Turkuaz Devrimi

Sırbistan, Ukrayna, Gürcistan, Kırgızistan... Emperyalistler türlü entrikalarla istedikleri dönüşümün önünü açacak iktidar değişikliklerine "devrim" adını verdiler. Darbeler dönemini kendilerince kapatmışlardı, "devrim" çok daha meşru bir sözcüktü, onu devralıp kirletmekte bir sakınca görmüyorlardı.

Devrim, 1871'den beri, kızıldır. Ukrayna'da turuncuya boyadılar... Karşı-devrimin rengidir.

Türkçesi turkuazdır!

Türkiye bir "Turkuaz Devrimi" sürecindedir.

Sırbistan'da buldozer devrimi gerçekleştiğinde, ülkede sermaye egemenliği hüküm sürüyordu... Ukrayna portakala bulandığında kapitalizm çoktan yerleşiklik kazanmıştı... Hatırlayın, Gürcistan'da emperyalizm işbirlikçisi papaz efendi Edvard Şvardnadze idi batının tahammül edemediği... Kendi adamlarıdır...

Devrimler sınıfsal altüst oluşlardır, bir sınıf gelir, bir başka sınıf gider. Bu nedenle devrimin turuncusu, lalelisi olmaz. Bunlar devrim değildir, bunlar 1980'lerin sonundan itibaren yükselen karşı-devrimci dalganın yeni bir evresidir.

Memlekette kendine yol arayan "Turkuaz Devrimi" de bu dalganın bir parçasıdır.

Devrim değildir, hep söylediğimiz gibi emperyalizmin 1917 Ekim Devrimi'nin bütün sonuçlarını ortadan kaldırmak için giriştiği operasyonun mantıki sonucudur.

Ekim Devrimi'nin bizim coğrafyamızda hiç sonucu olmadığı nasıl söylenebilirdi ki?

Genç burjuva iktidarını ölümüne korktuğu emperyalist ülkelere yanaştıran, sınıf içgüdüleriydi, anti-komünizmdi. Ama aynı güdüler, yanı başımızda kurulan yeni yaşamın baskısı ve Sovyetler ülkesinin prestijini dengeleme gereksinimleri nedeniyle, ideolojik ve siyasal alanda "olağan koşullarda" hiç de istenmeyecek ögeler de bulaştırmıştı Türkiye Cumhuriyeti'ne henüz yolun başında... Buna burjuva devrimlerinin başlangıç kurallarını, sermaye sınıfını palazlandırmak için gerekli "devletli" ekonomi politikalarını ekleyin...

Lafı uzatmaya gerek yok, sistemin bunlardan arınması gerek... Cumhuriyet'in bazı değerlerinin terk edilmesi gerek... Ulusal egemenlikten vazgeçilmesi gerek... Topluma verilmiş olan bazı sözlerin geri alınması gerek... Merkezi otoritenin dağılması ve yerelleşmenin hızlandırılması gerek... Yabancı sermayenin ekonomik, yabancı ülkelerin siyasal ve ideolojik etkisini sınırlandıran tüm yasal düzenlemelerin ayıklanması gerek... İşçi ve emekçilere verilen ya da onların aldığı hakları ortadan kaldırmak gerek...

Turkuaz Devrimi budur.

Darbeler ise hep, yukarıdaki paragrafta bir bölümünü saydığım Türkiye gerçeklerinden güç alan emekçi sınıfların, solun mevcut sistemin sınırlarını zorlamasına karşı yapılmıştır. Bugün "darbe tehlikesi var" diye çığırtkanlık yapan turkuaz gericileri ve turkuaz solcuları söz konusu Türkiye gerçeklerinin değişmesi için "devrim" istemektedirler!

Dinci gericilik, bu "devrim"in gereksindiği ideolojik ve toplumsal gücün biricik kaynağı olduğu için, önemsenmelidir.

"Türkiye'de şeriat tehlikesi yok, Türkiye İran değil" diyen saflar, gözlerini dinsel hareketin iç dinamiklerine değil, sermayenin yönelimlerine dikmelidirler. Bu yönelimlerle, dinci hareketin sınır tanımayan beklentileri arasında Türkiyeli bir sentez kurulacaktır.

"Turkuaz Devrimi" budur.

Safları darbecilerle demokratlar olarak mı kurdunuz? TSK ile AKP arasında tercih yapmaya mı zorlanıyorsunuz?

Boş verin bunları... Türkiye'de kavga turkuazla kızıl arasında olacak...

Kırmızı kuvvetler mi?

Onlar çok uzun yıllar önce, tatbikatlarda "komünizm alerjisinden" mavi kuvvetleri dost, kırmızıyı düşman yapmaya karar vermişlerdi. Turkuaza da alışırlar... "Alışmam" diyenler mi? Onlar da tasfiye ediliyor.

[email protected]