TEKEL işçisi ne yaptı?

Benim kuşağım 15-16 Haziran 1970’deki işçi kalkışmasını çocukluk yıllarında karşıladı. Bir yarım on yıl sonra siyasi mücadeleye ilk adımları atarken, 12 Martlı dönemden hafızamda kent merkezlerinde elde makas uzun saçlı erkek avına çıkan subaylar ve bazı oyuncakları gürültü yaptığı için yasaklayan Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı bildirileri dışında bir şey kalmamıştı. Ama yavaş yavaş gelişen siyasal aklım, faşist darbe öncesindeki süreçte 15-16 Haziran’ın ne kadar büyük bir önem taşıdığını kavramaya başlamıştı. Zaten tersi mümkün değildi, 15-16 Haziran’da Kocaeli-İstanbul hattında olanlara ilişkin çok şey söyleniyor, çok şey yazılıyordu.

Söylenenlerin, yazılanların bir bölümüne şimdi itirazım var doğal olarak. Ama, hakkındaki tartışmalar ve tartışmalı bazı noktalar 15-16 Haziran büyük işçi yürüyüşünün değerini hiçbir biçimde azaltmıyor.

Buradaki tehlike, 40 yıl önce Türkiye’yi sarsan eylemin sürekli “tarihsel bir örnek” olarak gösterilmesi, daha da kötüsü ahlarla, vahlarla bugünkü işçi sınıfına dönük bir umutsuzluğun parçası haline getirilmesidir.

Dünya farklıdır, Türkiye kapitalizminin iç dinamikleri farklıdır, işçi sınıfı elbette farklıdır...

İnsanlık 40 yıl öncesinden fersah fersah gerilere doğru sürüklenmiş olsa da, durum daha “umutsuz” değildir.

Örnek olsun, kapitalizm, tam da 15-16 Haziran’a denk düşen yıllarda devasa krizlerle sarsılsa bile hâlâ şaşırtıcı bir iç enerjiye sahipti, barutunu tüketmiş görüntüsü vermiyordu. Zaten bu enerjiyle durdurulamaz sanılan sosyalizmin ilerleyişini tersine çevirip onu geçici de olsa alt edebildi.

Oysa bugün kapitalizm baştan aşağıya umutsuzdur. Çok değil 20 yıl önce Sovyetler Birliği’ne karşı elde ettiği “zafer”, ona gençlik iksiri etkisi yapmamış, tam tersine köhneleşmeyi hızlandırmıştır.

Demem odur ki, şimdilerde 1970’lerdeki işçi sınıfını, sol düşünce ve örgütlülüğün yaygınlığını aramanın anlamı yok. Bugünle dünü kıyaslamanın da...

15-16 Haziran’ın ardından iki faşist darbe yaşandı. İşçi sınıfı 1973-1978 aralığını saymazsak, gericileşme o günden bugüne toplumsal yaşama damgasını vurdu. Dünyada ve Türkiye’de adım adım kurtuluşa gidildiğini sananlar haksız değillerdi ama fena halde yanıldılar.

Şimdi karanlığa, felaketin boyutlarına işaret edenler yine haklıdırlar ama buradan hareketle geleceği de karartanların yanılma olasılığı güçlüdür.

Düne, 15-16 Haziran’ın çapına bakarak bugünkü kıpırdanmayı, TEKEL işçisinde somutlanan “sınıf tavrı”nı küçümsemek, bütün bu tarihsel süreci hiç anlamamak demektir.

Bu hafta soL Dergisi’nde “sermaye sınıfı ve onun siyasal iktidarları, her tür emekçi hareketini, solu bastırmak ve tecrit etmek için muazzam bir istekle davranmanın bedelini ödeyeceklerdir ve ödemeye başlamışlardır. Bastırma ve tecrit girişimi en küçük başarısızlığa uğradığında bunun sonuçları her açıdan büyük olmaktadır. Örneğin AKP böyle bir başarısızlığa hazır değildir. Toplum da o kadar sindirilmiş ve umutsuzluğa mahkum edilmiştir ki, bu küçük ölçekli çıkışlara daha büyük bir anlam yüklenmekte ve geniş kitlelerde psikolojik değişim hızlı gerçekleşmektedir. ‘Türkiye’ye önce burjuva demokrasisi gerek’ ya da ‘işçi sınıfı tek başına bir hiçtir’ diyerek insanları AKP’ye, CHP’ye ve hatta TSK’ya yedeklemek isteyenlere güzel bir yanıttır TEKEL işçisinin mücadelesi. Küçük ölçeklerin ne kadar hızlı büyüyeceği de görülecektir Pazar günü... Bütün engellemelere karşın...” diye yazmıştım.

Abartmıyorum, abartılmaması gerektiğini düşünüyorum. Ama koşulların değiştiğini, sınıf mücadelelerinin, içerik ve mantık açısından aynı kalmakla birlikte, aldığı biçimler ve “hareket hızı” bağlamında yeni bazı özellikler kazandığını hesaba katmak gerekiyor.

Türkiye, bundan 40 yıl önce yüz bin işçinin görkemli yürüyüşünü taşıyamamış, sınıf hareketi bir bütün olarak mevzi kaybetmiştir. Türkiye şimdi on bin kadar TEKEL işçisinin yerinden oynattığı bir ülkedir. 70 milyonu 10 binin sırtına vuramazsınız ama “yerinden oynatma” işlemini asla küçümseyemezsiniz.

Oynama fark edilmiştir, taşıma gönüllüleri artacaktır bir, oynama atalet bağlarının koptuğunu, en azından gevşediğini gösterir bu da iki...
Pazar günkü TEKEL mitingi böyle bir çerçevede, tarihsel önemdedir.