Sermaye solcular kadar kolay ikna olmaz

"Ülkede seçim havası yok" değerlendirmesini, farklı siyasi tercihleri olan birçok kişiden duydum. Gittiğim şehirlerin hemen hepsinde benim de benzer bir gözlemim oldu.

Bizde seçim havası makul ölçülerde gerginlik gerektirir, siyasal kültürümüzde bu var. O ona laf edecek, beriki yanıt verecek... Erdoğan bunun için uğraşıyor ama olmuyor, Meclis'te temsil edilen diğer üç parti işi genellikle espriye vuruyor, Tayyip'e istediğini vermiyor. O zaman da seçimin havası kaçıyor!

Bunun akıllıca bir tercih olduğunu söylüyor uzmanlar. Uzmanlar diyorum, seçmen davranışı üzerine bir noktadan sonra "bilimsel" hiçbir kalıba sığmayan analizler döktürenler türedi. AKP'nin yükselişini neredeyse tamamen "seçmen ruhunu okuma"ya bağlamaktalar. Dediğim gibi bir noktadan sonra, söylenenler anlamsız.

Bense bu seçim döneminde gerginliğin azaltılmasına dönük "muhalefet" çabasının tek başına seçmeni etkilemekle ilgili olmadığını düşünenlerdenim. Dahası, AKP'yi bir kenara koyuyorum, kanımca bu seçimde parlamentoda temsil edileceği düşünülen üç parti açısından temel öncelik ülkeyi yönetebilme ehliyetine sahip olduklarını göstermek.

Bunun seçmen üzerinde bir etkisi olacaktır muhakkak. Ancak asıl kritik olan, hükümet seçeneklerinin olgunlaşması ve onlara vize verilmesinde "karar merci" olan kesimlerin tatminidir. Türkiye'dekilerin de bir parçası olduğu uluslararası tekelleri ve güçlü emperyalist merkezleri kastediyorum. Zaten "seçmen tercihi" denen şeyin şekillenmesinde bu kesimlerin mutlak olmasa da, büyük payı olduğunu unutmamak gerekiyor.

Her şeyi onlar mı belirliyor?

Hayır. Ancak unutulmaması gereken, verili düzenin kuralları ve de sahibinin olduğudur. Kapitalizmde mülk sahibi sınıfların borusu öter. Dolayısıyla bugün muhalefet partilerinin yönetmeye aday oldukları herhangi bir Türkiye değil, sermayenin Türkiyesidir.

İkna olması, güvenmesi gereken, patron sınıfı ve emperyalist merkezlerdir. Onları ikna ederseniz, seçmen tercihlerinin değişmesi konusunda rüzgar sizden yana eser; etmezseniz ağzınızla kuş tutsanız o tercihler belli bir eşiğin ötesinde değişmez.

Araya bir parantez açıp, "eee her şeyi onlar belirliyorsa, ne olacak bu işin sonu" yakınmasını yanıtlamak istiyorum. Oyunun kurallarını değiştirirseniz, düzeni değiştirme iradesine sahip olursunuz. Zordur, bazı tarihsel koşulları gerektirir ama mümkündür. Bu berbat düzeni iyileştirmek ise tamamen imkansızdır, kimse hayal görmesin. Oyunun kuralları örgütlenerek, mücadele ederek, siyaseti sistemin zayıf olduğu bir zemine taşıyarak değiştirilir.

Ancak bugünkü düzende ve bu düzeni temel alarak yönetmeye talipseniz, sistemin egemenlerini ikna etmek durumundasınız.

Gerginliği azaltmak bu açıdan önemli. Normalleşme diyebiliriz...

Sermaye sınıfının AKP ile ilişkileri karmaşık; onun da iç çelişkileri var. Ancak son tahlilde bir bütün olarak (yerli-yabancı) sermaye sınıfının ortalamasını aldığımızda, Türkiye'de AKP'nin militan piyasacılığının devam etmesi, yani 13 yıllık kazanımlarının korunması ama bunun toplumsal dengeler açısından sürdürülebilir olması temel meseledir.

Yıllar önce AKP'siz AKP diyorduk buna, şimdi Erdoğansız AKP gibi bir formül de işlenmeye başladı. Her ne olursa olsun, muhalefet partileri bu arayışın parçası olduklarını göstermek durumundalar.

Dün açıklanan "mega kent" projesi, CHP'nin küresel güçlere, "ben yerelleşmeye, özel statüye, kuralsızlaşmaya, sivil toplum adına patron örgütlerinin idari ağırlığının artmasına, kamu kaynaklarının piyasa için seferber edilmesine en az AKP kadar açığım" demesidir.

Ben Can Dündar'ın çok tartışılan "HDP AKP'yi dışarıdan destekleyebilir" haberini de bu partiyi zor duruma düşürmek için değil, "normalleşme algısı"na yardımcı olmak için attığını düşünmüştüm. Cumhuriyet'in bu seçimlerde HDP'yi güç duruma düşürmek için çaba harcadığına pek tanık olmadım açıkçası.

Ancak zorluk var doğal olarak...

Çünkü Türkiye'de oy ağırlığı olmayan ancak ideolojik-siyasal açıdan etkili bir "sol" kesim mevcut. Bir yandan da onların onayını almak gerekiyor. MHP bile bu seçimde jargonunu buna göre ayarladı. Onu geçiyorum, CHP ve HDP'nin bir yandan sözünü ettiğim kesimlere güven vermek için çaba harcarken, bir yandan da sol duyuyu yanında tutma isteği işleri biraz karıştırıyor.

Bence abartılıyor bu gerilim, herkesin rahat olması gerek!

Bu iki parti ne yaparsa yapsın, ne derse desin, hakkını helal etmiş bir "sol" kesim var. Sürekli mazeret üretmekte, çok sıkışıncaysa duymazdan gelmekteler. Bizim gibilerin çıkıntılıklarının ise bir hükmü yok nasılsa, "e siz ne öneriyorsunuz" gibi enteresan bir soruyla bile karşılaşabiliyoruz.

Düzenin egemenleri öyle değil. İşi sağlama almak durumundalar. Onları ikna etmek zor. 

Ne diyelim, herkes yoluna... Bu dünya emperyalistlere de patronlara da kalmaz, kalmayacak.