Söyleşi: Darbe girişiminin sadece 'mutlak başarı' beklenerek hazırlandığını düşünmüyorum

Kemal Okuyan ile darbe girişimi ve sonrasında yaşananlar üzerine konuştuk. 


Başından beri bu darbe girişiminin Erdoğan ya da AKP iktidarının başka etkili isimlerinin başının altından çıkan bir kurgu olduğu söylenegeldi. Aradan bir haftaya aşkın bir süre geçtikten sonra bu açıdan ne söylenebilir? 

Böyle darbe mi olur diyenlere, bu ne biçim kurgu diye yanıt verilebilir. Daha önce söylediklerimizi tekrarlamak istemiyorum. Ancak madem bir hafta sonra tekrar bu soruyla karşılaşıyoruz o halde ilk sıraya şunu yazalım: Türkiye’de iktidar böyle bir kurguyu iç rahatlığıyla yazıp sonra icra edecek bir iç bütünlüğe sahip değil. Hiç değilse kritik noktalarda bulunan belli sayıda bürokratın böyle bir tezgahın parçası olması gerekiyor. Birbirine güvenen, beş tane üst düzey devlet görevlisi bana sayın, ben de kurgu iddialarını daha ciddi düşüneyim! Darbe girişiminin üzerinden bir hafta geçmiş, darbenin elebaşılarına dair her kafadan bir ses çıkıyor, ifadeler çelişkili, yandaş medya birbirini çelen haberler yapıyor, dahası birbirlerine hain-provokatör demeye başladılar. Ben Erdoğan hakkında çok şey biliyordum ama orkestra şefi olduğunu bilmiyordum. Erdoğan kendini güçlendirmek için darbe tezgahladı, ABD Erdoğan’ı güçlendirmek için bu tezgaha sos döktü, Rusya Erdoğan’ı kollamak için kurguya dahil oldu. Ve mutlu son, Türk demokrasisi kurtuldu! Bu mudur? İnanmamız istenen bu mudur? Geçiniz… 

Ama gerçekten tuhaflıklar var. 

Tuhaflıklar, devletin temel kurumlarında darbeye katılıp katılmama konusunda tereddüt edenlerin sayısının fazlalığından, darbe girişiminin özgül amaçlarından kaynaklanıyor.  

Nedir o özgül amaçlar? 

Bu darbenin Türkiye’de Fethullah’ı iktidara getirmek amacını taşıdığını söyleyenler var. Bu gerçekten şaka olmalı. Halife olarak Türkiye’ye dönecekmiş filan… Sıfır olasılık. Bu girişim, iktidara el koymak anlamında bir darbe olmanın çok ötesinde. Temel motifin “yeni bir iktidar” olduğunu düşünmek çok saçma. Türkiye’de bugün düzen açısından AKP’den başka bir iktidar seçeneği var mı? Cemaat bugünkü toplumsal dengelerde asker-yargı içindeki ağırlığıyla dahi bu ülkeyi yönetemez. Dolayısıyla AKP içindeki bazı güçlere dayanmak zorundalardı. Şimdi darbe girişimine koro halinde küfretmelerine rağmen, AKP içinde Erdoğansız bir iktidardan hoşnut olacak epey bir unsur var. Bunların hepsi Fethullahçı değil. Üstelik Erdoğansız AKP’ye CHP de sıcak bakıyor. Özetle “darbeciler kendi hükümetlerini kuracaklardı” tezi çok inandırıcı değil.

Ama listeler hazırlamışlar? 

Henüz hükümet listesi diye bir belge çıkmadı ortaya! Hazırlansın hazırlanmasın dar anlamıyla bir Feto hükümeti hedeflediklerini düşünmüyoruz. Ayrıca ortada dolanan listelerin bir bölümünün rivayet, bir bölümün de işleri iyice karıştırmak için cemaat tarafından yanlış bilgilerle doldurulduğunu tahmin edebiliriz. En iyi bildikleri şey bu, sahtecilik. Şu andaki panik ve her kafadan bir ses çıkmasının nedeni, herkesin Fethullahçı olduğuna ilişkin ortalıkta dolanan bilgilerin fazlalığı. Kuşkusuz bu bilgilerin inandırıcılığını sağlayan, yalnız AKP değil, bu düzen siyasetinde olup da cemaatle bir biçimde iş çevirmeyen neredeyse kimsenin olmaması.

Bunu Rusya’nın Sesi’nde Ceyda Karan’nın programında da söylediniz, komünistler ve devrimciler dışında herkesin cemaat bağlantısı oldu diye. Bunu açmanız mümkün mü? 

Herkes AKP’ye yükleniyor, doğrudur, hak ediyorlar, dahası biz cemaati AKP bloğunun bir parçası olarak görüyoruz, oradaydılar sonradan tasfiye edildiler. Ancak Fethullah öyküsü çok eskiden başlıyor. Komünizmle mücadele adı altında NATO ve diğer örgütler tarafından planlanan yapılanmaların bir unsurudur Fethullah Gülen. Gülen öncesinde Said-i Nursi’nin de “komünizme karşı müslümanlar ABD’yi desteklemeli” açıklamaları var. Açıklaması gerekmiyor ama şimdi tarihimizin bütün gericileri kahraman ilan edildiği için özellikle söylüyorum. ABD imzası hep var bu harekette.

Ancak Gülen cemaatinin devlet içindeki gücü daha sonra ortaya çıkmadı mı? 

Neden çıktı? Herkes işin sadece gizli örgütlenme boyutuna bakıyor. Bu sahtekarlıktır. Ve bu sahtekarlığı komünistler dışında kimse dillendirmeyecektir. Fethullah Gülen’i komünizmle mücadelenin basit bir aracından küresel bir güce dönüştüren faktörler arasında Türkiye’de patronların ve onların bütün hükümetlerinin Gülen’i bir yayılma kanalı olarak kullanması vardır. Cemaat’in TUSKON’undan kimse nedense söz etmiyor bugün. TUSKON’dan söz etmeden darbe girişiminden söz etmek anlamsızdır, riyakarlıktır.

TUSKON, Türkiye İş Adamları ve Sanayiciler Konfederasyonu, basit bir patron örgütü değildir, üyelerine olanaklar sağlamanın ötesinde tüm sermayedarlara aracılık hizmeti üstlenmiştir. 100 civarı okulu var dünyada Fethullah’ın. Buralarda sadece yobaz yetiştirilmiyor. Buralarda geri kalmış bazı ülke bürokrasilerine Amerikancı kadro yetiştiriliyor. Bu okullardan mezun olanlar kritik görevlere geliyorlar. Türkiye burjuvazisi bu okullar ve TUSKON, üzerine TSK’nın ülke dışı varlığı, üzerine THY’nin bu bölgelere stratejik uçuşlar koymasıyla ciddi bir açılım gerçekleştirdi.

Bu süreç 90’larda başladı, AKP iktidarıyla devam etti. Yeni pazarlar, yeni yatırım alanları… Fethullahçı örgütlenmeyle ilgili raporlar bu nedenle sümen altı edildi. Türkiye’nin en namlı sermaye grupları, “laik” denenler ve de elbette “yeşil” sermaye cemaate çok şey borçlu. Bir bakın Fethullah’ın yedi sülalesini araştırıyorlar, dedesinin dedesine ulaşacaklardır ama sermaye sınıfına hizmeti konusunda kimsenin gıkı çıkıyor mu? Ecevit’ten, “kemalist” olduğunu söyleyen bir sürü bürokrata herkes Gülen’in ne kadar yurtsever olduğunu anlatıyordu birbirine. Şimdi Gülen’in videolarına bakıp bakıp bir yandan gülüyor bir yandan küfrediyorlar! 

Evet, kimse desteklemiyor cemaati.

E çünkü cemaat son birkaç yıldır ağırlıklı olarak operasyonel bir güç haline getirildi. AKP döneminde iktidarın hem kirli eli hem de aklıydı. Bir de bu aklı sola da bulaştırdılar. Sol diyorum yanlış anlamayın. Ama Gülen hareketini sivil toplum unsuru diye kutsayanları unutmayacağız. Abant toplantılarında poz verenler sol değildir ama bunların sol sayılması bizim utancımızdır. Şimdi çoğu, darbecilere karşı AKP savunusuna geçti. Hiç değişmediler. Bugün herkes küfrediyor çünkü Gülen cemaati bir iktidar projesi değildir. Daha ne olsun, devletin her tarafına yerleşmişler. Ayrıca unutmayalım, 2014’ün sonlarına kadar Türkiye’de düzen muhalefeti bütün stratejisini Gülen’in Erdoğan’ı zayıflatması üzerine kurmuştu. 

Darbenin amacına gelelim o zaman. Bu tuhaf girişimin arkasında kim var? 

Gülen’in yıllar öncesine dayanan CIA bağlantısını kabul edeceksiniz, ABD’de ikamet ettiğini bileceksiniz, ABD yönlendirmesiyle Erdoğan’ın elini kuvvetlendirdiğini, devletteki tasfiyeleri gerçekleştirdiğini söyleyeceksiniz, bugünkü darbe girişiminde ABD parmağını görmezden geleceksiniz. Ne tutarlılık ama! Bir bütün olarak ABD devleti değil ama ABD’de güçlü bir kanatın bu darbeyle öyle ya da böyle bir ilişkisi var. Bu ilişkinin ayrıntılarına uzanmak çok zor, 12 Eylül’deki mekanizmalar bile tam çözülmedi. Bazen mantık ve teori de yeter! Bu darbe girişimi ABD bağlantılıdır. Girişimin tek bir amacı olamaz, birden fazla sonuç göze alınmıştır. Girişimin sadece “mutlak başarı” beklenerek hazırlandığını düşünmüyorum. Erdoğan’ı ele geçirebilir, öldürebilirlerdi. Bu durumda Erdoğansız AKP gündemdeydi. Şu anda ise AKP’yi, Erdoğan’ı yönetilir hale getirmeye çalışıyorlar, bu becerilemezse ikinci, üçüncü senaryolar için daha elverişli bir zemin yarattılar. 

Siz bazı bulgulardan söz ettiniz darbe sonrasında ABD bağlantısına kanıt olarak. Bunlar açısından aradan geçen bir hafta sonrasında ne söylenebilir? 

ABD ve AB darbe girişiminin başlangıç evresinde Erdoğan’a sahip çıkan açıklama yapmadılar. İstikrar, demokrasi tekerlemeleri… Darbe uzmanı değilim ama uluslararası ilişkilerden biraz anlarım. Bu normal değil. İkincisi Erdoğan’ın Almanya’ya sığınmak istemesi, Yunan adalarına uçağını götürmek istemesi… Bunlar gerçek değilse bile, asla güvenilmeyecek ama çok önemli kurumlar tarafından yayıldı. Gerçek değilse diyorum, o kadar ayrıntısı var ki, işin aslı uzun süre, belki de hiç öğrenilmeyecek. Kim yaydı bu bilgileri; ABD’li yetkililer, Reuters, Stratfor… Stratfor’un en kritik anda Erdoğan’ın uçağının koordinatlarını vermesinin de bir açıklaması yok. Darbe girişimi sürerken, binlerce AKP’li Stratfor’u protesto etti, yani gözden kaçmadı bu tuhaflık. Rusya resmi ağızdan ABD ve NATO’yu suçladı, sahip çıkmadınız müttefikinize diye. Ayrıca bir darbe girişimi olacak ve makineyi dağıtmış TSK’dan bilgi CIA’ye gitmeyecek! ABD de dağıtmış durumda ama bu kadarı imkansız.  

Rusya’nın Marmaris’e gelmekte olan helikopterleri haber ettiği ileri sürülüyor… 

İleri sürülen çok şey var. Ama Rusya eline böyle bir bilgi geçtiyse kesin iletmiştir. 

Neden bu kadar eminsiniz? 

Bakın Rus uçağı düşürülünceye kadar, Suriye meselesinde Türkiye’den çok rahatsız olmasına rağmen, Putin yönetiminin Erdoğan’a ilişkin tavrı onu ABD’den mümkün olduğunca uzaklaştırmaktı. Öyle ki, Rus basını sürekli "ABD Türkiye’de renkli devrim peşinde" diye Tayyip’i uyarıyordu. Bu uyarıların bir bölümü abuk subuktu, bir bölümü gerçek verilere dayanıyordu. Putin’in Erdoğan’a “halk kahramanı” filan dediğini de biliyoruz. Sonra uçak düşürüldü, Putin Erdoğan’ı her açıdan kuşattı. Stratejinin özü aynıydı: Erdoğan’ı ABD’den mümkün olduğunca uzak tutmak.

Ancak bu kez ABD ve NATO’ya sesleniyordu: Bu adamdan kurtulun. İpin ucu kaçtı, Türkiye’nin NATO’dan atılması gerektiğini bile yazmaya başladı Ruslar. Erdoğan hem ABD hem Rusya hem AB ile kavgayı sürdüremezdi, Putin’in tarzını iyi bildiği için ona istediğini verdi, hem özür anlamında hem Suriye’de cihatçılara desteğin bir bölümünü çekme anlamında. Putin de hemen eski siyasetine döndü. Ruslar şimdi de NATO’dan çık diyor Erdoğan’a. 

Bu mümkün mü? 

Çok zor. Putin bu taktiğiyle Erdoğan’ın ABD ve AB karşısında elinin kuvvetlenmesine yardımcı olur. Türkiye’yi batıdan alıp Şanghay Beşlisi’ne taşımak bayağı bir iş! Erdoğan’ın elinde olmayan bir iş! Ruslar, ABD karşısında eli zayıf bir Erdoğan’ın kendini kurtarmak için Vaşington’a çok fazla şey vereceğini bilir. Bunu engellemek isterler. 

Peki Erdoğan hakkındaki iddialar? Ruslar BM’ye dosya verdi, bütün bu suçlamalar ne olacak? 

Başından beri söyledik, Putin’i "halkların babası" olarak görenler düşünsün. Rus devleti, ki bir patron devletidir, kendi çıkarlarını düşünür. Erdoğan’la ilgili dosyayı elde tutarlar. Hiç kullanmayabilir ama her an kullanabilirler. Zaten burada şunu söylemek gerekiyor. Türkiye’de gerçek devrimciler ABD ve Avrupa Birliği’nden ne özgürlük ne demokrasi gelmeyeceğini bilirler. Tersi geçerlidir. Uluslararası tekeller savaş, işgal, sömürü demektir. Ancak Rusya’nın farklı bir toplumsal sisteme sahip olmadığı unutuluyor. Sovyetler yıkıldı. Dünya sistemi içinde şu ya da bu ülke ya da ülkeler topluluğuna bel bağlamak bizi kurtarmaz. 

Biraz iç politikaya dönelim, ne oluyor? 

Erdoğan’ı ve AKP’yi yeniden dizayn etmeye çalışıyorlar. Erdoğan da bir yandan iktidarını güçlendirmek bir yandan da bu dizayna açık olduğunu kanıtlamak peşinde. 

Kim dizayn etmeye çalışıyor? 

Bütün uluslararası güçler! ABD’nin kontrol edilmesi güç Erdoğan’la devam etmek istemediği açıktı. Erdoğan güçlü kitle desteği ve ideolojik bağnazlıklarıyla basit bir enstrüman olmanın ötesine geçtiği anda probleme dönüşüyor. Rusya da Erdoğan’dan Suriye ve Karadeniz’de ayağına dolanmamasını, enerji yollarında ise Rusya ile partner olmasını istemekte. Buradan daha dengeli bir NATO üyesi çıkabilir. Bu mümkündür. Dengeli derken pozitif bir şeyden söz etmiyorum. Sadece şu: Erdoğan o kadar yordu ki bu ülkeyi ve bölgeyi, içeride bugünkü kadar İslamcılığı, dışarıda “makul” bir NATO üyesini komünistler dışında herkes kabul edecek neredeyse. Yeter ki tüccarlığıyla piyasaları tatmin etsin. 

Bu sefer de bunun için soralım: Mümkün mü? 

Bunu deneyecekler. Türkiye’de sermaye sınıfı yavaş yavaş kabuğundan çıkıp inisiyatif alacak, daha fazla ağırlık koyacak. CHP burada AKP’nin en büyük yardımcısı. En azından bu dönemde. Daha doğrusu iki parti birbirine yardım ediyor. AKP yönetimi CHP’ye nihayet yer açmaya karar verdi ya da bu izlenimi veriyor. Yani CHP bir süre iyi kabul görecek. Çünkü AKP’nin CHP’ye gereksinimi var. CHP, AKP’ye bu yardımı yapmasa şu anda AKP iktidarının ciddi meşruiyet sorunu olur. CHP de AKP’yi denetlemiş olacak, aslında AKP’de de Erdoğan’ı CHP eliyle denetlemek isteyenler var. Anladığımız kadarıyla “demokrasi güçleri” denen bazı “sol” kesimler de bu yola girdi. Bir yandan “faşizm geldi, katliamlar kapıda, AKP diktası pekişiyor” diye panik yaratıp diğer yandan AKP-CHP yakınlaşmasına omuz vermek enteresan. CHP AKP’yi denetleyecek, sol da CHP’yi. Saadet zinciri bu! 

Sorumuz yanıtsız kaldı. Mümkün mü bu? 

Mümkün ama kalıcı bir şey çıkmaz. Çünkü AKP Türkiyesi birden fazla fay hattı yarattı. Olası ittifaklar hep bir engele takılacak. Herkesi memnun edecek bir Türkiye yok ya da herkesin kazanacağı. Sadece bir normalleşme sanısı yaratırlar, gerçek bir normalleşme değil. 

Ya kaos seçeneği? 

Normalleşmeyi deneyecekler. Bu bozulabilir. Erdoğan’ın üzerine yeni ve başka araçlarla gelinebilir. Erdoğan yeni bir hamleyle her şeyi almaya kalkabilir. Şimdi bize deniyor ki, bunlar olmasın, normalleşme olsun! Yazık. Bakın, Komünist Parti bir açıklama yaptı, bu ülke Fethullah Gülen adlı tuhaf, cahil bir imamın kanlı planlarına neredeyse teslim oluyordu diye. Erdoğan şu kadar yıldır başta, ülkenin hali ortada. Şimdi rica minnet AKP yatışsın, CHP ile iyi geçinsin, daha fenası olmasın noktasına mı geleceğiz? Biz gelmeyeceğiz. Evet tehlikenin farkındayız ama tehlike böyle durdurulmaz. Bir haftadır bu uyuz uzlaşma edebiyatının yanı sıra, madalyonun öbür yüzünü de görüyoruz. Panik yok, bazı şeyler abartılarak AKP ile normalleşmeye razı edilmek isteniyoruz ama bilelim ki, karşı devrimci unsurlar mevzi elde ediyorlar. Sokakta çıkarılan gürültü değil asıl mesele. Asıl mesele, Türkiye’de normalleşme edebiyatıyla yeni karşı devrimci unsurların epey meşruiyet elde etmesi. 

Ne yapılmalı? “Hiçbir şeyi beğenmiyorsunuz, oturduğunuz yerden ahkam kesiyorsunuz” suçlaması geliyordur mutlaka. 

AKP’ye akıl hocalığı yapan CHP’yi, CHP’ye akıl hocalığı yapan “sol”u beğenmiyoruz. Ben de tersini söyleyeyim. Bu ülkenin şu son 15 yılına baktığımız zaman, oturduğu yerden devrimcileri eleştirip düzen içi siyaset yapanların büyük sorumluluğunu görürüz. Ya bu halk, emperyalist dünyadaki çekişmelerde taraf olmaya, onlardan medet ummaya devam edip, egemen güçlerin hakimiyetini ve kapitalist düzeni hiç sorgulamadan "darbe karşıtlığı", "demokrasi" gibi laflarla oyalanıp sürekli karanlığa mahkum olacak ya da kaderini eline almak için bu komplolar dünyasının karşısına emekçi karakteriyle dikilecek. Bu zor diyenler, imamlarla normalleşsinler. 

Son soru: CHP’nin mitingine katılmama kararında temel neden neydi? 

Bakın bu mitinge katılmak isteyenlerin haklı bir dizi kaygısı var. Bunu sorgulamayacağımız açık. Ayrıca sokakları gericilere gerçekten de teslim etmemek gerekiyor. Ancak anlatmaya çalıştığım gibi şu anda bir normalleşme projesi deneniyor. Bu proje başarılı olursa Türkiye karanlığa uzun süre mahkum olur çünkü normalleşme AKP gerçekliğinin üzerine bir bardak su içmek anlamına gelir. Proje başarısız olursa bir tarafta bilinçli bir biçimde “eli testereli yobazlar geliyor” diye korkutulanlar, onları engellemenin son umudu olarak görülen CHP-AKP yakınlaşmasının fos çıkmasıyla tamamen teslim olacak.

Türkiye’de sol yıllarca Kürt hareketini yalnız bırakmamak, böylece sola çekmekle uğraştı şimdi de CHP’yi AKP’yle yalnız bırakmamak gibi bir şey icat ediliyor. Bu AKP’yi CHP ile dizginleme projesidir. Bu projenin kralını İngiltere ve Fransa, Hitler Almanyası üzerinde denemiştir. Sermayenin dünyasını sermayenin ihtiyaçları dizayn eder. Bunu beğenmiyorsak yatıştırma, dizginleme filan boş, bir an önce ve ne kadar beceriliyorsa, bağımsız bir sınıf hareketi, yurtsever, aydınlanmacı, eşitlikçi, kapitalizmi kabullenmeyen bir hareket yükselmeli.