Görüntüler savaşı

İnternet üzerinden ya da televizyon kanallarından ışık hızıyla dünyayı turalayan ölüm görüntüleri siyasi konularda kanaat değişikliği oluşturmak için sürekli manipüle ediliyor.

Irak’tan ateşlendiğinde Londra’yı vurabileceği iddia edilen “cehennem topu” nu hatırlayalım. Batılı konformist insanı emperyalist saldırganlığa razı etmek için yapılan bu sahtekârlıktan, Irak’ın işgalinden sonra kimse söz etmedi. Petrole bulanmış karabatak kuşlarının Irak’ta değil, Kuzey denizinde bir İngiliz petrol şirketinin uğradığı kazanın sonucu olduğu yıllar sonra anlaşıldı.

Geçmiş zamanlarda, vicdanlı foto muhabirlerinin çektiği görüntüler uluslararası kamuoyunu kendi devletlerine ve emperyalizme karşı ayağa kaldırıyor, milyonlar sokaklara akıyordu. Vietnam’da Amerikan askerlerinin marifeti olan May-Lay (1968) katliamının siyah-beyaz fotoğrafları yazılı basına düştüğü anda ABD savaşı kendi ülkesinde kaybetmiş oldu.

Benzer bir olay Yunan İç Savaşı’nın son dönemlerinde yaşandı. Faşist milisin kesilmiş kafalardan oluşan kulenin önündeki fotoğrafları, İngilizler’in kadim Grek topraklarını komünizme karşı nasıl koruduğunu gözler önüne serdi. Nazi Almanyası’nın kesinlikle yenildiği an, sinemalarda insanların toplama kamplarından kurtarılanları, çukurlara atılan cesetleri gördükleri andır. Hitler’in silahlanma bakanı Albert Speer, katliamın boyutlarını Nurenberg Mahkemesi’nde gösterilen o filmlerden öğrendiğini anılarında itiraf eder.

Günümüzde bir görüntüler savaşı yaşanıyor. Teknolojik imkânlar neredeyse eşitlendiği için istihbarat servisleri bütün görüntüleri denetleyemiyor. Hatta bu yarışta geri kaldıkları bile söylenebilir. Ebu Garib Cezaevi’nde çekilen fotoğraflar Afganistan’da cesede işeyen Coni Suriye’de kesik insan başlarıyla futbol oynayan “demokrasi” güçleri bazıları Amerikan İngilizcesi konuşan “özgürlük savaşçısı” Libyalıların Kaddafi’yi linç etmeleri postaneyi ele geçiren şeriatçı vahşilerin posta görevlilerini damda kurşunlayıp aşağı atmaları on yaşında çocuğun palayla kafa kesmesi ve daha pek çok görüntü...

Geçmişte tek bir siyah-beyaz fotoğraf karesi insanları ayağa kaldırıp büyük protestolara yol açarken, günümüzde ekranlardan akıp giden yüz binlerce cinayet, katliam, tecavüz görüntüsü kimseyi harekete geçirmiyor. İnsanlar Öteki’nin ölümünü kanıksamış gibiler. Holivut’un savaş filmlerinin, milyonlarca batılı çocuğu silah fetişisti haline getiren kanlı bilgisayar oyunlarının da etkisi olabilir. Dünyanın yarısı gerçekten ölüyor öteki yarısı ise seyrediyor ve bu ölümlerden türetilen bilgisayar oyunlarıyla eğleniyor.

Doğu toplumlarına uygarlık götürme söylemi, emperyalist yağmacılığı perdelemiştir. Fakat bu hikâyeye gerçekten inananlar da vardı. Ansiklopedistler (18. asır) öyleydi mesela. İnsan aklına ve ilerlemeye inanıyor, her insanın makul bulduğu doğal bir dinin varlığını kabul ediyorlardı. Günümüzde sosyalistler dışında insanlığa güvenen kimse kalmadı.

Şimdiki zamana dönersek, medyaya sunulan şu son ceset görüntülerinin (on bir bin ceset!) neye hizmet ettiği ortada. Suriye, Rusya, İran ve Çin sağlam durarak Yankee’yi ve “Hain Albion”u (Britanya) durdurduğundan beri, Türk dış siyasetinin sefaleti ve komikliği fazla göze batıyordu. Bu ceset görüntülerini Cenevre II öncesi Türkiye’ye kıyak olsun diye sızdırdılar. Kendi “Stratejik Derinlik”inde boğulan, Enver Paşa bozuntusu Dışişleri Bakanı, on bir bin ceset fotoğrafı sayesinde kendisini aşağılayan Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’in karşısına çıkmaya, yüzüne bakmaya cesaret edebildi.

Bu arada on bir bin ceset (yuvarlak rakam!) kime ait, isimleri meslekleri nedir, anaları babaları kimdir, onları kim ne zaman öldürmüş diye soran yok. Ceset işte! Bakan’ın evrak çantasında bir dosya. Emperyalistlerin ağzında bir sakız…

Ortadoğu hızla Afganistanlaşıyor. Kendi ülkemizi bundan koruyabilecek miyiz? Öldürülen, fotoğrafı çekilip kullanılan “Öteki” aslında biziz.