Aylar öncesinde belliydi salgının bütün dünyaya yayılacağı. Evet aylar geçti. Sonra ilk resmi vaka 10 Mart’ta açıklandı. 15 gün olmuş.
15 gün olmuş ve hâlâ sağlık emekçileri “bize malzeme verin” diye haykırıyor!
Amerika Birleşik Devletleri, devrimden sonra Küba’ya birden fazla kez biyolojik saldırıda bulundu. Küba tarımını ve hayvancılığını sabote etmek için türlü hastalıklar yaydılar. Kübalıların sağlığını doğrudan tehdit eden girişimleri de oldu.
Erdoğan paket açıkladı. "O nerede" sorusu muhalefet çevrelerince dile getiriliyordu. Bu soru anlamlı bir soru muydu sizce? Ve şimdi yönettiği toplantı ve ardından yaptığı açıklama ne ifade ediyor?
Karikatürize etmek istemiyorum, hele insan sağlığı ile ilgili bir konuda asla. Ama…
Ama yakışıksız bir durumla karşı karşıyayız.
Yıllardır piyasa güzellemesi yapan, liberal ekonomiye inanan ekonomist televizyon kanalına çıkmış “ilaç tekellerinin oyunu” bu diyor. İlaç satacak, insanları aşı ile kazıklayacaklarmış. Vay korona vay! “Sağlık ticaret konusu olur mu” diye haykırıldı, “parasız sağlık hizmeti” diye eylemler yapıldı yıllar boyu.
Virüsün yapısı, bulaşma yolları, alınacak önlemler, kaynağı, tedavisi, aşısı… Bütün bu başlıklar bilim insanlarının işi.
El temizliği kadar önemli, bilgi kirlenmesinden korunmak. Bu kirliliğe katkı koymak niyetinde değilim.
Öte yandan…
Son salgınla birlikte ortaya çıkan “toplumsal iklim” ile ilgili bir şeyler söylemenin zamanı geldi, geçiyor.
Haberin başlığı: Ağlarına 7 metrelik köpekbalığı takıldı. Balığın çenesini tutup poz verene bakıyorsunuz, ardından balığa ve adamın boyunun en az 3 metre olduğu sonucuna varıyorsunuz. Yılda üç-beş kez böyle yılan, köpekbalığı haberi çıkar memleketin hür ve özgür basınında; “yaklaşık on metre…”
Kemal Okuyan'la İdlib saldırısı sonrası durumu konuştuk.
Erdoğan’ın Putin’le önümüzdeki hafta Moskova’da görüşeceği açıklandı ama Suriye’den yoğun çatışma haberleri geliyor. En son TSK’ya ait bir insansız hava aracı ve iki Suriye savaş uçağı düşürüldü. Gerilimin kontrolden çıkma olasılığı var mı?
Fenerbahçe yıllar sonra sahasında Galatasaray’a kaybedince taraftar Başkan Ali Koç’u istifaya davet etmiş. Davet etmiş derken, hararet ve hakaret eksik olmamış elbette. Ve bir noktada Türkiye’nin en güçlü patronu küfürlere dayanamamış, protokol tribününden aşağıya atlamış, bir anlamda halka inmiş!
AKP iktidarı Suriye’de İsrail ile aynı safta. Açıklamalarına bakılırsa İsrail’in derdi Suriye’de İran varlığını ortadan kaldırmak. Lakin İran’ın siyasi ve askeri desteği Suriye için yaşamsal. İsrail’in çoğu kez İran ile ilgisi olmayan hedeflere de yönelttiği füze saldırıları, Esad’ı zayıflatıp düşürmek için yanıp tutuşan Erdoğan’ın elini güçlendiriyor.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'la Erdoğan'ın meclis grubunda yaptığı konuşmanın hemen ardından Suriye konusundaki gelişmelerle ilgili konuştuk.
Erdoğan Suriye Ordusu’nu kastederek, Türkiye’nin gözlem noktalarına müdahale edilirse rejim güçlerine her yerde sert karşılık verileceğini söyledi. Bunun anlamı ne olabilir?
“Siz Ankara’da Irak askeri görmek ister misiniz?”
Yıllar önce ABD’nin Irak’ı işgali öncesinde, henüz Türkiye’nin bu kanlı oyuna aktif olarak katılıp katılmayacağı belirsizken Türkiye Komünist Partisi bu soruyu sormuş ve yaygın bir afişleme gerçekleştirmişti. Soru çok etkili, çok sarsıcıydı.
Deprem oldu, binalar yıkıldı, Elazığ ve Malatya’da enkaz altında kalan onlarca kişi yaşamını yitirdi, on binlerce yurttaşımız kış gününü sokakta geçirmek zorunda kaldı. O sırada İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Elazığ’a geldi ve kısa bir süre sonra ailesiyle birlikte Palandöken’e kayak tatiline gitti.
“Depremi siyasete alet etmeyin…” Evet, bir kez daha böyle dediler. Böylece dış politikadan, ekonomik krizden, su taşkınından orman yangınından, hızlı tren kazasından sonra depreme de siyaset bulaştırmamak gerektiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bakanlarımız, bakan olmayanlarımız, Devlet beyimiz, devletsiz beylerimiz herkes böyle emrediyor.
Kış azıcık geç geldi, doğalgaz ve elektrik faturalarının sevimsiz yüzü Ocak’ta kendini gösterdi. Su, elektrik, doğalgaz, telefon derken insanların sabit ödemeleri kira giderine yakın rakamlara ulaşıyor. Herkes şaşkın, yıllar önce temiz ve ucuz diye pazarlanan doğalgazdan kaçış sürüyor, büyük kentlerin birçoğunda hava kirliliği ciddi bir sağlık sorunu haline gelmiş durumda.
İnsanın insanı sömürmemesidir komünizm; insanlar arası eşitliktir, insanın özgürce gelişmesidir. Komünizm insanlığın bugünkü ahmaklık ve barbarlıktan kurtuluş yoludur.
Sosyal medya kültürünün hırpaladığı ünlülerden Cem Yılmaz’ın sosyal medyanın sahte bir “kutuplaşma” hissi yarattığı ve bu hissi gerçek hayata dayatmaya başladığı iddiası üzerinde durulmaya değer. Bu yaklaşıma göre, toplum farklı düşüncelere, farklı yaşam tarzlarına daha hoşgörülü ancak sosyal medya gerilimi yükseltiyor hatta bazen yoktan var ediyor.
“Ortadoğu’nun tek laik ülkesi” denirdi Türkiye için bir zamanlar; övünmek için bir vesileydi. Tam olarak doğru değildi bu söylenen, örneğin Suriye de pekala laikti, Türkiye’deyse laiklik oldukça uzun bir süre boyunca kemirilmiş, zayıf düşürülmüştü.
Kemal Okuyan'la, Türkiye Komünist Partisi'nin 100. yılını, bölgesel gerilimleri, İran'ı ve 21. yüzyılı konuştuk. "TKP yenilenecek mi?" sorusuyla başladığımız söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.
Ukrayna’ya ait yolcu uçağının İran’ın hava savunma sistemlerince ateşlenen bir füze tarafından vurulduğu ortaya çıktı. ABD ve müttefiklerinin bu olayı fırsat olarak değerlendirecekleri açıktı. Nitekim çok yönlü bir operasyon hemen başlatıldı.
Bugün çalışan gazeteciler günü… Boyun eğmeyen, üreten, gerçeği kovalayan, bütün bunları yaparken köle ücreti alan, tutuklanan ya da işsiz kalan tüm basın emekçilerine selam…
Dijital dünyanın editörlerine de selam!
İran ABD ile açık ve doğrudan bir savaşa girebilir mi?
Gencecik insanlar ölüyor, gündem oluyor kaçınılmaz, sonra birirleri çıkıyor “siyaset karıştırmayın” diye ahkam kesiyor.
Karıştırmayalım, oldu!
Eğitimin içine edilecek, okullardan cehalet ve soygun fışkıracak; siyaset yapmayacağız.
Doğalgaz faturasını ödeyemeyen on binlerce kişinin aboneliği kışın ortasında iptal edilecek; siyaset yapmayacağız.
Yerli uçak, yerli araba, en büyük havalimanı, kanal, köprü… Böyle gidiyor. İçeride despot, dışarıda yayılmacı, ekonomide halkın sırtına binmiş bir siyasi iktidar yaptıkları ve yapacakları ile böbürlendikçe insanların “bunun neresi yerli” demesi, “beceremezsiniz” diye diklenmesi doğal karşılanmalı.
Bir tezkere daha Meclis’te. AKP ve MHP’nin iradesi Libya’ya asker gönderilmesine yetiyor, dolayısıyla Meclis’teki oylama bir formalitenin ötesinde anlam taşımıyor. Artık bu türden oylamaların tarihe not düşülmesi açısından bile bir hükmü kalmadı. Sadece, hayır oyu verenler, bu yanlışın peşinden gitmemiş olacak. O kadar.
Peki yanlış ne?
"Sizlere binlerce kilometre duble yol yaptım” dedi. Dedi ve sıralamaya başladı…
“Milletim için yeni bir anayasa yaptım. Açılımlar, çözüm süreçleri…”
“Köprüler yaptım en uzunundan.”
“Boğazı altından üstünden geçtim, iki kıtayı bağlayan raylı sistem yaptım.”
“Hızlı trenler yaptım, bazısı kaza yapsa da.”
“Sizin hükmünüz yok” demek istiyorlar. Karar vermişler mutlaka yapacaklarmış. İtiraz edenler çatlasa da patlasa da! Kendi açılarından haklılar, şimdiye kadar karar verip ilan ettikleri birçok şeyi yaptılar. Belli ki Marmara ile Karadeniz arasında bir su yolu açmak için yanıp tutuşuyorlar. İlla deneyecekler…
Kuyruğa girdiler, “değerli konut vergisi”nin ne kadar kötü bir fikir olduğunu yazıyorlar. Ertuğrul Özkök, Mehmet Barlas, Ahmet Hakan ve diğerleri… Değeri 5 milyon ve üzeri olan konutlardan binde 3 ila binde 10 arasında vergi alınmasını öngören yasaya itiraz ediyorlar.
Uludağ’da iki dağcı kayboldu… Başlık buydu.
En yakın dostlarımdan, yoldaşlarımdan birini yitirdikten sonra dağcı haberleri içimi ürpertir oldu, yine aynısını yaşadım. İsim hafızam bir felaket, okuduğum isimler bana bir şey anlatmadı. Oysa bir gün önce sormuştum Efe’yi, Efe Sarp’ı arkadaşlara… “Tanıyor musunuz” diye…
Bir ara Avrupa Birliği’ne uyum yasaları çıkartılıp duruyordu. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin söz konusu olmadığını bile bile ülke ekonomisini uluslararası tekellerin mutlak egemenliğine sokuverdiler.
Ziraat Bankası’nın Simit Sarayı’nın yüzde 51 hissesini satın alarak kredi batağındaki şirketi kurtarmasına büyük tepki var. “Koca banka simit satar mı” deniyor, “yandaş şirketler ihya ediliyor” deniyor, “bankaların içi boşaltılıyor” deniyor. Fazlası da denir, büyük para 500 milyon dolar. Şöyle ki, bu parayla neredeyse 5 milyona yakın kişiye bir yıl boyunca her gün simit verilir.
2019'un sonuna yaklaştığımız sıralarda TKP üç büyük kentte düzenlediği büyük salon toplantıları için çağrı yaptı. TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'la İstanbul, Ankara ve İzmir'de düzenlenecek “Umuda, Örgütlülüğe, Halkın Şölenine Çağrı” etkinlikleri ile Türkiye ve dünya siyasetindeki "yeni" gelişmeler üzerine konuştuk.
“Sol ne zaman birleşecek” diye soruyordu birisi… Beriki “solun halktan kopuk olması”ndan şikayetçiydi… “Lider yok” diyordu bir başkası, şöyle heyecan uyandıracak yeni bir yüz, yeni bir yaklaşım… “Eskiye saplanıp kalmamalı”ydı “yeni yüz” arayanı destekleyen bir ötekine göre… Kimisiyse “İngiltere’yi örnek alıp Corbyn’i incelemek gerekir” düşün
İç politika yazmak için oturdum yazıya, sonra ekrana bir haber düştü. Hadımköy’de bir motosikletli kurye TIR’la otomobil arasına sıkışarak yaşamını yitirmişti. Haber buydu, iç(eriksiz) politikanın cehenneme kadar yolu vardı.
Milletvekili aracına neden çakar lamba takma ihtiyacı hisseder, pek çok kişi gibi ben de anlamadım. Hoş, halkımızın çakar lambalara gıcık olması için milletvekillerine gereksinim yok. Otoriteye boyun eğme alışkanlığı olsa da insanlarımızın, bir tür otoriteyi temsil eden ama öte yandan çakma olup olmadığından da emin olunmayan çakarlı araçlara öfkeyle baktığı malum.
Savaş tehlikesi var diyor uzmanlar…
Tehlike? Savaş günümüzün gerçekliği… Savaşlar sürüyor olanca yıkıcılığıyla. Yeryüzünde onlarca noktada sıcak çatışma yaşanıyor. Bunların bir bölümünde Türkiye taraf.
Tehlike bu çatışmaların daha kapsamlı ve genel bir savaşa dönüşmesinde. Ve evet, böyle bir olasılık var.
Neden?
Erdoğan’ın parti kurmaktan vazgeçmesi için yolladığı hatırlı kişilere Ahmet Davutoğlu’nun “artık çok geç” dediği söyleniyor. Parti kurulacak besbelli. AKP’nin memleketin ekonomisine, dış politikasına, eğitimine, sağlığına yaptığı tahribatın sorumlularından biri olarak insanlara “yeni” ne sunacağı kuşkusuz merak konusu.
“Zenginler varlıklarının bir bölümünü yoksullara dağıtsa dünyada aç ve açıkta kimse kalmaz.” Bu düşünce oldukça yaygındır. Hayırsever iş adamlarını hayırla anmak da…
“Eleştiriler, kızımızın geri dönmesini sağlamayacak…” İçişleri Bakanı aynen böyle dedi.
Yerden göğe kadar haklı.
Soner Yalçın termik santrallere filtre takılmasını erteleyen düzenlemenin Erdoğan tarafından veto edilmesine “AKP’deki Derin Güç” başlıklı yazısında değinerek, AKP içinde ciddi gerilimler olduğunu, bu nedenle Erdoğan’ın vetosunu bir danışıklı dövüş olarak göstermenin yanlış olacağını vurgulamıştı. Duyduğum kadarıyla Sözcü’deki bu yazıya sosyal medyada tepki gösterenler olmuş.
Mahalle fena karıştı. Emperyalist dünyayı İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra az çok uyum içinde tutan düşman Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra işlerin bu noktaya geleceği belliydi. Rekabet kızıştıkça kızıştı ve ABD’nin hegemonyası zayıflayıp Rusya ve Çin’in ağırlığı daha fazla hissedildikçe her kafadan bir ses çıkmaya başladı.
Hatırlayalım, Erdoğan 2016 yılında “ucube inşaatlar yaptık, bu ucube inşaatlarla maalesef İstanbul'umuzun o güzelliğine bizler yanlışlık yaptık” demişti. Bu bir halkla ilişkiler hamlesiydi kuşkusuz.
Bilenler elbette vardır ama Tata’nın kedigillerden bir hayvan olabileceğini ve benim iki yırtıcı hayvan arasındaki dostluğu anlatan bir yazı hazırladığımı düşünenler de çıkabilir.
Sonuçta bir “yırtıcılık” var anlatacaklarımda ama doğada değil de insanın insana yaptıklarında…
AKP Genel Başkan Vekili Numan Kurtulmuş darbecilerin ismini kazıyalım demiş. 1960, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan hepsini saymış.
İsimler nasıl kazınacak?
Meydanlardan, caddelerden, parklardan, okullardan darbecilerin adı silinecek.
Hay hay…
“Duayen gazeteci Rahmi Turan bu hatayı yapmamalıydı…”
Eski notlarımı karıştırıyorum… Gazete haberlerine, makalelere, kitaplara düşülmüş notlar bunlar.
Çok konuşmuş ama hiç boş konuşmamış, çok yazmış hep kendini okutmuş, sürekli mücadele etmiş asla boyun eğmemiş, başarısızlıkları geçici olmuş, son nefesine kadar yenilmemiş. Kafası dik, alnı açık ölmüş.
Okulları harem-selamlık düzene geçirmek, hastanelerde kadın hekim-kadın hasta sistemini yerleştirmek, toplu ulaşım araçlarında kadınlarla erkekleri ayırmak ve benzeri ideolojik hedefleriniz olsa ve de buna karşı toplumda aşamadığınız bir direnç ortaya çıksa…
Ne yapardınız?
Muharrem İnce kimseye haber vermeden Erdoğan ile görüşmek için Saray’a gider mi? Siyasetin mantığı açısından bu son derece anlamsız olurdu; Muharrem İnce de “gitmedim” diyor, tersini iddiayı ortaya atanlar kanıtlamak durumunda. Kanıtlanmıyorsa ya giderek daha da pespayeleşen düzen siyasetinde yeni bir tezgahla ya da kontrolden çıkmış bir üfürmeyle, bir dedikoduyla karşı karşıyayız.
Trump Erdoğan’dan yüksek koltuğa oturunca “emperyalist zihniyet”, sandalyeler eşitlenince “değer verdiler”…
Ermeni tasarısı bir ülkenin Meclis ya da Senatosundan geçti mi “emperyalizm”, askıya alınınca veya reddedilince “tokat gibi yanıt”…
Sınıflı toplumda yaşıyoruz. Ezen var ezilen var, sömüren var sömürülen var, patron var işçi var, zengin var yoksul var. Sonra eğitim imkanı elde etmişi var eğitimsiz kalan var, emek hırsızlığıyla geçineni var geçinmek için iş bulamayanı var. Bir toplum sınıflara bölünmüşse, o toplumda sorun, dert, kötülük eksik olmaz.
Lübnan, Irak ve İran’da gösteriler hız kesmiyor. Hong Kong’da düzen sağlamakta zorlanıyor Çin Halk Cumhuriyeti. Bolivya’da sokak şiddetini arkasına alan darbe şimdilik başarıya ulaştı.
Minibüste şortlu kadına saldırdı, mahkemede “meczubum” dedi.
Gebze’de Atatürk büstüne baltayla girişti, meczup çıktı.
İsrail Konsolosluğu’na bıçakla girmeye kalktı, devrimci olsaydı hapı yutmuştu. Dinciymiş, Valilik “meczuba benziyor” diye açıklama yaptı, mesele çözüldü.
Diyarbakır’da el ele yürüyen çifte sille tokat girişti, babası meczup olduğunu açıkladı.
AKP’nin “Yeni Osmanlı” projesiyle hareket ettiğini söylediğimizde alay edenler olmuştu, bazıları da kendileriyle alay ettiğimizi düşünüp “dalga mı geçiyorsunuz” demekteydi. Türkiye’nin bölgesel iddialar taşıyabileceğine, yayılmacı bir doktrini açıktan savunabileceğine ihtimal vermeyenler ne AKP’yi ne piyasanın kurallarını ne de dünya ölçeğinde yaşanan derin sarsıntıyı anlamıştı.
Türkiye sağcısı (yalnızca Milli Görüş geleneği değil) Cumhuriyet’i içine hiç sindirmedi. Bir bölümü mecburen kabullenmiş gözüküyordu.
Bu genel kuraldır, devrimlerin maddi altyapısı zayıflasa da, ideolojik etkileri sürmeye devam edebilir, hatta dokunulmazlıkları da…
Devrimin meşruiyet kaynağı kendisidir!
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Uluslararası Komünist ve İşçi Partileri Toplantısı'nın ardından soL'un hem toplantıya hem de uluslararası siyasetteki gelişmelere ilişkin sorularını yanıtladı.
Çevrenizde ille vardır böyleleri... Etrafa mutsuzluk saçar, hiçbir şeyi beğenmez, bir lütufmuşçasına el uzatır, canı istediğinde küser, canı istediğinde konuşurlar. Çevresindekiler onlar tatmin olduğunda bayram eder, hâl hatır sorduklarında sevindirik olur. Öyle bir noktaya gelinir ki, bu tipleri memnun etmek için olmadık işler yapılmaya başlanır.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, soL'un 99 yıl sonra TKP'nin dünü ve bugünü hakkındaki sorularını yanıtladı.
Türkiye Komünist Partisi bugün 99 yılı geride bırakmış oldu. Bütün bu yılların ardından, 2019 yılında Türkiye Komünist Partisi için ne söyleyebilirsiniz?
“CHP olarak biz bir erken seçim çağrısı yapmayacağız. Türkiye’nin ekonomik bunalımdan geçtiğini artık hepimiz kabul ediyoruz. Böyle bir ortamda seçime gitmeyi doğru bulmuyoruz. İktidar ‘Ben bu sorunu çözeceğim’ diyor. Onlara zaman tanımak lazım. Gerçi 17 yıldır ülkeyi yönetiyorlar bu hale getirdiler ama bu halden bakalım çıkaracaklar mı çıkarmayacaklar mı? Vatandaş bunu görmeli.”
Meral Akşener “biz mıntıka temizliği yaptık, onların işi kolaylaştı” sözleriyle parti kurma hazırlıklarını sürdüren Babacan ve Davutoğlu’na “şimdiye kadar nerdeydiniz” diyenlerin arasına katılıverdi. Kibar davranmış, halbuki AKP ile yollarını ayırmaya karar verenlere “hadi ordan, muhalefette size ekmek yok” tepkisini veren epey kişi oldu.
Bir hükümetin iç politikası dış politikasından tamamen farklı bir doğrultuda gelişebilir mi? Esas itibariyle halk düşmanı olan bir siyasi iktidar, uluslararası alanda mazlumların, yoksulların çıkarlarını savunup, dünyadaki eşitsizliklere karşı konum alabilir mi?
Kestirme yanıt yanlışa götürse de, hemen her örnek için geçerli bazı önermeleri baştan sıralayabiliriz.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, TKP'nin 23 Haziran sonrası yaptığı etkinliklere, İmamoğlu tartışmasında partiye yönelen tepkilere, muhalefetin kullandığı 'AKP diline' ve önümüzdeki dönemde siyasetin nasıl bir seyir izleyeceğine ilişkin soL'un sorularını yanıtladı.
“İyi” adıyla parti kurulduğunda gidişat belliydi. Yalnız Türkiye’de değil, dünyanın hiçbir yerinde kapitalizm yeni bir umut yaratamıyor, insanları heyecanlandıracak çıkış yolu gösteremiyor.
Fazlasıyla obur, ne buluyorsa silip süpürüyor, içine alıyor. Türkiye siyasetinde ne varsa, önüne ne çıkarsa…
CHP şimdilik merkezde duruyor veya durduğunu sanıyor.
MHP’nin yarısı İYİP çoktan beridir orada. Birkaç gün önce ülkücülerin “demokratları” da sıraya girmiş, öğrenmiş olduk.
HDP var. Bazen yoksa da, kimi zaman da yokmuş gibi yapsa da, bütün önemiyle…
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, TKP'nin 23 Haziran seçimlerine ilişkin kararına dair soL'un sorularını yanıtladı.
Okuyan, "İnsanlar aydınlanmacı, yurtsever, cumhuriyetçi duyarlılıklarını bir kenara atabilirler, biz atmayacağız. Kimseye bir borcumuz yok ayrıca TKP medya goygoyuyla, mahalle baskısıyla yönetilecek bir parti değil" dedi.
Uzun bir Haziran olacak. Herkes İstanbul seçimlerine odaklandı, anketler yayınlanıyor, şöyle çalışılacak, adayların stratejisi böyle filan… Oysa Türkiye’de siyasi dengeler açısından 23 Haziran öncesindeki süreç, en az seçimin kendisi kadar önem taşıyor. Belki seçimin kendisi bir teferruata dönüşecek…
Dolduruşa, mahalle baskısına, kolaycılığa alıştırılmış Türkiye’nin siyasal ikliminde, bir partinin YSK’nın kararının üzerinden henüz birkaç saat geçmişken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayını geriye çekmesi, boykot çağrısı yapması ve bu çağrının yaygın kabul görmemesi durumunda kararını gözden geçireceğini açıklamasının ne anlama geldiği doğal olarak herkes tarafından anlaşılmadı, anlaya
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, İstanbul seçimlerinin iptali ve TKP'nin dün yaptığı açıklamaya ilişkin soL'un sorularını yanıtladı.
Okuyan, "Boykotu bir ihtimal olarak bile gündemden düşüren her yaklaşım, Erdoğan'a cesaret verir. 'Boykot Erdoğan'ın ekmeğine yağ sürer' diyenler kendilerini bir anda hukuksuz bir seçim için Erdoğan'a güç verirken bulabilir" dedi.
Papatya falı gibi, seviyor-sevmiyor-seviyor-sevmiyor; normalleşecek-normalleşmeyecek; seçimi tekrarlatacak-tekrarlatmayacak… Türkiye Erdoğan’ın kararını bekliyor!
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, Kılıçdaroğlu'na yumruklu saldırıyla daha da artan siyasi gerilimi ve o yumruğun ardında yatan gerçek nedenleri anlattı.
Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, soL Haber ve Boyun Eğme’de yayınlanmak üzere sorularımızı yanıtladı.
Seçimlerden kısa bir süre sonra TKP’nin yayımladığı çağrının, rutin bir “katılın” çağrısı olmadığını, üstelik sadece seçim sonuçlarının değerlendirilmesi ile geliştirilen bir yaklaşımdan söz edilemeyeceğini görmek zor değil.
Başlık da kimseyi yanıltmasın, önce TKP’den söz edeceğim, partimizin kendisini kandırmaması gerektiğinden. 31 Mart seçimlerinde sosyalizm mücadelesi açısından bazı mevziler kazanıldığı, bir psikolojik eşiğin aşılmakta olduğu ortadadır, içinde olduğumuz bir ittifakın TKP kimliğiyle Dersim Belediye Başkanlığı’nı alması çok önemlidir elbette.
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, 31 Mart seçim sonuçlarını soL'a değerlendirdi. Ankara ve İstanbul'da seçimleri Millet İttifakı adaylarının kazanmasını değerlendiren Okuyan, "Değişiklik iyidir diyeceğim ama o kadar. İnsanların sevincine, umutlanmasına laf söylemek gibi bir tutumumuz olmaz ancak bu tablodan umut çıkarılmasına ortak olacak değiliz.
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, seçime bir gün kala soL'un sorularını yanıtladı.
Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, iç ve dış gündemdeki konuları, soL'a değerlendirdi.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan'ın pazartesi röportajlarında bu hafta ABD'nin Venezuela'ya yönelik saldırıları, Küba'daki anayasa referandumu, ABD'nin Küba'ya tehditleri, yerel seçim sürecinde TKP'nin çalışmaları, Güngören adayı Fatma Akın'ın başının örtülü olması nedeniyle sosyal medyadaki tartışmalara ilişkin sorularımızı yanıtladı...
“CHP kapansın” diye konuşmuş DSP’li bir yönetici. Gerekçe olarak CHP’nin sağa kaymasını, sağ partilerle ittifakını göstermiş. “CHP gereksizleşti” demiş.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan pazartesi röportajlarında bu hafta CHP'deki aday tartışmalarına, Mustafa Sarıgül krizine, ÖDP'li Alper Taş'ın CHP'den aday olmasına ve TKP'nin seçim çalışmalarına ilişkin sorularımıza yanıt verdi.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan pazartesi röportajlarında bu hafta Venezuela'ya yönelik yeni saldırılarıyla, Türkiye’de konuya ilişkin tartışmaların Maduro’nun diktatör olup olmadığı üzerinden sürdürülmesine, AKP'nin Maduro'ya desteğine ilişkin sorularımızı yanıtladı.
Vahdettin hain değildi, çünkü temsil ettiği ve çürümekte, çökmekte olan bir düzeni ayakta tutmak için yol arıyordu.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan pazartesi röportajlarında bu hafta Fazıl Say ile Erdoğan'ın konser buluşması, iktidarın "normalleşme" hamleleri ve seçimlere ilişkin sorularımızı yanıtladı.
“İnsanı Mozart dinlemeye zorlamak faşizmdir... Bira iç baskısı faşizmdir... Başörtülü hanımlarımıza yapılan faşizmdir…”
Bu hafta faşizmin tanımına böyle katkılarda bulundu Erdoğan... Mozart ve birada az-çok Almanyalılık var, faşizm denince de ilk akla gelen Almanya zaten...
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan pazartesi röportajlarında bu hafta yerel seçimlere ilişkin sorularımızı yanıtladı. Düzen partilerinin AKP'nin karşısına yine AKP'li adaylarla çıktığına dikkat çeken Okuyan, bunun insanların karamsarlığını artırmaktan başka bir sonucu olmadığını vurguladı.
İsrail’in “derin” gazetesi Haaretz de yazdı, Erdoğan gözünü Hindistan’daki Müslüman nüfusa dikmiş durumda.
Sebep?
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan pazartesi röportajlarında bu hafta emperyalist sistemde biriken gerilim başlıklarını ve bunların 2019'a neler devredebileceğini değerlendirdi. Okuyan ayrıca ABD'nin Suriye'den asker çekme kararı ve bu karara karşı başlatılan "çekilme" kampanyasıyla ilgili soruları da yanıtladı. Okuyan'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
“Neden şaşırdınız” demiş Trump. Haklı, başından beri “Suriye’den çekileceğiz” diyordu, kısa süre önce de “IŞİD’in işi bitiyor, eve döneceğiz” türünden bir laf etmişti.
Ama herkes şaşırmış görünüyor ya da şaşırmış gibi yapıyor!
Papağanına işkence eden adamın katıldığı yarışma programını merak ettim, on dakika dayanabildim. İşkencenin değişik türleri var, o program da bayağı bir işkence. Acun’un marifetiymiş program, herkes birbirine eziyet çektiriyor.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan pazartesi röportajlarında bu hafta yaklaşan yerel seçimler konusunda sorularımızı yanıtladı. Okuyan'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Türkiye’nin bir kez daha seçim atmosferine girmesiyle birlikte 2019’a dair umut arayışlarında seçimler işaret edilmeye başlandı. Sizce de 2019’da değişim mümkün mü?
“Gezicilerin kafasını kesmeli” dedi biri… İçişleri Bakanlığı’nın raporları var, 2013’teki Haziran Direnişi’ne tüm Türkiye’de on milyonu aşkın kişi katılmış. Adamın fantezisi bu, hepsini kesecek. Cinayeti, katliamı geçmiş, soykırım sınırlarını da aşıyor. Karanlığın aydınlığa galebe çalması, ezilenlerin bastırılması için insanlığı milyon milyon kurutacak.
Sözcü’ye “FETÖ üyesi olmamakla birlikte FETÖ’ye hizmet etmek” suçlamasıyla dava açıldı. Tam anlaşılmıyor ne dendiği ama çıkartabildiğimiz kadarıyla Sözcü’nün Gülen karşıtı manşet ve haberleri de bu iddiaya kanıt olarak sunulmuş. Küfrettiklerine göre aralarında bir işbirliği var!
Bu ülkede askerler on yıl ara ile darbe yaptı, kontrgerilla cinayetlerine faili meçhul adı takıldı, CIA aklıyla katliamlar gerçekleşti, ve dahi CIA aklı olmadan da katliam yapılır hale gelindi, bütün bunlar halk uyanmasın, hakkını aramasın, sömürü ve talan üzerine kurulu bu düzen değişmesin diye yaşandı.
Fransa’yı sarı yelekliler sardı, Macron sarsıldı.
Bu türden patlamalar beklenmeli; yeni örneklerle illa ki karşılaşacağız. Kapitalizm insanlığa hiçbir şey veremiyor; milyarlarca kişi ne bugün mutlu ne de yarından umutlu. “Bu böyle gitmez” bütün toplumları sarıyor ama toplumların nereye gideceğine, gitmesi gerektiğine ilişkin bir netlik bir türlü sağlanamıyor.
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan bu haftaki röportajında, önümüzdeki ay 60. yılı kutlanacak olan Küba Devrimi ve dünya komünist hareketinin güncel durumuyla ilgili sorularımızı yanıtladı.
Önümüzdeki hafta üç büyük kentte Küba ile dayanışma etkinlikleri gerçekleşecek. Bu etkinlikler hangi kapsamda düzenleniyor?
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan pazartesi röportajında bu hafta hem Ovacık Belediye Başkanı Fatih Maçoğlu'yla hem de yerel seçimlerde partinin politikasıyla ilgili sorularımızı yanıtladı:
1919’da Anadolu’da kişilerin, liderlerin önemini azaltacak yaygınlıkta bir halk hareketi yoktu. Birinci Dünya Savaşı yoksul köylü yığınlarını fazlasıyla yormuş, hırpalamıştı. Galip devletlere karşı kıt kaynaklarla sürdürülecek bir silahlı mücadeleye halkın ikna edilmesi için kararlılık gösteren birileri gerekiyordu.
Yıl 1927. İsviçre’nin Cenevre kentinde Silahsızlanma Konferansı’nın Hazırlık Komisyonu toplanıyor. O ana kadarki benzer toplantılarda havanda su dövülmüş, Birinci Dünya Savaşı’ndaki yıkıma karşın, İngiltere, Fransa, Almanya gibi güçler adeta silahlanmanın ve savaşın kaçınılmazlığını kanıtlayarak kapatmıştı görüşmeleri.
Kemal Okuyan pazartesi röportajlarında bu hafta, 2 gün sonra 101. yıldönümüne girilecek olan Ekim Devrimi üzerine sorularımızı yanıtladı. Okuyan'ın soL'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
7 Kasım günü Ekim Devrimi’nin 101. yılı kutlanacak. Kutlanacak bir şey kaldı mı?
Kemal Okuyan'la haftalık röportajlarda bu hafta 29 Ekim'i konuştuk. Okuyan, "1923’le hesaplaşıyorlar, cumhuriyetle hesaplaşıyorlar ve devrim fikrinin bir bütün olarak meşruiyetini ortadan kaldırmak istiyorlar. Yol arkadaşları 1923’ü tepeden inme olarak itham eden liberallerdi, şimdi bu ittifak bozulmuş gibi duruyor ama onlar birbirlerinden tamamen kopamazlar.
Bir süredir konuşulan oldu ve Erdoğan Bahçeli’ye “kenarda dinlen” dedi. Konuşulan, Erdoğan’ın ABD ile ilişkileri düzeltmek için türlü hesaplar yaparken, hem azıcık “özgürlükçü” takılacağı hem de Kürt sorununda sadece “terörle mücadele”nin dilini kullanmaktan vazgeçeceğiydi.
Kemal Okuyan'la haftalık röportajlarda bu hafta Kaşıkçı cinayetini konuştuk. Okuyan bu cinayetin şüphe uyandıracak şekilde işlendiğini belirterek sürecin kaybedenlerinin Trump ve Suudi yönetimi olduğunun altını çiziyor.
Okuyan'ın soL'un sorularına verdiği yanıtlar şöyle: