‘Kayıkçı dövüşü’nün fotoğrafını verdiler

Gazetelerde okuduğunuzda, televizyonda seyrettiğinizde çok sert, ilkeli pozisyonlar alan isimlerin gerçek yaşamda nasıl bir ilişkiler ağı içinde eğlendiklerini görmek kolay değildir. Bu defa, kendileri yazdılar.

“‘ULAN hepiniz oradaydınız’ lafını iyi anlamda kullanmak istiyorsanız, ‘Evet abi o gece hepimiz oradaydık...’”

Ertuğrul Özkök, dün Hürriyet’teki köşe yazısına böyle başladı.

Mevzu, Hasan Cemal’in 70 yaşına girmesi şerefine verdiği yaşgünü partisi.

Bir yaşgünü partisi bizi niye ilgilendirsin ki diyebilirsiniz... Ama ilgilendiriyor, hem de çok.

Evet, solcular düzenin nasıl işlediğini anlamak için tablonun bütününe bakmaya eğilimlidir. Ekonomik yapı, sınıfsal farklar... Bunlar tamam. Fakat, sonuçta bu düzen, aynı zamanda birtakım insanlarla işliyor. Tepe noktalarda, sadece siyasi ve bürokratik kademelerde değil, ideolojik aygıtların tepe noktalarında da birtakım kadrolar, düzenin işleyişinin parçası oluyor.

İşte bir düzenin somut olarak nasıl yürüdüğünü anlamak için, o tepe noktalardaki “network”lerin, ağların yani, şeceresini çıkarmak çok aydınlatıcı olabiliyor.

Yolsuzluk operasyonu sonrası sızdırılan ses kayıtlarını düşünün: El Kaide finansörü yabancı patronlardan devletin tepe noktasına, oradan yeni zengin, küfürbaz, ahlaksız birtakım müteahhit bozuntularına uzayan bir ağ...

İşte Ertuğrul Özkök, gazete sayfalarına dokunan ama yüksek entelektüel sosyetenin “büyülü dünyası”na ulaşamayan bizler için perdeyi biraz aralamış.

“Kimler yoktu ki” diyor Özkök, anlatmaya başlıyor:

“Bir tarafta Cengiz Çandar... Artık ekmek yemiyormuş. Göbek tamamen gitmiş. Karşı tarafta Mehmet Altan her zamanki ateşli haliyle anlatıyor. Murat Belge’yle karşılaşıyorum. Yavuz Baydar orada. Her zamanki güleç haliyle Can Dündar ve Mirgün Cabas. Tuba Ünsal her zamanki gibi güzel... Tatil için yazılarına ara veren Okay Gönensin’i görüyorum. Tam karşısında Orhan Pamuk, Doğan Hızlan’la sohbet ediyor.

“Radikal’den Eyüp Can, Sırrı Süreyya Önder’le şakalaşıyor. Akademisyen gazeteci kadro da orada. Soli Özel, Cengiz Aktar, Asaf Savaş Akad... Hasan Cemal dışında işini kaybeden gazeteci kadrosundan Nuray Mert’i görüyorum. Ahmet Hakan’la sohbet ediyor. Gezi sonrası medya mağdurlarından Cem Aydın da orada. Galatasaray kontenjanından Kanat Atkaya ile birlikte. Yanlarında Derin Mermerci. Bir başka Gezi mağduru ise kapanan NTV Tarih dergisinin editörü Gürsel Göncü... T24 haber sitesinin kurucusu Doğan Akın sessizce orada.”

Liste uzayıp gidiyor: Nazlı Ilıcak, Latif Demirci, Zeynep Göğüş, Aslı Aydıntaşbaş, Ferhat Boratav, Cüneyt Özdemir, Vivet Kanetti, Çınar Oskay, Cansu Çamlıbel, Mehmet Yılmaz, Volkan Vural, Mustafa Oğuz, Komet...

Bu, Türkiye’de düzenin entelektüel ilişkiler ağından bir fotoğraf. Fotoğrafta yer alan herkes, “düzenin adamı” demek falan değil bu elbette... Öyle olmayan insanlar da arkadaşlarının doğumgünü partilerine gidebilir.

Fakat bu ilişkiler ağının parçası olmak, kendini gerçekten farklı hisseden bir “elit”in parçası olmak anlamına geliyor aynı zamanda. Büyük bir güç, bu ağa girebilmek.

Normalde bu ağ, dışarıdan bakan göze görünmez. Örneğin şu satırlardaki tabloyu, 30 Mart sabahı sandığa gidip Sırrı Süreyya Önder’e oy verecek insanların kaçı bilmeyi bırakın, tahmin edebilir:

“Diskjokeyliği Yavuz Baydar yapıyor. Yaş ortalaması 55’i hayli geçkin bu nüfusa ilk şarkı olarak ne çalınır? Tabii ki Rolling Stones’un ‘Satisfaction’ı. Dans etmeye başlıyoruz. Sırrı Süreyya da hafiften hareketleniyor. Benim biraz hayretle baktığımı görünce, ‘Rolling Stones’la en iyi ben oynarım’ diyor... Onunla bir Kandil projemiz var, yapabilirsek epey insan aklını oynatır.”

Dışarıdan bakan göz için Ertuğrul Özkök, Ahmet Kaya için “Vay Şerefsiz” manşetini atan adamdır. Kürtlerin tiksinerek baktığıdır. “İçeride”yse işler farklı yürüyor.

Hasan Cemal, konuşmasında tam da bunu özetlemiş: “Buradaki arkadaşlarıma bakıyorum. Geçmişte birbirimizle ters düştüklerimiz var. Siyasetin ve gazetecilik anlayışının karşı karşıya getirdiği insanlar var. Bazıları ile konuşmadığımız dönemler olmuş. Ayrı düşmüşüz. Aramızda bunca olay geçmiş ama bakın bugün yine bir aradayız ve birbirimizin yüzüne bakabiliyoruz...”

“Kayıkçı dövüşü”nün bundan güzel bir fotoğrafı olabilir mi?