Yaşasın oportünizm!

Her şey yine kitabına uygun gelişmeye başladı. Suriye’de Esad’ı gerici koalisyonun silah gücüyle devirme planının suya düşmesiyle birlikte ABD’nin bölge politikalarında ciddi bir değişikliğe gideceği belliydi.

Aslında burada “ciddi” vurgusunu gerektiren ne varsa Türkiye ile ilgili…

ABD’nin İran’la görüşmeleri yeni değil, Ahmedinejad döneminde de sayısız üst düzey görüşme yapıldığı biliniyor. Suriye’de ise Esad’ın “işbirliği”ne, belli sınırlar içinde de olsa, açık biri olduğunu geçmişte gördü Obama yönetimi.

Başat emperyalist güç Ortadoğu’da zaten “pragmatist” ve “oportünist” aktörlere alışkındı, ittifaklar politikasını geniş bir aralıkta hayata geçiriyordu ve ödül-ceza mekanizmasıyla herkesi işbirliğine hazır bir noktada tutabiliyordu.

Buradaki sorun, Bush döneminde ABD’nin (kendisi açısından zorunlu nedenlerle) İslam coğrafyasına neredeyse topyekun savaş ilan etmesiydi. Doğal olarak ABD ekseninde saf tutan aktörlerde bir daralma, en azından bir kararsızlık ortaya çıkmıştı.

Amerikan yönetimi, AKP’nin Yeni-Osmanlı politikasıyla bu sıkıntının aşılabileceğini, en azından Müslüman Kardeşler gibi kritik bazı aktörlerin sistemin içine çekilebileceğini ve bu sayede bazı dertlerden tamamen kurtulabileceğini hesapladı. Önemli dertleri olan Suriye ve İran’da risk aldı. Başarısız oldu. Buna risk aldığı bir diğer ülke Mısır’daki başarısızlığı da ekleyin.

Şimdi bu coğrafyada yeniden manyaklarla değil “pragmatistler” ve “oportünistler”le iş yapacağını ilan etmiş durumda. Manyaklık hakkını sadece kendine saklıyor anlayacağınız!

Peki Erdoğan ve partisi, bu yeni duruma ayak uydurabilir mi?

Erdoğan’ın siyasi sicili yukarıdaki üç özellikle de barışık olduğunu kanıtlıyor. Dolayısıyla ABD’nin hemen ve kesin bir çizik atması gerekmiyor AKP liderine. Bununla birlikte, süngüsü düşük bir Erdoğan’ın içeride başarısızlığa mahkum olduğunu, liberallerden ve BDP’den gelebilecek bir desteğin de bu sefer ona yetmeyeceğini, dolayısıyla artık Tayyip’ten kurtulunması gerektiğini söyleyen etkili bir çevre var ABD yönetiminde.

Bu koşullarda Erdoğan, hiçbir şey olmamış gibi devam etmeyecek ve ne kadar “oportünist” ve de “pragmatist” olduğunu gösteren iç ve dış politika jestleri yapmaya yeltenecektir.

Bazı başlıklarda cemaat günah keçisi yapılacak, kabinede genel bir revizyona gidilecek, Mısır’da hiç değilse seçim sonrasında, “Kaka Sisi, yaşa Mursi” inadından vazgeçilecektir.

Erdoğan’ın vazgeçmeyeceği ideolojik ve siyasal olarak sola saldırmaktır.

Gezi’de olduğu gibi liberalleri ve liberalgilleri de içine katarak herkesi içine alan bir saldırı değil de, daha akıllı ve seçilmiş bir saldırı.

Dedik ya, şimdi “Yaşasın oportünizm”, “Yaşasın pragmatizm” dönemi.

Ha, bütün bunlar ABD için yeterli olacak mı, göreceğiz…

ABD her şeye yetebiliyor mu sorusunu da hesaba katarak…