Yalan Dünya

Bu deyim, ilk ortaya çıkışını az çok kesin olarak söylemek kuşkusuz imkânsıza yakın bir güçlük taşısa da, anlamı bakımından, iki ayrı dünya ile, halkımızın yaşamakta olduğu ve o bittikten sonra yaşayacağını umduğu, varsaydığı dünya ile ilgilidir. İlki, içinde dövülüp sövüldüğü, bir türlü rahatlık bulamadığı, onun için yalan olan dünyadır yalancıdır, sahtedir, biraz da bütün bu olumsuzlukların temelini oluşturmak üzere, çok kısadır dolayısıyla, pek de fazla üzerinde durmaya, iyi ya da kötü gerçekleşmesine aldırmaya değmez. Değmez çünkü, asıl dünya daha sonra başlayacağına inanılan, sonsuz, bitimsiz “öte dünya” ve onun nasıl yaşanacağıdır. Burada, öteki demektense, öte demek daha yerindedir öteki sözcüğü fazlasıyla güncel söylemlerin oyuncağı olmuştur, bir bir de, öte derken bir uzaklık anlamı belirginleşmektedir ve bunun da asıl dünyanın yalancısından uzaklığını anlatmak bakımından apaçık bir üstünlüğü vardır.

Oysa, yaşamakta olduğu, gelip geçiciliğinden değil, asıl, dayandığı yalanlar yüzünden yalancı olan bir dünyadır. Halkımızın, halkımızla birlikte elbet bizim de yaşamakta olduğumuz, baştan sona, a’dan z’ye, sabahtan akşama ve öbür sabaha yalanlarla doldurulmuş bir dünyadır. “Yalan dünya”, bunca sözün en kısa özetidir.

Nereden başlanırsa başlansın, fark etmez, sayısız örnek verilebilir çünkü, yalanın elini sallasan ellisidir, sokağa çıksan her adımda bir başkasına çarpacaksındır, biri bitmeden öbürü başlamaktadır…

Örneğin, “ileri demokrasi” deniyorsa yahut demokrasinin geliştirilip ilerletilmesi sakız gibi çiğnenip duruyorsa, bunun anlamı, diktatörlüğün bütün kural ve kurumlarıyla, bu demektir ki, hiçbir kural ve kurum tanımadan eksiksiz hale getirilmesidir.

İstediğin sendikayı seçebileceksin, hatta iki sendikaya birden üye olabileceksin, bu yüzden anayasaya evet, istersen, yetmez ama evet demelisin ise söylem, bu tür yalanlar referandum öncesinde Ankara’dan İstanbul’a kadar yol boyunca ve başka yerlerde dev boyutlarda her yana yazılmışsa, hepsinin sonu, grevin yasaklanması, üstelik bunun korsan taksiciliğin önlenmesi yasasına jet hızıyla eklenen korsan bir hükümle yapılması olacaktır.

Kadın huzurun, barışın, ailenin, her bişeyin temeli, direği, bel kemiği, şusu busu yollu afişlerle donatılmışsa caddeler, ne yapılıp edilecek kadınların canına okunacak, anası ağlatılacak, “sırtından sopası, karnından sıpası eksik edilmeyecek” anlamına gelmektedir bu.

Komşularla sıfır sorun denilerek yola çıkılmışsa, o yol, komşu olan olmayan kim varsa herkesle didişmeye, ağalar fırsat verirse top tüfek dövüşmeye varacak demektir.

Fakir fukaranın enflasyona ezdirilmeyeceği yemin billah tekrarlanıp duruyorsa, yalan dolan istatistiklerle olabileceğin en yeterlisi ve hatta yeterin de üstünde gösterilmiş üç kuruş sadaka parasının çoktan karara bağlanmış olduğu kesindir.

Söz istatistiğe geldiğine göre, üstelik yalanlardan konuşulurken buraya gelinmişse, eskiden pek bilinmemekle birlikte, bizim gibi ikide bir hatırlatanların da etkisiyle olmalı, şimdilerde az çok bilinir olmuş deyişin bir kez daha yazılmaması ne mümkün!

Yalanlar hafiften ağıra doğru şöyle sıralanır: En basiti, en zararsızı, yalandır daha ağır olanına kuyruklu yalan denir en katmerli, en karışık ve en itiraz edilmesi ayıp sayılanına ise istatistik adı verilir.

Ne zaman yalanlar üzerine konuşulsa, Türkçe’nin büyük şairinin yazdıkları da mutlaka akıllara gelir.

Şu dizeler, Türkçe okuyup anlayabilen kim bilir kaç insanın ezberindedir:

İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
söz yalan söylüyorsa,
renk yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgân saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.

Nâzım’ın bu şiiri 63 yıl önce yazdığını biliyoruz. Orada rotatif denilen makinelerin yerine şimdi daha yeni makinelerin kullanılıyor olması dışında günü geçmiş, eskimiş, bugün için anlamını yitirmiş tek bir sözcük bile olmadığını da fark edebiliyoruz. Bu iki cümleden çıkarılabilecek iki sonuç olabilir. Birincisi, insana yok yere büyük şair denmediğidir.

İkinci ve konumuzla doğrudan ilgili sonucu da yazalım.

Hâlâ yaşamakta olanlara düşen, ne yazık, alabildiğine saçma ve güç göründüğü için ne yazık, yalanın yalan olduğunu göstermek ve/veya anlatmaktır. Ancak, o güzelim şiirde yapıldığı gibi yalanların nedenini de gösterebildiğimizde, bu güçlük aşılacaktır. Şairin ve bizim olan insanlarımız, neden söylendiklerini anladıklarında, nelerin yalan olduğunu da kavrayacaklardır. İşte o zaman, ah insanlar, dediğiniz doğrudur, bu dünya yalandır, tepeden tırnağa yalan üzerine kuruludur, diyeceğiz. Ama kurtuluş boyun eğerek, yalan olmayan bir dünyayı bekleyerek olmaz bu dünyayı tıka basa doldurup bize yaşama şansı bırakmayan yalanları süpürmekle olur. Onun için bütün gücümüzü ellerimizde mi, soluğumuzda mı, göğsümüzde mi, neremizde toplayacaksak toplamak ve doğruya, haklıya, umuda yer açmakla işe girişmekten başka çare yoktur.

O arada, şu az önce yinelenen, istatistiği aşağılayıcı söze bir katkıda bulunup, yalanların en ağır olan dördüncüsünü de uygun bir adlandırmayla oraya eklememiz mümkündür. Ama bu, kuşkusuz asıl amacımız değil, yapılış biçimi olarak, geçen hafta değindiğimiz iktidardan kuruluşa sosyalizm mücadelesinde geçerken yapılması gerekenlere benzer, bir yan ürün olarak sağlanacak kazanımlar türünden bir başarı olacaktır. Zaten, geçmişte olup bitmişleri yorumlarken kullanmak dışında, bir daha da onlara ihtiyaç kalmayacaktır. Yalan dolan silinip süpürülmüşse, onların derecelendirilmesi kimin işine yarasın!