soL’da yazmayın!

Gazetemiz henüz ortada yokken, hazırlıklar sürerken karşılaşmıştık bu tuhaflıkla. İsmi soL’da yazacaklar arasında geçenlere “sen ne yapıyorsun, sakın ha” deniyordu! MİT görevlisi değildi uyaranlar, Emniyet’ten de gelmiyorlardı. Birileri sol adına, devrimcilik adına vazgeçirmeye çalışıyordu soL’un yazarlarını. “Dostça…”

Hoş, soL çıkarken “yolunuz açık olsun” diyemeyip “zor iş, bizce vazgeçin” diyenler de “dost”luk adına, iyiliğimiz için durdurmaya çalışıyordu soL’u.

soL yazarları bu uyarılara kulak asmadı, içlerinde “Milliyet’te, Hürriyet’te yazsam sorun etmeyecektiniz değil mi” diyerek kestirip atanlar oldu. Ancak bitmedi. soL ailesine yeni yazarlar katıldı, her defasında aynısı yaşandı. “N’olur orada yazma…”

Arada gelip “sen soL’u bırak, bizde yaz” denen yazarlarımız oldu. Her birine büyük değer verdiğimiz soL yazarlarının bir rekabet konusu olmasına sevinemedik bile, çünkü aslında murat edilen şuydu: soL’da yazma, gerekiyorsa ömür boyu evinde otur, hiç yazma!

Bir değil, iki değil, üç değil… Kimi yazar dostumuz sessizlikle karşıladı, oralı bile olmadı, biz sağdan soldan duyduk kimisi bizimle paylaştı.

soL’u “düşman” görenleri bir kenara koyalım. Dost olanlar da vardı aralarında. “Dost gözükenler” demiyorum, demek istemiyorum. Ama bir adap sorunu olduğu açıktı.

Duyduklarımızı, gördüklerimizi kendi aramızda bile konuşmadık. Geçenlerde bir vesileyle, yazılarımdan birinde şöyle ucundan bu konuya girince yayın kurulundan arkadaşlar “bu nedir” diye sordular. “Boş verin” dedik geçtik. Boş verilecek, geçilecek.

Ancak…

Bu yalnızca gazete konusu değil ki!

Vaktiyle Küba’ya ilk gittiğimde, Kübalılara iyi sıhhatte olsunlarca ulaştırılan “onlar Troçkisttir” bilgisini yazılı olarak gözlerimle görmüştüm. Güldük, eğlendik bu duruma ama Türkiye solunun kendi kendini rezil etme becerisinden dolayı karalar bağlamamız gerekirdi aslında.

Geçenlerde ünlü Şilili grup İnti-İllimani’yi de, “etkinliğine çıkacağınız örgüt şöyledir, böyledir” diye uyarmışlardı.

Türkiye’de sanatçıların, bilim insanlarının örgütlü siyasetten uzak durmasının bir nedeni de bu. Çekilir iş değil. İnsanlar yakın hissettikleri, aynı dünya görüşünü ve siyaset tarzını paylaştıkları siyasi oluşumlara katılacaklar ya da onlarla yakın mesai içine girecekler ama solun “ahlak polisleri” “hop, dur bakalım” diyecek!

“Hocam oraya yazıyorsunuz, şuraya da yazın...”, bizim gazete yazarlarının başına gelen en “sevimli” örnek. Hiç değilse, soL’a da lütfedip bir şeyler bırakıyorlar. Ancak her zaman bu kadar insaflı olmuyorlar. Tavır alanlar bile var!

Sosyal medyanın çürümüş kurtlarından söz etmiyorum. Bildiğimiz, ortalıktaki solun muteber şahsiyetleri…

Her ne ise… Neden mi bunları yazıyorum? soL yazarlarına teşekkür etmek durumundayım. Hep beraber belirlediğimiz ilkeler doğrultusunda ve son derece zor koşullarda çıkan gazetemizden katkılarını esirgemedikleri, “dost” tavsiyelerine direnebildikleri için.