silah bıraktırmaktır. İmralı bu strateji içindeki enstrümanlardan biridir (…) Kuzey Irak’taki temaslarımız bu stratejinin bir diğer enstrümanıdır. Keza ABD ve Avrupa’da temaslarımız sürüyor (…) İçerde de çalışmalarımıza aralıksız devam ediyoruz (…) Adalet Bakanlığımızın yürüttüğü 4. Paket çalışmaları da yine demokratikleşme niteliğinde adımlar olacaktır.”
Bu sözlerden Türkiye’de yaşayan Kürtlerin kaderini, ABD, AKP hükümeti ve Barzani’nin belirleyeceğini anlıyoruz. Son ikisinin Ortadoğu’yu şekillendirme planlarında birincisinin enstrümanları olduğunu söylemek abartma olmaz.

Hükümet, Türkiye’nin yaklaşan Ortadoğu savaşında bölüneceğini, büyük bir Kürt devletinin kurulacağını gördü. Güney Kürdistan’ı federatif olarak Türkiye’ye bağlamaya ve bunun ön koşulu olarak da PKK’yı tasfiye etmeye çalışıyor. ABD ve Barzani’nin büyük Kürt devletine geçiş evresi olarak bu planı şimdilik kabul etmiş olmaları muhtemeldir. Elbette bu kaygan zeminde her an her şey değişebilir, ama şu anda sezilen tablo budur. AKP Kürt meselesinde sondan bir önceki kartını açmış ve masaya koymuş bulunuyor. Bu kartın işe yaramaması halinde açacağı son kart ise sınırsız bir şiddet sarmalı olacaktır.

Bu arada MİT Müsteşarı’nın bir otelin sinyal kesici cihazların hâkim olduğu eksi ikinci katında Türkiye’nin büyükelçilerine brifing vermesi, “devlet teamülleri”ne aykırıdır ve ortada çok büyük bir dümenin dönmekte olduğunu göstermektedir. Diplomatlarla Dışişleri Bakanı’nın değil de MİT Müsteşarı’nın konuşması, girişimin başarısız olması halinde hükümetin sorumluluk üstlenmeyeceği anlamına gelmektedir. Hükümet kendi “barış girişimi”nden emin değil. Deneysel bir hamle yapıyor. Bu aşamada ABD ve Barzani’nin her türlü şantajına maruzdur.
Bu konuda Kürt ve Türk sosyalistlerin tavrı ne olmalıdır?

Birincisi: Sosyalistler “kendi kaderini tayin”dir diyerek, kurulacak olan her devleti desteklemek mecburiyetinde değildirler. Kaderi kimin ve nasıl tayin ettiği, kurulacak federal ya da ulusal devletin niteliği önemlidir.

İkincisi: Sosyalistler bir halkın kaderi söz konusu olduğunda “gizli diplomasi”nin her türlüsüne karşıdırlar. İmralı görüşmelerinin içeriği derhal halka açıklanmalıdır. Kendilerini bekleyen kaderi ve bu kaderin kimin tarafından nasıl belirlendiğini bilmek, başta Türkiye Kürtleri olmak üzere herkesin hakkıdır.

Neden sosyalistler? Kürt hareketinden güç toplamaya çalışan kesimini bir yana bırakırsak, yıkılan Cumhuriyet’in tarih bilincini ve AKP’nin büyüsüne kapılan kesim dışında halkın vicdanını sosyalistler temsil ediyor da ondan. Memlekette sosyalistler dışında işbirlikçi olmayan bir siyasi yapı kalmamıştır. Gözünü NATO’nun Kuzey Atlantik yıldızına dikmiş, kayalıklara doğru sürüklenmekte olan geminin dümencisini değiştirmek şart olmuştur.