Yandaşlar ortalıktan kayboldu yine

Kemal Okuyan'ın “Yandaşlar ortalıktan kayboldu yine” başlıklı yazısı 15 Ocak 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Son genel seçimlerden, 2011 Haziranı’ndan önceydi. Yaklaşan oy kullanma günü nedeniyle geçici bir politikleşme yaşanan Türkiye’nin sokaklarında iktidar partisi devasa afişler ve sürekli gürültü çıkaran seçim araçlarından ibaretti. Vatandaş konuştukça söyleniyor, söylendikçe öfke saçıyordu. Oyların neredeyse yarısını alan partinin tabanı adeta buharlaşmıştı. Yalnız büyük kentlerde değil, irili ufaklı birçok yerleşimde AKP hiçbir hayat belirtisi göstermiyor, farklı tonlardan “muhalifler” kendi kendilerine siyaset yapıyordu!

Seçimden sonra, abartılı bir özgüvenle ortaya çıkıverdi yandaş kitle, susma sırası “öteki”lerdeydi. Zaten BDP’liler dışında, AKP karşıtlarında moral filan kalmamıştı, kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Büyük çoğunluk iktidarın ağzından konuşuyordu.

Şimdi yine sustular. Konuşan bir kez daha öfkeliler… Yakın bir tarihte seçim de yok üstelik.

Peki ne oluyor?

Anketlerde hâlâ yüzde 50 civarında dolanan AKP moral üstünlüğünü yeniden kaybediyor.

Yağmurda iyice yoğunlaşan trafikte bunalan taksi sürücüsü durup dururken Gökçek’e verip veriştirmeye başlıyor. Onay beklemeden, “yalnız o değil” diye devam ediyor. Şeytan dürtüyor, “beyefendi böyle konuşmayın, ben AKP’liyim” diye tersliyorum. Aynadan beni kontrol ediyor ve herkesin görüşü, saygı filan gibi şeyler mırıldanıyor şaşırarak. Fazla uzatmadan “yok diyorum, ben de senin gibi düşünüyorum”. “Zaten anlamadım” diyerek gülümsüyor. Uzun süre olmuş AKP’li olduğunu söyleyen biriyle karşılaşmayalı. Ulus’un taksisi, “kemalist elitler”in mekanlarından değil yani… Durakta 28 aracın olduğu bilgisini veriyor, “bunları destekleyen tek bir kişi yok” diyor. Önceki seçimi soruyorum, “yarısı sonradan geldi” diye yanıtlıyor. Ama verenler olmuş ampulcüler dediği hükümet partisine. Şimdi gıkları çıkmıyormuş. Söylediklerinin “taksiye hiç binmeyenleri” de kapsadığını özellikle belirtiyor. Keçiören’de oturuyormuş, “emin ol düne kadar her fırsatta helal olsun Tayyip’e ne güzel konuştu diyenlerin gıkı bile çıkmıyor” diyerek pekiştiriyor gözlemlerini.

“Peki nerede bunlar, her seçimde oyların yarısını götürüyorlar”?

“Utanıyorlar, söyleyemiyorlar ampulcü olduklarını, hatta bazıları benden fazlasını söylüyor, basıyor kalayı”. Böyle yanıtlıyor. 2011’de tam da bunu yazmış, kendi tercihlerinden utanan geniş bir kesimden söz etmiş, bunun toplumsal çürümenin çok özel bir aşaması olduğunu belirtmiştim.

Bu doğruydu… Öte yandan iktidar partisinin yandaşlarını, “güç ve otorite”yi temsil eden pozisyonlar dışında boynu bükük bırakmasına sevinmek gerekiyordu. Dünyanın hiçbir yerinde seçmenin yarısının desteğini arkasına alan bir partiye, sokak bu kadar kolay ve anonim şekilde hakaret edemez, aşağılayamazdı.

Ama burası Türkiye’ydi, AKP kendisine gönül verenlerin utandığı, sesini çıkaramadığı, meşruiyeti ciddi bir biçimde sorgulanan bir parti olmaktan bir türlü çıkamıyordu.

Bu fırsat neden değerlendirilmesin?

AKP’li partisinden utanıyor, gönül rahatlığıyla “ben şuyum” diyemiyor, MHP’li partisinden utanıyor, ana muhalefet partisinin destekçileri partilerinin gidişatını beğenmiyor.

Türkiye solu “meczupluk” yapmadığında ve ilkeli davrandığında sokak nezdinde hiç bu kadar “haklı” olmamıştı. Bunun zaman içinde siyasal bir enerjiye dönüşmeyeceğini düşünenler, gerçekten yanılıyor.

Utanmak da bir erdemdir… Veya, utandıranlar sanıldığından daha etkilidir!