Unutun 12 Eylül’le hesaplaşmayı

Kemal Okuyan'ın "Unutun 12 Eylül'le hesaplaşmayı" başlıklı köşe yazısı 29 Kasım 2012 Perşembe tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Meclis Darbeleri Araştırma Komis-yonu’nca hazırlanan 12 Eylül raporundaki tutarsızlıklara 26 Kasım’daki yazımda değinmiş, bunun en belirgin örneği olarak da Turgut Özal’ı hem demokratikleşme kahramanı hem de darbe işbirlikçisi olarak gösteren bölümlerden söz etmiştim.

AKP fena paniklemiş olacak ki, taslak rapordaki Özal tutarsızlığına hemen müdahale edilmiş. Dün açıklanan raporda Turgut Özal’ın 12 Eylül darbesindeki rolüne değinen bölümler çıkarılmış. AKP’li Yalçın Akdoğan da Star’daki köşesinde “darbeclik suçlaması Turgut Özal’a büyük haksızlıktır” diyerek “Çankaya’nın halk düşmanı şişmanı”na sadakatini göstermiş.

Böylece 12 Eylül darbe raporu daha az tutarsız hale geldi ama bütünüyle değersiz olma özelliğini koruyor.

Bütün bunları başımıza açan, AKP’ye “yahu bu solcuları oyalamak da, kandırmak da ne kolay, böyle devam edelim” dedirten, ülkeyi faşizan bir yönetim anlayışına taşırken “biz sizin celladınızla da hesaplaşıyoruz” yalanını söyleten “yetmez ama evetçiler” ve “sonuna kadar gidilsinciler”e derin saygılar!

Geleceği unutmak pahasına da olsa “12 Eylül hesaplaşması” yolunda “devrimci” bir inat sergilemenin de olanağı gitti AKP memleketin önüne o kadar büyük bir 12 Eylül karikatürü koydu ki, artık geçmiş olsun.

Bana göre kimse 12 Eylül’le uğraşmasın artık, o hak yitirildi. Bugünkü siyasi iktidarı geriletmeye, yarınki mücadelelere odaklanılmalı. 12 Eylül çok ama çok zarar verdi Türkiye’ye, bu şekilde zarar vermeye devam ediyor.

En kötüsü, 12 Eylül gündemi solu bu sistemin içinde tutuyor, sistemin kurallarıyla tartıştırıyor, tuhaf tercihlere zorluyor.

Örneğin darbenin TBMM’ye ve hükümete karşı yapıldığı tezi neredeyse “ortak payda”ya dönüşmüş durumda. Neden? Çünkü Türkiye solu, çok uzun bir süre boyunca devlet düşmanlığı ile solculuğu, sivileşme ile devrimciliği özdeş gördü. Düşülen bu tuzaktan bir türlü çıkılamıyor.
12 Eylül 1980 darbesi hükümete karşı değil, işçi sınıfına ve sola karşı yapılmıştır.

Bu kadar.

Bunu tartışmaya açmak, bunu sulandırmak, bunu söylemekten utanmak büyük yanlıştı. AKP bu yanlışı iyi değerlendirdi, “darbe = ordu” denklemini kurdu ve sivilleşme meraklısı aydınları ve solcuları yanına alıp 12 Eylül gündemini tersine çevirdi.
12 Eylül darbesi, orduya yaptırılan bir sermaye-NATO darbesidir.

İşte bu nedenle Özal gibi figürlere yaklaşım son derece önemlidir. “Adam Kürt sorununu çözecekti” türünden cilalar, akıl karıştırmaktan başka bir şeye yaramaz.

Nasıl Demirel denen bir başka halk düşmanına zamanında Özal’la karşı karşıya geldiğinde hayırhah bakmak, şimdilerdeyse sırf AKP’cilik yapmıyor diye “vatansever” payesi vermek zırvalıktan başka bir anlam taşımıyorsa, Özal gibi sağcı politikacılara kendi dünyamızda yer açmaktan da vazgeçilmelidir.

12 Eylül’e gelince… Bu saatten sonra düzeltme işlemine takılmanın anlamı yok. AKP’nin yalanlarını, tutarsızlıklarını sergilemek, buna tamam.
Ancak “12 Eylül’le hesaplaşmadan Türkiye’de hiçbir şey olmaz” vecizesi artık tarih olmuştur. Liberalizmle hesaplaşmayı öğrenmeden kimse bir daha büyük laflar etmemelidir.