“Alo Fatih” tapelerinin ardı arkası kesilmiyor.
Her boyutuyla yazıldı zaten. Üstelik, biliniyordu da. Erdoğan’ın gazetelere, televizyonlara doğrudan müdahale ettiğini kulaklarıyla duyunca şaşıran var mı?
Fatih Saraç’ın derhal yerin dibine girmesi, Fatih Altaylı’nınsa bir daha asla gazetecilik yapamaması gerekir.
Neyse, bunları geçelim. İşin siyasi boyutunu hangimiz bilmiyoruz ki zaten?
Ama, bir de felsefi boyutu var. Yazması beni aşar, ancak aktarabilirim.
Alttaki pasaj, Marx ve Engels’in “Sanat ve Edebiyat Üzerine” adıyla derlenen yazılarından…
“Yazar, doğal olarak, yaşamak ve yazmak için kendine bir geçim sağlamalıdır ama bir geçim sağlamak için yaşayıp yazmamalıdır… Yazar işini hiçbir zaman bir araç olarak görmez. Eserleri, kendi içinde amaçtırlar yazar için ve başkaları için eserler araç olmaktan o kadar uzaktırlar ki, yazar, onların varoluşu uğruna kendi varoluşunu feda edebilir… Paris modası bir frak ısmarladığım terzimin bana, güzelliğin sonsuz yasasına daha iyi uyduğu gerekçesiyle, bir Roma togası getirdiğini görmek isterdim! Basın özgürlüğünün ilk koşulu yazarlığın bir iş olmamasındadır. Yazarlığı maddi bir araç olarak kullanan yazar, kendi iç köleliğinin cezası olarak, dış köleliği, yani sansürü de hak etmektedir daha doğrusu sansürün varoluşu onun cezasıdır.”