Yurttan meseleler

Geçenlerde bir dost sohbetinde yurtlarda haremlik-selamlık uygulamasına itirazın birçok kişi tarafından yanlış anlaşıldığını konuşuyorduk. “Hiç karma yurt olur mu” diye çıkışanlar vardı çünkü erkek ve kız öğrencilerin aynı odada kaldığını sanıyor ve hükümetin bu “aşırı liberal” uygulamaya son verdiğine inanıyorlardı. İşin gerçeği, kız ve erkek öğrenci yurtları değişik bloklara dağıtılmıştı ve yalnızca ortak kullanım alanları vardı. Şimdiyse… Aman, birbirlerini görmesinler bile!

Binlerce öğrenciyi bir anda barınma sorunu ile ile karşı karşıya bırakan gerici uygulamanın, üniversite dersliklerini haremlik-selamlık yapmaktan bir farkı yok. Parklarda el ele tutuşan çiftlere sapık diye bakan iktidar, yakında üniversite kantinlerine de el atacaktır muhakkak.

İnanılmaz bir psikolojik baskı var bu konularda. Hükümetin haklı gözükmesi için her şey yapılıyor. Bazı gazetelerin polis muhabirleri, AKP ahlakının benimsenmesi, kabullenilmesi için özel olarak kurgulanmış haber üretiyor, küçük olayları mahsustan büyütüyor.

Örtünmeyen, gece geç vakit sokaka çıkan, erkek arkadaşıyla dolaşan kadının kendini kötü, hatta suçlu hissetmesi için büyük çaba var. Suçlu hissetmiyorsa, başına geleceklerden kendi sorumludur!

Yargıtay’ın, kadınların gizlice etek altı görüntülerini çeken kişiyi suçsuz bulan kararını da ben bu psikolojik baskının parçası olarak görüyorum. “Mağdurların yüzleri gözükmüyor, kim oldukları anlaşılmıyor” türünden bir gerekçenin hukuki karşılığının olup olmaması bir yana, kararın sonuçları üzerinde durmalı.

Kısa etek giyersen, birileri de gelir senin fotoğrafını çeker, hiçbir şey yapamazsın! Sen en iyisi, kıyafetine dikkat et!

Yargının kadınlara mesajı bu.

Bütün bunlar yalnızca eylemle göğüslenemez. Anlatılması, iyi anlatılması gerek. Sabırla, ayrıntısıyla. Diğer konularla ilişkilendirerek. Çürümeyle özgürlükler arasındaki kesin ayrımı hissettirerek.

Kadınları sindirmeyi becerirlerse toplumu tamamen teslim alırlar, bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Şu ana kadar AKP’nin en büyük başarısızlığı da zaten kadınlardır. Ancak bu işler kendi haline terk edilmemeli, dört yandan kuşatılmak istenen kadınların direncinin genel olarak özgürlükçü-aydınlanmacı damarın güçlenmesiyle süreklilik kazanacağı unutulmamalıdır.

Son on yılda “sanıldığı kadar vahim” gelişmelerin yaşanmaması AKP’nin iyi niyetinden değil, kadınların boyun eğmemesindendir. Ama yine de dikkatli bir göz, kamusal alanda hangi uygulamalara alışıldığını, devlet kurum ve görevlileri arasında kadına “ikinci sınıf” insan ya da suçlu muamelesi yapanların sayısının nasıl arttığını hemen fark edecektir.

Bunlar önemsiz meseleler mi...

Peki önemli olan ne?