Öyle ya, Suriye kimin umrunda!

Erdal Şafak, dün Sabah’taki yazısında diyor ki, Suriye’ye gidenler ülkenin hemen hemen tüm kentlerinde taş üstünde taş kalmadığını, Şam’ın hayalet kentlerle kuşatıldığını anlatıyormuş.

Ardından soruyor: “Peki, taş taş üstünde kalmamış Suriye nasıl ayağa kaldırılacak?”

Diyor ki, Marshall Planı gibi dış yardım yapılacak. “ABD'nin yanı sıra Avrupa ve Körfez ülkelerinin, hatta Rusya, Çin, Japonya gibi bölgede önemli çıkarları bulunan güçlerin de katılacağı umuluyor. Ya Türkiye? Elbette dışarıda kalması düşünülemez.”

Ya… O yıkımda parmağı olan Türkiye, yeniden yapımda da rol oynayacakmış.

“Hem sonra Türkiye niye dışarıda kalsın ki” diye soruyor Erdal Şafak, cevaplıyor: “Öyle ya Suriye'nin yeniden inşası için gerekli olan araç-gereçlerin ve malzemelerin pek çoğu Türkiye'den karşılanacak.”

Bunları yazan kişinin, yıkımı analiz etmesini, savaş sonrası Suriye’deki muazzam insani ihtiyaçlardan bahsetmesini beklersiniz, değil mi?

İşte, mesleği bazen “insanlık dışı” bir hale getiren şey, tam da bu noktada ortaya çıkıyor: Bakış açısı.

Şöyle bağlıyor Erdal Şafak: “Evet, Türk müteahhitleri ve konut yapımcıları için yıllarca iş yapacakları bir pazarın kapıları ardına kadar açılacak ama, öte yandan da Türkiye'deki inşaatların maliyetlerinde kestirilemeyen, kestirilemeyecek artışlarla karşılaşılabilecek.

“Özetle, Suriye'de silahlar susunca yeni fırsatlar doğacak ama Türk ekonomisi için oluşturacağı -kaçınılmaz- riskler dengelenebilirse...”

Yıktık, yaparken para kazanırız ama bizde de fiyatlar artar biraz… Kafaları böyle çalışıyor.

Öyle ya, Suriye kimin umrunda!