TRAKAB'ı yenmek için Yıldız Dağları cephesi - II

TRAKAB'ın "çevre" planı, basit bir çevre planı değilmiş. Olay Trakya'yı İstanbul'un çöplüğü yapmaktan çok fazlasıymış. TRAKAB'ın planı Yıldız Dağları'nı Bulgaristan'la bütünleştirmekten başka Meriç Havzası'nı da Yunanistan'la birleştirme planıymış. TRAKAB'ın bir ayağı, Bölge Kalkınma Ajansı durağına uğrayarak "AB himayesinde Trakya" hedefiyken, diğer ayağı "ABD-AB'ye terk edilmiş birleşik Yıldız Dağları" ve belki "birleşik Meriç"miş...

Herhalde "yüksek öngörülü" haritalar çizdiği için olsa gerek, İstanbul'un en yüksek güvenlikle korunan binalarından birisine sahip olmasıyla dikkat çeken İstanbul Metropoliten Planlama (İMP), TRAKAB'tan planlama yetkisi almadan aylar önce çerçeveyi çizmiş aslında. Trakya'daki AKP valileri çizilen yolu izlemekle memurmuş, TRAKAB'ın İMP ile ilişkisi önceden kurulmuş zaten.

Mesela TRAKAB eski Başkanı bir AKP valisi henüz 2009 yılı başında "rutin dışı faaliyetlerimiz var" derken, Rodos'ta yapılan konuşma ve verilen pozlardan başka noktaları da ima ediyormuş.Yıldız Dağları ve Meriç Havzası'nı "statülü veya statüsüz koruma alanı" diye etiketlemek "uysa da teslim ederiz, uymasa da" manasına gelecek "rutin dışı"lığa anlam kazandırıyormuş belli ki...

soL Haber Portalı'nn hafta içi yayımlanan haberi TRAKAB-Yıldız Dağları ilişkisini net olarak ortaya koydu.

Gelenin ne olduğunu tanımlamaya artık gerek kalmamış, bütün bedeniyle fil görünmüştür. Fil, ABD-AB emperyalizmidir. TRAKAB'ın 1/25.000 ölçekli "çevre düzeni planı"nın ancak "sol ön ayak" olabileceği açıktır. "Çevreyi kirletecekler, yeraltı su kaynaklarını tüketecekler" demenin "ben sağ arka ayağını tutayım, hortumuna yapışayım, sol kulağını çekeyim" türküsünü söylemekten farkı yoktur. Bu türküyü çığırmakta ısrar edenlerin "sol ön ayak" altında kalacağı bellidir.

Nitekim ayak altında kalınmıştır. 103 "sivil katılım talepçisi"nin bildirisi, geçen yazıda biz değinmesek kimsenin hatırına bile gelmeyecekti.

Trakya'daki kanaat önderleri ve kitle örgütleri geçmiş pratikten ders çıkarmak mecburiyetindedir. Emperyalizmin hedeflerini dikkate almayan, konumunu emperyalist projelere karşı belirlemeyen "çevrecilik" çare üretmiyor. TRAKAB'ı "çevre planı"ndan ibaret görmek, "yeraltı su kaynaklarımız gidiyor" çığlığı basmak fili değil, onun bir parçasını tanımlıyor. Sorunu belirlemekte yapılan hata ne halka hitap ediyor, ne de toplumda karşılık buluyor. Kişisel tatmin arayışlarını aşmak, halka bütün gerçeği anlatmak gerekiyor.

Suya sabuna dokunmayan "suculuk ve çevrecilik", ayakları yere basmayan "doğaseverlik" her şeyden önce tutarsızlık üretiyor.

Biz TRAKAB'a dönelim. Sis ortadan kalkıp mesele aydınlandığına göre, bundan böyle alınacak tavır önemlidir. İleriye bakıyoruz ve fili durdurmak için "etkili vuruş" gerektiğini ifade ediyoruz. Sonuç almak için örneğin filin gözleri hedef alınacaktır. Ayaklara yapışıp durmak çözüme çıkan bir yol olamaz.

İçinde bulunduğumuz şartlarda fili durduracak cephe Yıldız Dağları'ndadır. O bölgede devam eden emperyalist projelere karşı yurtsever bir çıkış, filin gözlerini nişan almaktır. Trakya'ya yönelmiş emperyalist planı geriletmenin yolu, Yurtsever Cephe'nin hızla büyüyen girişimi Yıldız Dağları Yurtsever Konsey'e güç katmaktır.