Anasır-ı İslam medeniyeti (!)

Yavuz Alogan'ın “Anasır-ı İslam medeniyeti (!)” başlıklı yazısı 29 Ocak 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Ülkemizdeki linç kültürü siyaset alanının neredeyse genlerine işlemiş. Birisinin tökezlediğini sandığımız anda taşı kapıp heyecanla koşmayı alışkanlık haline getirmişiz.

Meclis Genel Kurulu’nda ana dilde savunma hakkıyla ilgili yasa görüşülürken, Birgül Ayman Güler’in sert polemik ortamında söylediği sözler, hemen bir linç havası yarattı. Sosyal medya, Hocamıza Nazi üniforması giydirip Hitler bıyığı takmakta gecikmedi. Gerici basın (yani üç televizyon ve beş gazete hariç bütün medya!) CHP’yi ve Güler’i bir kez daha ırkçı ilan etti. Bir kısım insan, “Ayman Güler’in ırkçılığını kınıyoruz konulu basın açıklaması” gibi eylemlere girişti

Hoca’nın sözleri şöyleydi: “Kürt milliyetçiliğini bana ‘ilericilik’ ve ‘bağımsızcılık’ diye yutturamazsınız. Türk ulusuyla Kürt milliyetini eşit, eşdeğerde göremezsiniz.”
Ayıptır söylemesi, buradaki iki kavram (ulus/millet ile ulusallık/milliyet) benim de zihnimi çok meşgul etmiştir. Bir de bunların süreçleri var. Mesela, imparatorlukların dağılma döneminde verili ulusallıklar/milliyetler bir “uluslaşma süreci” içinde kendi ulus- devletlerini kurdular. Kurulan ulus-devletlerin içinde, ister istemez başka “ulusallıklar/milliyetler” de vardı.

Kendisine Türk diyen insanların 20. yüzyılın başında uluslaşma sürecini tamamlayarak kurdukları, “ulusal egemenliği” olan devlete Türkiye Cumhuriyeti denilmiş. Bu ulus-devletin içinde eşit yurttaşlık haklarına sahip çeşitli ulusallıklar/milliyetler var. Kürtler bu ulusallıklardan/milliyetlerden biridir ve “yurttaş” olarak eşit haklara sahip olmalarına rağmen, milli/ulusal kimlikleri yakın zamana kadar devlet tarafından inkâr edilmiştir. Buradaki sorun “eşitlik/eşdeğerlik”ten çok, “temel haklar” konusunda ortaya çıkmaktadır. ABD ile İsrail, Türkiye ve diğer işbirlikçi devletlerle birlikte bölgeyi hallaç pamuğu gibi dağıtmayı başarırlarsa, ABD üsleriyle korunan Shell, ExxonMobile ve Chevron’la kucaklaşan İsrail’e muazzam bir stratejik derinlik kazandıran bir Büyük Kürdistan Devleti’nin beş ulus-devletin Kürt “milliyet”lerinin birleşmesiyle kurulacağı anlaşılmaktadır.

Hocamız, Meclis kürsüsünden AKP’nin “Türk ulusunu tarihten silmeye” çalıştığını söyledi. Bunda sinirlenecek bir şey yok. Davutoğlu, Eylül 2012’de açıkça “ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi” demiş ve ulus-devletin Türkiye’yi böldüğünü söylemiştir. Saklamıyorlar. Hiçbir konuda düşündükleri hiçbir şeyi saklamadılar, açık açık söylediler. AKP, ne Türk ulus-devletini ne Kürt “ulusallığını/milliyetini” ne de Kürtlerin “uluslaşma” hedefini meşru kabul ediyor. AKP zihniyetinde Türk ulus-devleti de Kürt milliyeti de bölücüdür. Peki, birleştirici olan nedir? Onu da Birgül Ayman Güler Hocamız, Meclis kürsüsünden dile getirdi: “Başbakanınız Salı günü ‘Bizim temelimiz anasır-ı İslamdır’ dedi!”

Onlar, bütün etnik ve milli unsurları İslam’da birleştirerek dini esaslara göre yeni bir devlet kurmayı ve Ortadoğu’da ABD’nin emperyal çıkarlarına uygun bir Sünni kuşağına önderlik etmeyi amaçlıyorlar. Bölgesel planda İslam’ın bir unsuru oldukları sürece Müslüman Kürtlerin eşit haklarıyla, kendi federal yapılarını kurmalarıyla bir sorunları yok sadece “dinsiz” ve “Zerdüşt” dedikleri modernist, laik ve solcu PKK’yı ve mümkünse onun siyasi uzantısı olan BDP’yi aradan çıkarmaya, onların yerine Hizbullah’ı geçirmeye çalışıyorlar. Bu noktada, saf anlamda ideolojik bir bakış açısıyla, PKK/BDP’nin CHP’ye, AKP-Hizbullah-Fethullah-El-Kaide’den daha yakın olduğu bile söylenebilir. Türkiye, Irak ve Suriye sıcak çatışmalarla birbirine geçiştikçe, şu anda sadece ana hatları beliren tablo dehşet verici bir açıklık kazanacaktır. Kimse şaşırmasın!

Birgül Ayman Güler Hocamız, AKP tarafından burnundan tutulmuş komisyon komisyon sürüklenirken her fırsatta aşağılanan ve ağır bir baskı altında çatırdayan CHP’ye, yaşadığı ideolojik acılara son veren bir darbe (coup de grace) indirmiş de olabilir. En iyisi, bizim yukarıda acemice açıklamaya çalıştığımız sosyolojik terminolojiyi, bir basın toplantısıyla, fakat siyaset yapar gibi değil de sınıfta ders verir gibi anlatmasıdır. Zira son on yıl içinde en temel kavramsal bilgilere muhtaç hale geldik.