Vatan yahut...

Nâmık Kemal’in Vatan Yahut Silistre’sini okuyan bir liberalin tüylerinin diken diken olduğundan kuşku duymamak gerekiyor. İlkokul müsamerelerine konu olmasından, zamanla suyunun çıkarılmasından, kötü taklitlerinin etrafa saçılmasından ve bizzat kendisinin naifliğinden değil elbette...

Vatan kavramıdır onları rahatsız eden...

Bu nedenle Küba Devrimi’nin Che’nin motosikleti, purosu ve o dayanılmaz gülümsemesinden ibaret olmamasına hayıflanır, Patria o Muerte’nin birçoğumuz için anlaşılmaz şiirinin çağa damga vurmuş bu sloganın üzerini örtmesini beklerler.

Vatan yahut ölüm!

Kübalı “o vatan dediğiniz Batista’dır, işkencedir, siyahlara zulümdür” dememiş, “vatan” kavramını işbirlikçilere, United Fruit Company’nin yerli yöneticilerine, kumarhane patronlarına, Pentagon beslemesi generallere yedirmemiştir.

Yedirtmediği için Küba Devrimi'ni muzaffer kılmıştır.

Tarihte kendi toprağıyla bağ kurmayan, bu bağa yaslanmayan tek bir devrimci atılım olmamıştır zaten. Küba Devrimi de bunun kanıtıdır.
Küba Devrimi enternasyonalisttir, Küba Devrimi Latin Amerikalıdır, Küba Devrimi Kübalıdır. Bugün de devrimci Küba’nın önderleri bilirler ki, bu adanın insanları önce Kübalıdır, sonra bir bölümünü dışarıda bırakarak sosyalist... Ve milliyetçiliğin izine rastlayamazsınız bu ulusal değerlere aşık halkın bilincinde.

Vatan yahut ölüm!

Patriotizm, yurtseverlik aynı sözcükten geliyor, vatanseverlik denebilir, Yurt yahut ölüm de...

Halbuki, insanlığın global değerlerinden söz edecekti Fidel, global köyün ortak sorunlarından dem vuracaktı Raul ki liberalin keyfi yerine gelsin, Che’nin aşklarından söz ederken, araya özgürlük ve enternasyonalizm sıkıştırıversin.

Oysa ağızlarda hâlâ Vatan yahut ölüm!

Çağdışılık...

Çağdaşlık ne?

Dinle uzlaşma! Ulusal değerleri hakir görenler, yurtseverliği kestirmeden ırkçılıkla özdeş kılanlar dinle uzlaşmayı, dinin toplumsal ve siyasal yaşamda elde ettiği yere saygı göstermeyi, kabullenmeyi savunuyorlar. Ulus kavramından çok ama çok önceye ait din kurumunun piyasa ve emperyalizm tarafından bir kez daha iktidara taşınmak istendiği bir dönemde çağdaşlığın liberal zevzekliğin ağzından tarifi bu!

İnanca saygı, inananlara saygı ile din kurumunun elde ettiği mevzileri kabul etmek arasında bir fark var elbette. İlki bir devrimcinin ahlaki görevidir, ikincisi ise ihanet!

İhanete çağdaşlık denecek, ulusal değerlere sahip çıkmaya, yurtseverliğe, yurdunu sevmeye çağdışılık. İyi numara!

Küba Devrimi’nin üzerinden 50 yıl geçti. Vatan diyerek başladılar, vatanı sömürücülerden temizlediler, vatan demeye devam ediyorlar ve vatanları için büyük kavgaya hazırlanıyorlar.

Küba Devrimi, 1991’de Sovyetler Birliği’nin çözülmesiyle içine girdiği ve yıllar sonra aştığı “Olağanüstü Dönem” kadar zorlu bir evreye giriyor. Aslında yalnız Küba değil, bütün Latin Amerika.

ABD’nin Latin Amerika’daki gelişmelere kayıtsız kalmayacağını her fırsatta yazdık. Zamanıdır. İnsanlık tarihine en riyakar başkanlardan biri olarak geçecek Obama’nın gündeminde Latin Amerika’da ABD aleyhine işleyen dinamikleri bastırmak da var.

Sahne açılmıştır Honduras’ta.

Küba’ya karşı 50 yıldır sürmekte olan ablukayı etkisiz hale getirmeye başlayan Chavez Venezuelası Barack Obama’nın ana hedefidir. Küba’nın Latin Amerika dinamiklerine Venezuelasız günlere geri dönemeyecek kadar bağlandığını hesap etmektedir ABD yönetimi. Bir başka deyişle, Karakas’la birlikte Havana’nın da düşeceğini varsaymaktadır.

Tersi zaten bilinmektedir. Chavez Küba’nın otoritesi olmaksızın yapamaz.

İşin gerçeği, kavga Küba’da, Venezuela’da değil, Latin Amerika’nın tamamındadır. Bu nedenle Honduras’taki darbeye karşı Devlet Başkanı Zelaya’nın ülkeye dönmesi için Hugo Chavez sürekli yeni fikirler geliştiriyor. Darbenin meşrulaşmasının Latin Amerika’da on yıla yakın bir süredir tanık olunan gelişmelerin tersine çevrilmesi anlamına geleceğini biliyor.

Sahne açıldı dedik... Latin Amerika’nın en önemli ve siyasi açıdan en olgun gerilla hareketi FARC, Kolombiya dağlarından “Venezuela’nın direnişi benim de direnişimdir” diyor, bu ülkeye dönük bir müdahale olduğunda bütün silahlı gücünü bu müdahalenin karşısına dikeceğini şimdiden ilan ediyor.

Simon Bolivar’ın, Jose Marti’nin Latin Amerika’nın birliği rüyası, bugün ABD’nin tehditleri karşısında gerçek bir karşılık buluyor, ilerici insanlığın emperyalizme direnişi kıta ölçeğine yayılıyor.

Ama yine de vatan yahut ölüm!

Kübalıların dilinden düşmüyor. Artık silinemeyecek bir folklorik öge haline geldiği için değil... ABD ile hesaplaşmanın gerçek zemini olduğu için! Sosyalizm “vatan”a içerildiği için!

Küba neden yıkılmadı sorusunun yanıtlarından biri bu gerçekte saklı.

Tıpkı Küba Devrimi neden muzaffer oldu sorusunun yanıtı gibi...