Yerel seçimlere doğru...

Halk açısından “seçim güvenliği” kuşkusuz hileye hurdaya karşı uyanıklıktan ibaret olamaz. Seçimden daha zayıf, daha umutsuz çıkmayı engellemek de bir tür “güvenlik” çalışması… Her şeyin başı ve sonu olmasa da halk seçimden daha güçlü çıkmalı, bunun yolunu bulmalı.

Önce yerel seçim var.

Kimse bu saatten sonra “oylar bölünmesin” düsturuyla söze başlamamalı. Bunu biz söylemiyoruz, en başta CHP seçmeni söylüyor. Türkiye tarihinin en önemli kalkışması sırasında “hükümet istifa” politikası geliştiremeyen, biber gazıyla boğuşan milletvekillerini siyasetsiz bırakan partinin seçmeni… Herkes biliyor ki “oylar bölünmesin”den şimdiye kadar ne umut çıktı, ne örgütlü bir halk.

Hem, yerel seçimlerde, elinde kalan tek koz “yüzde 50” edebiyatı olduğu için, AKP’nin oy oranındaki düşüşe odaklanılacak kaçınılmaz olarak. Düşüşün, hangi partilere dağıldığından bağımsız olarak, miktarı önemli olacak.

Sonra, bazı kentlerde büyükşehir belediye başkanlığı… Bu da önemli.

AKP 2011 seçim sonuçlarının verdiği moralle “Diyarbakır ve İzmir’i alma”yı yeni hedef olarak ilan etmişti. Diyarbakır’da bu şimdilik tam bir hayal. İzmir’de de, CHP’li Büyükşehir Belediyesi’nin bütün çabasına rağmen, AKP’nin işi zor. Bu kentte Büyükşehir AKP’ye, AKP ise CHP’ye çalışıyor! Kocaoğlu, Gülen’e göz kırpıyor İzmirliler “bu ne ya” diyor, akşama varmadan Erdoğan’ın İzmir paşası Binali Yıldırım bir laf ediyor, tepkiler dengeleniyor. Belediye Başkanı Gezi direnişçilerini destekleyen işçileri suçluyor, Erdoğan hemen imdada yetişip direnişçilere hakaret yağdırıyor. Sonuçta AKP İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden daha çok çalıştığı için, İzmir’de AKP’nin şansı iyice azalıyor!

Bir de, eldeki kuşlar da uçabilir. AKP gözünü diğer kentlere dikiyor dikmesine ama Ankara ve İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı pekala kaybedebilir. İşin aslı, biri bile hükümet partisinin kalesine “altın gol” olarak yuvarlanır.

Burada doğal olarak adaylar ve kim ne derse desin CHP’nin tavrı öne çıkıyor. İstanbul için adı geçen adaya bakacak olursak, CHP merkezi bir kez daha “sol oylar çantada keklik, önemli olan sağdan oy almak” mantığıyla hareket etmeye niyetli. Yani sermayenin, cemaatin el altından destekleyeceği, medya kuşatmasını delebilecek bir adayla “vezir düşürme” peşinde CHP.

“Nasılsa eli mahkum” diye iradesi hiçe sayılan sol seçmen Amerikancı ve piyasacı bir siyasetçiyi desteklemenin ahlaki ve siyasi sorumluluğunu kaldırır mı, bunu zaman gösterecek. Ancak gerek Ankara, gerek İstanbul’da AKP adaylarının karşısına çıkacak sağ seçmenden de oy alabilecek, işbilir, Türkiye’deki kamucu, aydınlanmacı birikimi taşıyabilecek, kültürel ve çevresel yıkımı durdurabilecek, halkçı karakterde “birleşik” birer aday bulunamayacağı inancının kendisi bile yeterince ürkütücü.

Yerel seçimler elbette birkaç kentin belediye başkanından ibaret değil. Dedik ya, her şeyin ötesinde umudu ve örgütlülüğü artırmalı seçimler. Bunun da tek yolu var: Sosyalist seçeneğin güçlenmesi, güçlenebileceğini göstermesi.

Geride kalan yıllarda her defasında seçimler, sosyalizm mücadelesi verenlerin enerjisinden çaldı, öyle ki faşizmden, polis teröründen, tarihin karşı-devrimci cilvelerinden korkmayanlar seçimlerden korkar hale geldi.

Halbuki, seçimi fetişleştirenden, her şeyi ona bağlayandan devrimci çıkmaz, seçimden korkandan da…