Meşruluk ve direnme hakkı

Yavuz Alogan 'Meşruluk ve direnme hakkı” başlıklı yazısı 14 Mayıs 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Ortadoğu’nun mezhep savaşları, Reyhanlı’da patlayan bombalarla Türkiye’ye, bizim yurdumuza girdi. Ortaçağ savaşlarının Anadolu’nun içlerine doğru yayılmasını ancak hükümetin istifası önleyebilir.

Sürekli sırıtan Dışişleri Bakanı ile sorumsuz Başbakan’ın, Suriye-Irak-İran hattını parçalayacak bir Sünni kuşağının oluşturulması için gösterdikleri çaba sonuçlarını vermeye başladı. Reyhanlı çarşısında kolu bacağı kopan yurttaşlarımızın yaşadığı felaket, bu ikilinin izlediği dış politikanın sonucudur. Çok daha büyük felaketlerin önlenmesi için öncelikle bu ikilinin iktidar noktalarından ve siyasetten uzaklaştırılması şarttır.

Ortadoğu’daki mezhep savaşlarında Türkiye’yi hiç yoktan taraf haline getiren bu hükümet meşruluğunu kaybetmiştir. Bundan sonra bu hükümete karşı verilecek her türlü mücadele meşrudur. Bu hükümetin dinci ideolojisine, emperyalizmin taşeronu olarak izlediği siyasetlere, “akil adamlar gezsin, analar ağlamasın” tarzı her türlü soytarılığına Türküyle Kürdüyle direnmek 61 Anayasası’nın başlangıç bölümünde denildiği gibi, “meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkı”nı kullanmak, her yurttaşın görevidir.

ABD’nin kararsız emperyalist siyasetlerini kendi hayallerine uyarlamaya çalışarak yaptıkları her girişim geri tepmiş ve başarısızlığa uğramıştır.

Oy oranları yüzde 52 imiş. Yalan! Liberal “Demokrasi budalaları”nın çabası AKP tabanını bile ikna edemez.

RTE, imam üslubu ve tonlamasıyla, ülkesini ve halkını emperyalist saldırıya karşı savunan Beşar Esad’ı Yezid’e benzetip “vallahi yıkılacaktır” derken, aslında AKP içindeki hoşnutsuzları ikna etmeye çalışıyordu. “Vallahi” kendisi yıkılacaktır!

Kimse aptal değil. Türkiye’nin ABD’nin zorlamasıyla ve İsrail’le işbirliği içinde Suriye’nin üzerine sürüldüğünü, bu ısrarın seçmen kitlesini ve AKP’nin milli görüşten gelen kadrolarını bile yabancılaştırdığını herkes görüyor.

İktidar bloğu çatlamıştır. Amerikan emperyalizminin Pensilvanya’daki imamı kendisini ziyarete gelen gazetecilerin kulağına, Başbakan’ı kastederek “Firavun, Nemrut” diye fısıldıyor. Halk korku içinde başına gelecekleri beklerken, paraları ve yetkileri paylaşmak için birbirleriyle dalaşıyorlar.

Anayasa konusunda da anlaşamıyorlar. Hocaefendi Hazretleri, başkanlık sistemine karşı çıkıyor bunu, “demokrasi”ye aykırı buluyor. Başefendisi ise Zaman gazetesindeki köşesinde “Demokratikleşme yolunda mevcut Anayasa’da yapılacak esaslı değişiklikler, referandumda halk desteği ile arızasız gerçekleşir” diyerek efendisinin konumunu güçlendiriyor. Bu konuda aynı fikirde olan biri daha var: Abdullah Gül. O da anayasa yapma sürecinin tıkandığını söylüyor ve “yeni bir anayasa olmazsa, o zaman anayasada değişiklikler yaparak yola devam etme imkânları var” diyor. Çaresiz durumdalar ve ne yaparlarsa yapsınlar yola devam edemeyecekler. AKP-BDP anayasasının kafalarında patlayacağını anladılar.

Bunlar İmralı’yı kullanarak Kürtleri de aldattılar. PKK gerillaları Kuzey Irak’a doğru yürüyüşe geçmişken, Irak Dışişleri Bakanlığı yazılı açıklama yaptı: “Irak’ın egemenliği, toplum güvenliğinin ve istikrarının sağlanması ve başka ülkelerin iç işlerine karışmama ilkeleri gereğince, Irak hükümeti PKK’lıların Irak topraklarına girmesini kabul etmiyor.” Hükümetin bu “barış” açılımının nihai amacı, Kandil’i tasfiye etmek ve orta vadede BDP’yi yıpratarak Hizbullah’ı, Hüda-Par’ı Kürtlerin gerçek temsilcisi haline getirip bölgedeki Sünni kuşağına eklemekten ibarettir.

Irak Kürdistanı’nın erken bağımsızlığı ya da Türkiye’yle federasyona gitmesi (“yapay sınırların kaldırılması” dedikleri şey) İran-Irak-Suriye hattını şu aşamada güçlendirir. Bu yüzden ABD, yaklaşan büyük Ortadoğu savaşının sonuna kadar bu yönde girişimde bulunulmasını ve merkezi Irak hükümetinin kuzeyin petrol gelirlerinden dışlanmasını istemiyor. Irak merkezi hükümeti ile bölgesel Kürt yönetimini uzlaşmaya zorluyor. AKP hükümetinin “entegrasyon” (sınırları anlamsızlaştırma) konusunda erken atış yaptığı, bu konuda da açığa düştüğü anlaşılıyor. Üstelik sınırların ne kadar anlamlı olduğunu Reyhanlı’da görmüş bulunuyoruz.

Her plan, her an değişiyor. Sosyalistler hükümetin analiz yöntemleri konusunda yanılmasınlar. Bunların kafaları başka türlü çalışıyor. Devlet aklıyla değil, bezirgân kurnazlığıyla yönetiyorlar. Emperyalizmin kuklası olmak bile bir kapasite gerektirir. Açgözlülük ve fırsatçılık tabiatlarında var paraları bol, düşünceleri sığ, taktikleri ilkel, stratejileri muhayyel.

Her türlü çözümleme bir yana bu kadar basit ve tehlikeli bir yönetim, bu ülkenin halkına da tarihine de kültürüne de hiç yakışmıyor. Hangi inanç ve düşünceye mensup olursa olsun, bu hükümete karşı meşru direnme hakkını kullanmayan, kendine ihanet etmiş olur.