Solda Ergenekon Muhasebesi KEMAL OKUYAN

Biliyorum bıktınız ama gerekiyor...

Ergenekon operasyonuna ilişkin "sol"dan gelen sevinç çığlıkları yerini daha makul değerlendirmelere bırakmaya başladı. Geçen hafta "operasyonun arkasında ABD var" dediğimizde yemediğimiz küfür kalmamıştı, "bu aynı zamanda Genelkurmay darbesidir" diye yazdığımızda hakaret etme kuyruğuna TSK mensupları ve ulusalcılar da eklendi.

Bir noktaya kadar anlaşılır, herkes kendine yontmaya çalışıyor. Ayakta kalmak, bir yerlere tutunabilmek için... Ergenekon'la birlikte büyük bir demokratikleşme hamlesi başlasaydı, ne iyi olurdu, örtülü ya da açık AKP destekçileri için... Başlamadıysa, başlamış gibi yaptılar işte... Buna kafası yatmayanları da yine "darbecilere kol kanat germek"le itham ettiler.

Ulusalcılar ise tek güvenceleri olan "ordu"yu elbette bizden daha iyi bilirler. Bilirler ama "son tahlilde" toz kondurmazlar. Ne yapacaklar, "bu ordu hep NATO'cudur" mu diyecekler? Bunu demek yerine, kızıyorlar, en güzeli de şu: "İyi o zaman TSK'dan da umudu keselim, siz durdurun emperyalistleri, işbirlikçileri..." Daha nasıl açık yazabilirler ki?

Bunları bir kenara bırakalım ve "daha makul değerlendirmelere" yoğunlaşalım. Ergenekon operasyonunun Türkiye'de sol açısından şu ana kadarki sonuçları, etkileri nedir? "Her şeye karşın iyi oldu" dedirtecek birtakım noktalar var mıdır?

Doğal olarak ilk akla gelen, Ergenekon operasyonuyla bir darbe olasılığının bertaraf edildiğidir. Burada yalnızca Eruygur ve Tolon'un içinde bulundukları iddia edilen darbe girişiminden söz etmiyorum. Birçok kişi, operasyonla birlikte artık bu ülkede darbelerin zorlaştığını düşünmektedir.

Hükümet olduğu andan itibaren AKP'yi bir askeri müdahaleyle devirmeyi hesaplayan üst düzey subayların sayısının az olduğunu sanmıyorum. Bunlar ya cesaret edemediler, ya diğerleri tarafından ikna edildiler, veyahut etkisizleştirildiler. Ancak ordunun en tepesinin de zaman zaman "el koyma" opsiyonunu gündemine aldığı belli.

Ergenekon operasyonu, ordunun komuta kademesinin ve hiyerarşinin belli bir kesitinin üstünde kalan kısmının "darbenin gerçekçi bir seçenek olmadığı" konusunda mutlak bir kanaate sahip olduğu bir evreden sonra başlatılmıştır. Neden gerçekçi bir seçenek değildir? Çünkü 20 yıldır ABD "askeri darbe" seçeneğini Asya kıtasına saklamış, Latin Amerika ve bizim buralarda müdahalenin daha uygun ve etkili yollarını bulmuştur. Ayrıca Türkiye kapitalizminin gereksinimleri darbenin alanını daraltmakta, toplumun ideolojik tercihleri de "islamcı bir hükümeti" devirmeyi riskli hale getirmektedir.

TSK'nın bükemeyeceği bilekle iddiaya tutuşmamak gibi bir alışkanlığı var. Dışarıda da böyle, içeride de... 12 Mart ve 12 Eylül'de işçi sınıfı ve sol darbeden çok önce kaybetmişti, faşist generaller bunun güvencesiyle hareket etti. Şimdi sol ve işçi sınıfı darbeyi gerektirecek bir güçte değil, Kürt sorununu askeri müdahaleyle kontrol etmek olanaksız. AKP'yi hedef tahtasına yerleştirecek bir darbenin ise başarısızlık şansı çok yüksek.

Bu nedenle bugün bir "darbe girişimi"nin dayanakları son derece zayıf. Düşünenler, planlayanlar olmuştur ama siyasi gelişmelerin merkezine bu arayışları koyup "AKP'ye destek çıkmak" tam bir şark kurnazlığı oluyor. Bu kurnazlığa ve dizginlenemeyen liberal sapkınlığa karşı "Darbelere Karşı Değilim" başlıklı bir yazı kaleme almış ve beni bu karşıtlık tanımlamıyor demiştim (*).

Biliyorsunuz, Ergenekon operasyonunda yeni dalga, darbecilerin askeri müdahaleye zemin hazırlamak için 7 Temmuz günü çok büyük provokasyonlara kalkışacaklarına ilişkin istihbarata dayandırılıyor. Yani savcı "daha fazla geç kalmamak için" düğmeye basmış...

Peki siz, 1 Temmuz'da gözaltına alınanlarda, birkaç gün sonra Türkiye'yi yerinden oynatacak bir büyük organizasyonun heyecan ve gerilimini hissettiniz mi? Darbe bu, başka şeye benzemez, hani önlemler, hani hükümetin bir karşı hamlesinde devreye girecek yedek planlar? Büyük katliamları göze alıyorlardı ama bilgisayarlarından hâlâ bilgi ve belge saçılıyor!

Diyelim ki kendilerine çok güveniyorlar. O zaman hükümet kanadındaki güven nereden geliyor? Madem çok büyük bir tehlike var ve karşı taraf hem aşırı soğukkanlı hem de acımasız, Erdoğan'ın 2 Temmuz'da madende işi ne? Darbeye karşı sığınak olarak kömür ocağını mı bulmuş Kasımpaşa canavarı?

Türkiye'de "gerçek" darbe emir komuta zinciri içinde olur. Böyle bir darbe, mutlaka sermayenin gereksinimleri doğrultusunda ve ABD onay ya da talimatıyla gerçekleşir. Solu, işçi sınıfını karşısına alır, ona yönelir...

Ergenekon operasyonundan sonra bu olasılık artmıştır. TSK kendi içindeki "sorun"lardan kurtulmanın yolunu açmıştır. Eruygur ve Tolon'un onca yıl sermaye bekçiliği yaptıktan, NATO Savunma Koleji'nde "pek kimseye nasip olmayacak özel eğitimlerden" geçtikten sonra emeklilik meşgaleleri sırasında ABD'ye son hizmetleri de bu olmuştur.

Ergenekon muhasebesi yapılırken ortaya atılan bir başka iddia, operasyonla birlikte artık çetelerin tasfiyesinin mümkün hale geldiğidir. Oldukça uzun bir süredir AKP'nin kontrgerillayı yeniden düzenlediğini söylüyoruz. Bu düzenleme elbette büyük gerilimler yaratacaktı, elbette birileri tasfiye edilecekti. Tasfiye, devletin "kirli güç" kullanan bütün kurumlarını dışarıda bıraktığı gibi, MHP ve BBP gibi siyasi örgütlenmeleri de pas geçti, dinci gericiliğin tamamen aklanması bir yana... Ortaya çıkarılan görüntü nedir? Zaman zaman NATO'yu sorgulayan, ABD'ye tavır alan "sol tandanslı bir Ergenekon"!

Bu mudur Türkiye'de yıllardır darbe düzenleyen, katliam yapan, cinayet işleyen "derin" güç? Demirel yıllarca "bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz" diye diklenmişti, şimdi "sol"da bu noktaya gelenler var... Mutlu oldular, her şeyin altından "ulusalcılar"ın çıkmasından!

Sol demiyorum, "sol görüntü" diyorum, okuduğunu anlamayanlar "Ergenekonculara solcu mu diyorsun" diyerek kapıma dayanmasınlar diye...

Çetelerin, kontrgerillanın tasfiye edildiği filan yok... Yapılacak tek iş 12 Eylülcüleri, işkencecileri, Kürtlere karşı onca yıl suç makinesi gibi çalışan mekanizmaları, Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi üst üste binen asker-polis tezgahını açığa çıkarmak için çaba göstermek.

Artık kimsenin dokunulmazlığının kalmadığının ortaya çıkması, generallerin de gözaltına alınabileceğinin ortaya çıkması... Hiç değilse bu bir amorti değil midir?

Değildir. Evet, muktedirlerin zor duruma düşmesi iç rahatlatır ama burada işin içinde "halk" hiçbir biçimde yok ki! Bir siyasi iktidar, "ben her şeyi yapabilirim"i kanıtlıyor. Bunun "sol"daki sonucu "oh oldu darbecilere"yse, halktaki sonucu ya AKP'ye biattır ya da korkup sinme... Generale bile böyle yapan, hakkını aramaya kalkan işçiye kimbilir ne yapar?

Buradan bir toplumsal enerji çıkmaz. Halk, aman ne güzel artık özgürlük var, örgütleneyim, mücadele edeyim deme noktasında değil, AKP herkesi evine doğru ittiriyor.

1 Mayıs için de aynı şeyi düşünüyorum. İki yıldır kullanılan ölçüsüz şiddetin AKP'yi zor durumda bıraktığı düşüncesi kısmen doğrudur. AKP çok iyi hesap edildiği anlaşılan bu zorba gösteriyle, kendi otoritesini ve sol düşmanlığını meşrulaştırmaktadır.

Pardon, unuttum... Tayyip bey emekçileri Ergenekon provokasyonundan korumak için 1 Mayıs'ı gaza boğmuştu... Özür dilerim...

(*) Bu yazıda benim darbeden yana tavır aldığımı ileri süren Sungur Savran'ın "anlama sorunu"nun boyutları beni dehşete düşürmeye başladı. TKP'nin TSK'yı desteklediğine ilişkin elinde "kanıtlarla" dolaşan Savran'ın bunu "politik" hesaplarla yaptığını sanıyordum. Ancak artık ikna oldum ki, "politik hesap hataları" zaman içinde anlamayı, kavramayı zorlaştırıyor. Anlamayan okumasın diyemem, anlatamamak benim sorunumdur. Ama bu örnekte, anlamıyorsa yazmasın demeye sanıyorum hakkım var. Çünkü büyük olasılıkla farkında değil, terbiyesizlik yapıyor.