‘Sızlanmayı bırak, örgütlen’

Çok değil, birkaç hafta önce, siyasi iktidarın tepetaklak gittiği düşüncesi devrimci iyimserliğe bağlanıyor, Erdoğan’ın yolun sonuna geldiği “abartılı” bir değerlendirme olarak görülüyordu. Bugün herkes fırtına, bora, kasırga geliyor noktasında! Demek ki, değerlendirmenin başlangıcı olan Haziran 2013’ten bu yana birileri “sol” adına zaman yitirmiş. Değerlendirmenin sahipleri ise çoğu kez olduğu gibi, bu süreyi istedikleri gibi kullanamamış.

Şimdi ise “sol hızla örgütlenmeli” gibi genelgeçer ama öte yandan anlamlı ve altı doldurulabilecek bir hedefe yoğunlaşmak yerine, “ortalık toz duman ama ne çare ki, ufukta çözüm gözükmüyor” denmeye başlandı.

Birilerine göre dün, “erken”di, bugün “geç” anlayacağınız!

“Kitlesiz sol” diye eleştirilenlerin hedefleri gerçekçi değil çünkü onların kitlesi yok.

Peki kitlesi (daha doğru bir ifadeyle Kürt seçmeni) olan sol ne durumda? Hani “bütün sol”u toplayan, evetçiler, hayırcılar, boykotçuların buluştuğu “sol”? Onlarınsa bugünkü krize yanıtı yok.

Şahane…

Mızmızlanma örgütlen
Yaz evladım, “yapacak bir şey kalmadığından davanın düşürülmesine…”

Şu anda “solun dostları”ndan gelen homurtunun, mızmızlanmanın yansıttığı ruh hali tam da budur. Onca yıl, Erdoğan’dan öğrenmemiz gerektiğini, sağın ezilenleri örgütlediğini, solun halkın değerlerine sırt çevirdiğini, topluma yabancı olduğumuzu anlatıp durdular, şimdi arsızca pazarladıkları zihniyet öyle şalllak mallak oldu ki, karşımıza çıkıp “hay Allah, sol yok” demeye başladılar.

Susun bi!

Evet zor… Zor da değil, çok zor.

Çok zor ama herhalde günü-saati kararlaştırılmış bir sınava girip geçer not almaya çalışmıyoruz. Hayat akıyor, toplumsal dinamikler tetikleniyor, yeni saflaşmalar ortaya çıkıyor, sınıf mücadelesi kendini her düzlemde farklı noktalarda hissettiriyor.

Gereken ne ise o yapılmalı.

Gereken yapıldığı sürece, “mutlak kayıp” diye bir şey olmaz.

Ama gerekeni değil de kolayını yapmaya kalkar, baştan pes ederseniz, mutlaka kaybedersiniz. Halk da kaybeder!

“Egemen blok çözülüyor” diyoruz. “Egemen blok” kavramına Marksist aydınların yüklediği farklı anlamları bir kenara koyalım. Bir siyasi partide yan yana gelen unsurların çok ötesinden, Türkiye’de Birinci Cumhuriyet’in tasfiyesinde rol üstlenen güçlerin tamamından söz ediyoruz.

Milli Görüş, farklı cemaatler, İslami sermaye, geleneksel sermaye, liberal-muhafazakarlar, MHP, yeni-CHP, yeniden yapılandırılmış TSK ve diğer kurumlar… Bu blok tamamen dağılıyor. Hâlâ Cemaat ile Erdoğan arasında ateşkesten söz edenler var. Ne ateşkesi, birbirlerini kesiyorlar!
Kestikleri için blok dağılmıyor, blok dağıldığı için birbirlerine düşmanca davranıyorlar!

Blok’un dağılma nedenlerini sürekli yazıyoruz, tekrar etmek gereksiz.

Solcular el ele tutuşsa, birlik olsa...
Sol ne yapmalı? Soru bu.

“Herkes birlik olsun” şarkısı bir kez daha söylenmeye başladı. Kim söylüyor bu şarkıyı? Örgütsüzler… Herkes tarafından sayılır, sevilir olmanın rahatlığını yaşayan ve her tür angajmanın kendisini yalnızlaştıracağını düşünen bazı aydınlar… Solda birlik olunca, hem rahatları kaçmaz hem de katalizör olarak değer kazanırlar!

İhtiyaç bu değil. “Herkes birlik olsun” yerine “herkes yürüsün, hatta koşsun” denmeli. İlerleyenler buluşur. Solun akla değil, enerjiye kapı kapı, mahalle mahalle, fabrika fabrika dolaşıp sol seçeneği örgütleyecek, yazısıyla, konuşmasıyla, duruşuyla buna umut verecek insanlara, aydınlara gereksinimi var.

Bugün çözülen “egemen blok”, tek bir noktadan çözülmüyor. Gerici olduğu için çözülüyor, Amerikancı olduğu için çözülüyor, piyasacı olduğu için çözülüyor, hırsız olduğu için çözülüyor. Bunların tamamına yanıt üretmeli sol! Bu cesareti olanlar nerede örgütleneceklerse örgütlensin. Ama sol içi tartışmalara gömülmesinler.

Dışarıda hayat var, dışarıda halk var. Hayatında oy dahi kullanmamış milyonlarca genç var. Onların karşısına “örgütlü” olarak çıkmayan herkes günahkardır.

Bugünün şiarı “örgütlenin” olmalıdır. Burada rekabet olmaz, solun sınırları içinde kalan her oluşum örgütlenmelidir, büyümelidir. Amalar, fakatlar, dışarıdan ahkam kesmeler sola sadece zarar verir. Vicdan rahatlatarak, iktidarın zulmüne uğrayanlarla dayanışmayı bir meşgaleye dönüştürerek bu dönem geçirilemez.

Yalnızca bir örnek, ideolojik olarak bana çok ama çok uzak olan, öte yandan bazı açılardan çok saygı duyduğum Pakistanlı ünlü aydın Tarık Ali, anılarında “daha fazla örgütsüz kalmayı doğru bulmadım” diyor ve İngiltere’de topu topu 40-50 üyesi olan bir Troçkist gruba nasıl üye olduğunu anlatıyor.

Doğrusu budur. Sol zayıfmış, sol parçalıymış, sol bulutluymuş… Bırakılsın bunlar. Sol ayağa kalkar ve aynı yolda yürüyenler buluşur da, birleşir de…

Önce ayağa kalkıp, yürümek gerek. Sol Cephe’yi ben bu nedenle önemsiyorum.

ABD DE KAYBETTİ
Amerika Birleşik Devletleri’nin Erdoğan’ı gözden çıkarmaya başlaması, başka seçeneklere yönelmesi, kesinlikle bir marifet gibi görülmemeli. Yeni Osmanlı fiyaskosu, ABD yönetiminin de fiyaskosudur. Ve burada da Haziran Direnişi’ni hatırlamakta yarar vardır...

“Erdoğan kaybetmiş, halkımız kazanmıştır.

Erdoğan fazla kaybetmemek için ricat etmek zorunda kalmıştır. Ama sonuçta kaybetmiştir. Kaybetmeye devam edecektir. Evet, sloganda dendiği gibi, bu daha başlangıçtır.

Erdoğan’la birlikte kuşkusuz partisi de kaybetmiştir. Erdoğansız bir AKP düşünülemeyeceğine göre, AKP artık lideriyle birlikte inişe geçen bir partidir. ‘Seçimde görürsünüz…’ hırçınlığının bir karşılığı elbette vardır ama Taksim’e, sokaklara sahip çıkan halk, siyasete ve de sandığa sahip çıkmaya karar verirse, seçim şımarıklığı da buharlaşacak, yüzde 50 edebiyatı fos çıkacaktır.

AKP öfkeyle, kinle, rövanşist güdülerle örgütlediği Ankara mitinginde, padişah karşılamasında olduğu gibi, hüsrana uğramıştır. En kabasından yüzbinlik bir miting, insanların zorla taşındığı hesaba katılırsa, büyük fiyaskodur. Miting fotoğraflarından sayamayanlar, Melih Gökçek’in yüz ifadesinden sonuç çıkarabilir. AKP Ankara’da kaybetmiştir.

AKP’ye birlikte o büyük koalisyonun bütün unsurları kaybetmiştir. Cemaat, AKP’yi korumasız ve akılsız bırakarak onunla didişmesinde bir hamle yapmıştır ama kendi bindiği dalı da zayıflatmıştır. ABD Erdoğan’ı kontrol etme derdindedir ama sonuçta kaybeden kendi eseridir. Kazanan halksa, ABD’nin kaybetmesi zaten bir kuraldır.

Kural sermaye sınıfı için de geçerlidir. Halk kazanmış, sermaye sınıfı kaybetmiştir. Emekçi kitleler bu hareketin önemli gücüdür. Sermaye hareket eden, mücadele eden işçiyi sevmez. Kazanmayı tadan bir işçi, patron için ölümü simgeler. Artık Türkiye’de basın açıklaması sendikacılığı tutmaz… AKP’ye koltuk değnekliği yaparak sendika olunmaz. Halk iktidara kafa tutarken kabuğuna çekilen sendikada işçi durmaz.

Erdoğan kaybetmiş, AKP kaybetmiş, ABD kaybetmiş, sermaye ve Cemaat kaybetmiştir.

AKP solculuğu da kaybetmiştir. “Hükümet istifa” sloganından rahatsız olanlar kaybetmiştir. Yurtseverlikten nem kapanlar kaybetmiştir. AKP’ye karşı çıkanları statükoculukla itham edenler statüko muhafızlarının gazına yüreğiyle meydan okuyan milyonların verdiği fotoğrafla kaybetmiştir.” (Kazananlar ve Kaybedenler, Kemal Okuyan, soL 15 Haziran, 2013)

DIŞ GÜÇLER NE ALEMDE?
Egemen blok dağılıyor, çözülüyor. Egemen blok arkasındaki uluslararası destek de çekilmeye başladığı için hızlı çözülüyor. The Guardian, Die Welt, Wall Street Journal, Economist, Washington Post “bu iş bitti” diyorsa, bunu ciddiye almak gerek. Bu yayın organları emperyalist çakalların aklıdır. İşte onlar, bitti ne kelime, Erdoğan için “hapis yolu açık” demeye başladılar.

Nasıl devam edecek ki? Yeni bir mucize mi yaratacak?

Mucize dağılan şanzımanı onarması olur. Çok zor, hatta imkansız.

Almanya, Erdoğan’ı kendisini by-pass edip doğrudan Washington ile iş çevirmeye başladığı anda çizmişti. Yıllar önce yazıyorduk, ABD hatırına ses çıkarmıyor Berlin ama eline fırsat geçerse diye… Alman emperyalizmi acımasızdır. Ve şimdi intikam almaktadır.

Herkes İran’ın neden Erdoğan’a destek çıkmadığını merak ediyor. İran’ın egemenleri aptal mı? ABD ile ilişkileri geliştirdikleri sırada araya Erdoğan gibi bir figürü neden koysunlar? Uluslararası ilişkiler alanının en güvenilmez figürünü…

Çeçenistan bir, Gürcistan iki, Suriye üç… Erdoğan’ın Rusya’nın çıkarlarına verdiği zararlardan yalnızca üç tanesi. Putin zaten Erdoğan’ı uluslararası alanda bitirmek için ilk harekete geçenlerdendi, şimdi çelmeyi takması neden şaşırtıcı olsun?

ABD’ye gelince… Erdoğan’ın yerine kaotik bir süreci tercih ediyorlar çünkü kriz yönetiminde ciddi deneyleri var. Belli müdahalelerle kaostan seçenek çıkarmanın mümkün olduğuna inanıyorlar. Erdoğan’da ısrar etmenin Amerikan çıkarlarına onarılmaz zararlar vereceği düşüncesindeler. Elemanı sattılar, bu çok açık.

Erdoğan buna “uluslararası komplo” diyor. Ne komplosu? Komplo senin iktidara geliş ve yerleşmen sırasında yaşandı. Şimdi ise beceriksizliğinin, açgözlülüğünün ve küstahlığının bedelini ödüyorsun.