Gazetelerin aynı manşeti atmasını kanıksamalı mıyız?

Dün yine aynısı oldu. 10 gazete birden, “Bir Musa çıkar hesap sorar” manşeti attı.

Erdoğan’ın önceki gün sabah yaptığı konuşmada geçiyordu bu söz.

Denilebilir ki, “bu, konuşmada geçen en etkili ifade, ‘beni manşete çek’ diye bağırıyor, o yüzden farklı gazetelerdeki yazı işlerinin bunu tercih etmesi doğal.”

Oysa mesele, bunun ötesinde.

Öncelikle, doğrudur, habercinin görevi, olanı aktarmaktır, bu vakada da Erdoğan’ın söylediklerini yansıtmaktır. Ama her gazete, hele ki manşete çektiği haberde, özel bir unsur yakalamaya çalışır.

Soru sorar, yanıt arar, açık bulur, üzerine gider.

Bu tamamen bitmiş durumda. Çünkü AKP’nin medyaya yönelik baskısının en önemli boyutlarından biri, “vatanını seven, hükümetin dış politikasını benimsemek zorundadır” şeklinde formüle edilebilir. Haliyle, hele bu gibi konularda, açıktan yandaş olmayanlar dahi soru sormaktan kaçınıyor.

Anaakım medyanın gediklisi, muhalifliği paçasına bulaşmış toz ölçüsünde yapmış olan isimlerin dahi kellesi istenir, sosyal medyadaki AKP örgütlenmesi her gün kendine kurban edilmesi için yeni hedefler seçerken, birilerinin kişisel olarak “farklı manşet arayışı”na yönelmesi de imkansız hale geliyor.

E manşet atmak, bireysel bir iş de değil. Toplulukların bu cüreti göstermesi olasılığı iyice azalıyor.

Buna bir de, sahip olduğu gazetedeki en ufak şeyde “kulağı çekilen” patronun baskısını ekleyin.

Karşımızda medya değil, bir papağan var.