Bayram senin neyine!

Yavuz Alogan'ın “Bayram senin neyine!” başlıklı yazısı 07 Mayıs 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Her kapitalist diktatörlüğün meşru kabul ettiği göstermelik bir muhalefeti ve göstermelik sendikaları vardır. Bunlarla zaman zaman anlaşamıyormuş gibi yapıp “çoğulculuk” izlenimi yaratmaya özen gösterirler. Geri kalanına “marjinal” derler.

1 Mayıs günü AKP’nin sendikası ve “sosyalist” muhalefeti belli oldu. Hak-İş halay çekip göbek atarak elinde çelenk Taksim Meydanı’nı boydan boya geçip Kazancı Yokuşu’nun başında 1 Mayıs 1977’de öldürülenler için dua etti. BDP Milletvekilli Sabahat Tuncel ise bu kez işçi sınıfının ve sosyalist mücadelenin temsilcisi (!) olarak Taksim’de dam üstündeki yayın noktalarında yer aldı (“Dam üstünde saksağan” da diyebiliriz). Polis kuşatması altındaki bomboş meydanda belirdiği anda gazetecilerle kuşatılan Sırrı Süreyya, “Ben her 1 Mayıs’ta Taksim’e girmişimdir,” diye kostaklanırken telefonu çaldı. Arayan, damdaki yayın noktasından 1 Mayıs’ın anlam ve önemini anlatan Sabahat Tuncel’den başkası değildi. “Sebo, ne eder sen” diye söze başladı Sırrı Süreyya, sevimli Adıyaman şivesiyle hemen oracıkta naklen bir durum muhakemesi yaptılar.

Hem kendi asabımı hem de okurunkini bozmamak için bu konuyu burada kapatıyorum. Lafın nereye gideceği belli olmaz. Ayrıca şımarana ve şaşırana değil, şımartana ve şaşırtana bakmak gerekiyor şimdilik.

Tarihsel olarak sosyalist örgütlerin kendi programlarını işçi sınıfına aktarmaları “ara örgütler”le mümkün olur. Başka deyişle, sosyalist örgütler tekil işçilerle değil de sınıfın kendisiyle ancak olağanüstü tarihsel durumlarda ve kısa süreliğine dolaysız bağlantı kurabilirler.

Bu ara örgütler, esas olarak sendikalardır. Bütün güçlü devrimci hareketlerin, komünistlerin, anarşistlerin kendi sendikaları olmuştur. Türkiye’de 1980’den önce pek çok devrimci sendikanın yanı sıra, gecekondu semtlerine yerleşen dernekler de bu “ara örgüt” ihtiyacını karşılaşmıştır.

12 Eylül darbecilerinin en büyük başarısı bu ara örgüt niteliğini ortadan kaldırmak olmuştur. Çıkardıkları yasalarla sendika ve dernek kurmak zorlaştırılmış, daha kolay denetlenebilen siyasi partileri kurmak kolaylaştırılmıştır. AKP ise mevcut sendikaların önemli bir bölümünü içten fethetmiş, kalanların iyice küçülmesine, yozlaşmasına ve marjinalleşmesine katkıda bulunan bilinçli siyasetler izlemiştir.

Sendikalar 24 Ocak kararlarına etkin ve yaygın biçimde direnebilselerdi, 12 Eylül darbesi bu kadar pervasız ve dönüştürücü olamazdı aynı şekilde, AKP’nin bugünkü özelleştirme ve taşeronlaştırma programını daha işin başında bozacak ölçüde etkin bir mücadele yürütebilselerdi, iktidardaki gerici parti şu anda Anayasa yapacak gücü bulamazdı. 24 Ocak kararlarından önce sendikalar, özellikle 1977’den başlayarak zayıflatılmış AKP döneminde ise paragöz ve kariyerist sendika ağaları aracılığıyla güçten düşürülmüş ve yozlaştırılmıştır.

Günümüzde sendikalar sosyalistler için “ara örgüt” olma işlevini tamamen kaybetmişler dağınık işçi gruplarının burjuvaziye ve devlete karşı verdikleri hak arama mücadelesinde etkin ve birleştirici birer mücadele aracı olmaktan çıkmışlardır. Bugün için sendikalar işçilerin sınıf bilinci kazanmalarının ve siyasallaşarak topluca hareket etmelerinin önündeki en belirleyici engeldir.

Ancak bu durum, sendika yöneticilerinin bilinçsiz ve siyasetten uzak olduklarını göstermez. Son kırk yıl içinde kaç tane sendika lideri, falanca federasyonun genel sekreteri, önce servet sahibi, ardından milletvekili olmayı başaramamıştır? Bunlar, sendika yönetimine geldiklerinde devleti, burjuvaziyi ve iktidardaki ya da muhalefetteki siyasi partiyi (hangi parti olduğu hiç fark etmez) kollayarak kendi şahsi çıkarlarını gözetirler, mal mülk edinirler ve genellikle milletvekili sıfatıyla düzen partilerine akıl öğretirler.

Günümüzde işçi sınıfı paramparça olmuş, politik bir özne olmaktan çıkmıştır tarikatlarla kuşatılmıştır (AKP’nin oy aldığı bölgeleri gösteren seçim haritalarına bakınız) şimdi de etnik olarak bölünmeye çalışılmaktadır. Siyasi iktidar dindar, cemaat dayanışması içinde dağılmış, sınıf bilinciyle değil de etnisite ve dini inançla hareket eden, işgücünü ucuza satan koyun sürüleri istemektedir. Bu imam kafası, sınıf sendikacılığını anlamaz. Bıraksalar bütün sendikaları vakıflara devredip fakir-fukara-garip guraba fonlarına dönüştürür.

Ancak bu böyle gitmez devrimci sosyalistler, işçi sınıfıyla kendi aralarında kurulan gerici ve yozlaşmış barikatları mutlaka aşmak, on iki milyon işçinin en az bir milyonunu önümüzdeki yıl 1 Mayıs Alanı’nda toplamak için ortak bir mücadele alanı oluşturmalıdırlar.

İşçiye ve kendisini devrimci olarak tanımlayan sosyalist sendikacıya şöyle demek lazım: başındaki sendika ağalarını defedip burjuvazinin karşısında sınıf bilinciyle siyasallaşamadığın, cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkıp gericiliğin karşısına dikilemediğin sürece bayram senin neyine!