Merkez sağın vasiyeti

Yavuz Alogan'ın “Merkez sağın vasiyeti” başlıklı yazısı 30 Nisan Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Emperyalizmin sihirli dokunuşu ve Büyük Ortadoğu Projesi’ne uygun ılımlı İslam diyarı yaratma çabası bir yana bırakılırsa, AKP’nin, esas olarak merkez sağ oyları Refah Partisi’nin geleneksel oylarına ekleyerek yüzde 50’lere ulaştığı görülür.

Teorik olarak bakıldığında, önümüzdeki seçimlerde AKP’yi ancak bir “merkez sağ” partinin sahici anlamda zorlayabileceği görüşü doğrudur. Ancak 2002’den beri AKP’nin karşısına bir “merkez sağ” parti çıkarmaya çalışan güçler, her defasında hüsrana uğradılar.

Özellikle AKP iktidarının ilk yıllarında merkez sağı toparlayacak lider ve örgüt arayışı hiç eksik olmadı. Mehmet Ali Bayar, Köksal Toptan hatta bir ara Tansu Çiller bile öne çıkarıldı. Fakat merkez sağ dikiş tutmadı her defasında bir yerinden sökülüp dağıldı. Bu da gayet doğal, zira burjuvazi, hayat tarzına yönelen tehlikeden biraz tedirgin olsa da halinden memnundu ve AKP’yi desteklemeye devam etti. Duraksayanlar, mali şantajla hizaya getirildiler. Üstelik geleneksel merkez sağla bağlantısı olmayan yeni bir burjuvazi oluştu.

Derken, tuhaf bir şey oldu ve özünde hâlâ Maocu olduğuna inandığım İP’in öncülüğünde bir “Milli Merkez” kuruldu ve “merkez sağ”ın önemli ismi Hüsamettin Cindoruk, salonda toplanan ve delege olduğu söylenen insanlar tarafından açık oylamayla başkan seçildi. Milli Merkez, “bilimsel sosyalist” olduğunu söyleyen TGB’den, Ufuk Söylemez gibi bakanlık yapmış sağcılardan, MHP kökenli köşe yazarlarından, emekli devlet bürokratlarından, yüksek rütbeli emekli subaylardan, Atatürkçü Düşünce Derneği gibi kuruluşlardan oluşuyor. İçinde ya da çevresinde MHP üyeleri ve CHP milletvekilleri de var.

Merkez sağın boşluğunu bu “Milli Mer-kez”in doldurduğu görülüyor. Maoculukta, düşmanı yalnızlaştırarak en gerici odağa karşı mümkün olan bütün güçlerle birleşmek, uzlaşılması mümkün olmayan unsurları tecrit ederek cepheyi daraltmak esastır. Nitekim Mao Zedung da Japon emperyalizmine karşı Kuomintang’la işbirliği yapmaktan çekinmemiş ayrıca Sun Yat-sen’in (Çin’in Atatürk’ü) “Üç Halk İlkesi”ne sahip çıkmıştır.

Her şey tarihsel şablona uymaz elbette. Bu nostaljik benzetme, benim hayal gücümün eseri de olabilir. Lâkin “Milli merkez” gerçekten de fazla karmaşık, sorunlu ve gevşek görünüyor. İP’in varlığına rağmen bu oluşum sağcıdır programı ve söylemiyle, “merkez” olmaktan çok, olası her türlü “merkez”in sağında bir cephedir ve AKP’ye karşı olan siyasi görüşlerin sadece bir kısmını kapsamaktadır. Ayrıca bir tuhaflık da var. Sosyalist olduğunu söyleyen bir partinin, yere serilmiş merkez sağı, üzerinde Celal Bayar’ın ve Nâzım Hikmet’in resmi olan bildiriler dağıtarak ayağa kaldırması ve her türlü sağcıyla birlikte “Atatürk’te birleşme” çağrısı yapması, aşırı bir zorlama gibi oldu.

Parlak zekâsından ve nüktedanlığından bir şey kaybetmeyen Hüsamettin Cindoruk, kapanış konuşmasını yaparken, yanında oturan Yekta Güngör Özden’i işaret edip gülerek, seksen yaşını aştıklarını ve gösterdikleri çabanın bir tür “vasiyet” olarak görülmesi gerektiğini söyledi.

Böylece bir türlü kurulamayan “merkez sağ”ın vasiyeti, İP’in örgütçülüğüne emanet ve “Atatürk’ün aziz hatırası”na tevdi edilmiş oldu. Sağın en ağır topu Süleyman Demirel, bu tuhaf ittifakı kutsamakta gecikmedi.

Bir forum ya da serbest kürsü gösterisini andıran kurultayı başından sonuna kadar Ulusal Kanal’ın canlı yayınında izledim. Aklımda en çok TGB eski Başkanı İlker Yücel’in konuşması kaldı. Herhalde en uzak noktadan başlayarak, önce merkez sağın boşluğunu dolduracaklar, daha sonra sosyal demokrat kesimi saflarına katarak anti-emperyalist cepheyi genişletecekler, ilk virajda sola sapıp işçiler ve yoksul köylülerle bütünleşecekler ve bütün milli kuvvetleri ve toplumsal sınıfları birleştirerek milli hükümete doğru yürüyecekler. Maocu literatürde buna “uzun yürüyüş” denir. Nitekim Mao Zedung da 10 bin Li (9600 km.) yürüyerek, ordusuyla birlikte Zunyi eyaletinin Kverçov bölgesine ulaşmış ve kızıl merkezi orada kurmuştur. Mao, bir şiirinde şöyle der: “On bin uçurum ve on bin seli / Geçti Kızıl Ordu kuşlar gibi.”

İnsan biraz hüzünleniyor tabii.