NTV’de çalışmak-2

Dünkü yazımın başlığıydı, “NTV’de çalışmak”.

“Herhalde şu günlerde bir insanın başına gelebilecek en kötü şey” demiştim: “Yıllarca ‘en iyi haber kanalı’ olarak hava atan NTV’nin rejisinde öyle şeyler oluyor ki, kendine gazeteciyim deyip orada duran insanın ya kafayı sıyırması, ya işi bırakıp çıkması gerek.”

Ben yazımı gazeteye gönderdikten sonra, akşam saatlerinde, bunun en kötü örneklerinden biri yaşandı.

17:00 haberlerini sunan spor spikeri Tuğba Dural, futbolcu Di Maria’nın Real Madrid’li taraftarlara yaptığı hareketle ilgili haberi sunarken, “Marca” isimli gazetenin ismini yanlış telaffuz etmiş.

Bunun üzerine, ya ekrana haber videosu girdiğinde veyahut da kulaklıktan, rejide duran yönetmenden azar yemiş.

Devamının videosu hemen internete düştü. Dural, her haberde ısrarla sağlam durarak haberi sunmak için başlıyor, cümlenin sonlarına doğru ağlamaya başlıyor. Birkaç haber sürüyor bu durum. Reji kesmiyor, belki de Dural istemiyor. Sonunda program bitirilmek zorunda kalınıyor.
İşte NTV rejisinin geldiği hal.

Erdoğan Bayraktar bağlanır, “Talimatı Başbakan verdi” deyip Erdoğan’ı istifaya çağırır, NTV rejisi bu ifadeyi ekrana koymaz. Bir yönetmen de çıkıp kimseyi “Ne biçim gazetecisiniz” diye uyarmaz.

Zekeriya Öz çıkar, “Başbakan iki kişi gönderip beni tehdit etti” diye açıklama yapar, NTV rejisi açıklamayı kesip sadece Dubai tatiliyle ilgili olan kısmını ekrana koyar. Bir yönetmen de çıkıp kimseyi “Ne biçim gazetecisiniz” diye uyarmaz.

“Başsavcıya abluka” yazısı yüzünden Mustafa Hoş’u kovan kanaldan, haber beklenir mi?