Sultanahmet'te bomba değil kanalizasyon patladı

İstanbul’daki patlamadan hemen sonra, daha yaralılar hastaneye kaldırılmadan aceleyle getirilen yayın yasağı, patlamanın kanalizasyon kaynaklı olduğunun kanıtıdır. Sultanahmet’te onüç yıldır bu ülkeye ve giderek tüm insanlığa kir ve kan saçan bir siyasi iktidarın marifetleri kaba sığmayarak infilak etmiştir.

Herkesin bildiği sır filan değildir. Bu ülkenin bu kadar pisliği taşıması imkansızdır. Son birkaç aya memleketin üçte birini savaş alanına çevirmeyi, dışarıda NATO ve Rusya’yı sıcak bir savaşın eşiğine getirmeyi, genç bir kadını durup dururken evinde öldürmeyi, kanalizasyonun en zayıf noktasına dikilen Diyanet’in abuk subuk fetvalar vermesini, “çocuklar ölmesin” diyen birine “sus pis terörist” tepkisi göstermeyen bir televizyon ünlüsünü dövmekten beter etmeyi sığdıran bir siyasi aktörle karşı karşıyayız.

Suruç ve Ankara’daki katliamları düzen muhalefetinin basiretsizliği ile kendi lehine çeviren AKP hükümeti, bu sefer patlayanın kanalizasyon olduğunu sezdiğinden artık tanıdık olduğumuz bir panikle hareket etmeye başladı, haber yasağını alışılmıştan daha erken koydu.

Kılıçdaroğlu “ülkeyi yönetemiyorlar” demiş; kanalizasyon patlaması yönetilemez ki!

Önce “PKK” dediler. Adet oldu, bu tür olaylardan sonra birilerinin sosyal medyada ne yazdığına bakıyor ve “işte…” diye yaygara koparıyorlar. Sosyal medyada her tür tuhaflık söyleniyor, mutlaka denk gelir. Örnek olsun, bir yerli turist  “insanlar ölürken, ben burada Sultanahmet’in güzelliklerini seyrediyorum, vicdanım sızlıyor” diye yazmış olsa birkaç gün önce, hapı yuttuğunun resmidir.

Kanalizasyon patlamasını tetikleyen canlı bombanın Suriyeli olması için bizimkisi nelerini vermezdi. Zaten bunu iddia etti, hemen, hiç beklemeden. Devamı gelecekti, “Esed’in ajanları” diyecek ya da YPG militanı diye kafa karıştıracaktı.

Yok, her şey cihatçıları gösteriyor. Kanalizasyonun içindeki basıncı son  birkaç yıldır iyice yükselten yerli ve yabancı unsurlar.

Bir olasılık, Suudi Arabistan’dan bir militan özellikle seçilmiş. Artık kim seçtiyse…

Kimin seçtiği önemli değil ama sonuçları önemli.

Büyük güçlerin birbirleriyle olan itişmesi bir yana, ABD, Almanya ve Fransa içinde sürmekte olan keskin mücadelelerin önemli başlıklarından birisi Suudi Arabistan-Türkiye ikilisinin geleceğinin ne olacağı… Sultanahmet’te denk gelmiş.

Bakmayın siz bir yandan NATO’cular müttefikleri Suudi Krallığı’na sahip çıkıyorlar ama öte yandan orası için de “güzel” planları var.

Konumuz Suudiler değil, yeri geldiğinde o konuya da elbette gireceğiz.

Konumuz insanları öldüren, acı çektiren, güzel ülkemizi yaşanmaz hale getiren lağım istilasının artık yönetilemez olmasıdır.

Lağımın Suudi Arabistan bağlantılı birine patlattırılıp yabancıların katledilmesi, birilerinin bu pisliği başka türlü değerlendirmek için bir kez daha kolları sıvadığının göstergesidir. IŞİD’in sevgili dostuna yönelmesini, ona zarar vermesini sağlayacak mekanizmalar zaten hazırdı.

Başkalarının da AKP’ye daha büyük bir örtü sunarak lağımı gizlemede yardım etmek isteyeceği açık.

İkisi de kötü.

Gezi’den sonra “ülkeyi siyaseten biten bir zombi yönetiyor ama o yönettikçe biz de cesetleşiyoruz” demiştik. Şimdi şu söylenmeli: Siyasi iktidardan korkmayın, kanalizasyondan her tarafa yayılan pisliğin içinde boğulmaktan korkun!

Halkın önce bu pislikte boğulmamak için derhal siyasi bir kararlılık içine girmesi, sonra da pisliğin kaynağını kurutması mutlak zorunluluk.

Bugünkü iktidar oyunları, o onunla o şununla ittifak yaptı meseleleri, kanalizasyon idaresidir. Liberalizm, milliyetçilik ve dinsel fanatizm elbirliğiyle bu ülkeyi lağım yönetimine mahkum hale getirmiştir.

İnsanlık, her boy ve soydan ama toplamda küçük bir azınlık tutan patron sınıfının “bütün zenginliklere el koyacağım, diğerlerini de gece-gündüz sömüreceğim” ısrarı yüzünden asırlardır büyük acılar çekiyor.

Sultanahmet’te bu ısrarın zayıf noktası patlamıştır, bu böyle biline!